15 Temmuz şantajı yapmayan kaldı mı?

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Seçim sürecinde olduğumuz için gündem çok hızlı değişiyor. 

Adayların kampanyaları, karşılıklı salvoları, vaadleri ve sandık endeksli tartışmalar tam gaz sürüyor.

14 Mayıs’a kadar böyle devam edecek.

Doğal olarak konuşulacak çok şey var. Mesela ben bu yazıya başladığım saatlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kanal 7 yayınında rahatsızlandı

Hasan Öztürk sorusunu sorarken bir şeyler oldu, ‘eyvah eyvah’ lafları ‘reklama gidelim’ komutlarına karıştı. 

Yayına yansıyan sesler pek iç açıcı değildi.

Erdoğan bir süre sonra yayına döndü, soğuk algınlığından bahsetti ama tartışmalar bitecek gibi değil.

Sonuçta ülkenin cumhurbaşkanının sağlığı herkesi ilgilendirir ancak Erdoğan rejimi her alanda olduğu gibi bu konuda da halkı bilgilendirmiyor.

Dolayısıyla komplo teorileri tam gaz.  

Saray Erdoğan’ın sağlığı ile ilgili tatmin edici bilgi vermediği sürece de bunlar olacak.

Ancak şurası kesin, seçime çok az bir zaman kalmışken Erdoğan’ın böyle bir kaza yaşaması elini zayıflatacak

Çünkü otoriter liderler güçlü görünmeyi çok önemser

Hastalanmak insani bir durumdur ve normaldir ama otoriter liderler için değil. Baskıyla kontrol ettiği kitleler liderin sendelemesi halinde bile pozisyon değiştirirler.

Bu noktada şunu da not etmekte fayda görüyorum. 

Erdoğanı eleştirecek milyon tane argümanım, nedenim var. O yüzden sağlığı üzerinden bir şey söylemem. ‘Geçmiş olsun’ der geçerim ama şunu da talep ederim. 

Siyasetçinin sağlığı kişisel bir konu değildir.

Nasıl ki ABD Başkanının sağlık raporunu halka açıklıyorlar ve herkes ülkeyi yöneten kişinin sağlığına dair tüm detayları biliyor, aynı şekilde Erdoğan’ın sağlığını da bilmek bizim hakkımız. 

Gelelim bu yazıda ele alacağım iki başlığa. 

Birincisi Kürtlere yönelik operasyon. Direk Kürtlere yönelik operasyon diyorum çünkü yapılan işlemin hukuki olduğunu kimse iddia edemez.

Avukatlara, sanatçılara ve en önemlisi gazetecilere yapılan şafak baskınlarının bir tek amacı var, seçimlere müdahale.

Bir yandan Hüda Par ile Hizbullah’ın önünü açan Saray bir yandan da Kürt siyasetini baskılıyor. Gazetecileri ve avukatları gözaltına alarak seçim sürecine alenen müdahale ediyor. 

Sonuçta avukatların sandık güvenliğinde kritik bir rolü var.

Gazeteciler de olası aksaklıkları haberleştirecek olan kişiler. Her iki meslek grubuna operasyon yapıp seçime hazırlık yapmış oldular.

Nasıl ki Selahattin Demirtaş siyasi rehine olarak tutuluyor, dünkü operasyonlar da aynı amaca matuf. O yüzden süreci doğru tanımlamak lazım. 

Gelelim başlıktaki esas gündemime.

Bu köşeyi takip edenler biliyorlar. Ben 15 Temmuz’un bir darbe girişimi olmadığını, bilakis Erdoğan, Fidan ve Hulusi Akar üçgeni tarafından kurgulanmış bir operasyon olduğunu iddia ediyorum.

Bu fikrimi de yıldızlara bakarak oluşturmadım. 

Okuduğum iddianameler, savunmalar, bilirkişi raporları ve sürecin aktörleriyle yaptığım görüşmelerden vardığım sonuç bu

Daha önce defalarca yazdım-anlattım. 

Erdoğan rejiminin yumuşak karnı 15 Temmuz ve o süreçte yaşananlar ortaya çıkmasın diye Erdoğan herşeyi yapacaktır.

Erdoğan ve müttefikleri Türkiye’de herkesi susturdu. Medya–bürokrasi-yargı ve siyaset tamaman Saray’a teslim. 

Sözde muhalif gazeteciler de Erdoğan’ın söylemlerini tekrar ederek durumu idare ediyor. Oysa ki asgari zekaya sahip birisi bile bize anlatılan 15 Temmuz senaryosunun hikayeden olduğunu anlayabilir.

Şimdi oturup 15 Temmuz delillerini anlatacak değilim. 

Asıl gelmek istediğim yer şurası. Erdoğan ve ortaklarının çevirdikleri dolapları bilen ülkeler ve güç merkezleri var.

Mesela Rusya. 

Erdoğan’ın Rusya ve Putin ile olan ilişkilerine bakın. 15 Temmuz öncesi nasıldı, sonrası nasıl ? Erdoğan Putin’e karşı nasıl bu kadar savunmasız? 

Olay sadece ne için ve kime karşı olduğu belli olmayan S 400’lerin alınması ile sınırlı değil. 

Washington başta olmak üzere batı başkentlerinde Putin’in 15 Temmuz gerçekleri üzerinden Erdoğan’a şantaj yaptığı konuşuluyor.

Nitekim eski CIA Başkanı Mike Pompeo’nun son kitabında doğrudan ve vurgulu bir şekilde 15 Temmuz için ‘sözde darbe’ tanımı yapılıyor. 

Pompeo gibi hem CIA Başkanlığı hem Dışişleri Bakanlığı yapmış bir ismin hele de başkanlık yarışına soyunacakken yazdığı kitabında kullandığı ifadeleri gelişi güzel seçmeyeceği açık. 

İnsan ister istemez Putin gibi başka liderler de 15 Temmuz gerçeklerini açıklama tehdidi ile Erdoğan’a şantaj yaptı mı? diye düşünüyor. 

Erdoğan’ı 15 Temmuz üzerinden tehdit eden güç odakları sadece devletler değil. Mesela suç örgütü lideri Sedat Peker meşhur videolarında 15 Temmuz’un kıyısından geçti ve ortalık yıkıldı.

Erdoğan 15 Temmuz’un finansörü olmakla suçlayıp sövüp saydığı Birleşik Arap Emirlikleri ile barıştı. Sedat Peker’i susturmak için taviz üstüne taviz verdi. 

Mutlaka bilinmeyen başka tavizler de olmuştur. 

Sadece Peker mi? 

Peker’le kıyaslarsanız ‘yerel mafya’ sayılabilecek Muhammed Yakut bile videolarıyla Saray’ı sarsıyor. Erdoğan rejiminin kirli işlerini anlatan Yakut, 15 Temmuz’la ilgili birkaç işaret fişeği atınca Perinçek’in tabiriyle ‘siyasetin köpeği’ haline gelen yargı jet hızıyla videolara erişimi engelledi.

Yakut’un son videolarında anlattığına göre onu susturmak için MİT yoğun çaba sarf ediyor. 

Bu noktada durup şu soruyu sormak lazım; 

çalma-çırpma-çökme gibi konular anlatılırken rahatsız olmayan Erdoğan rejimi, konu 15 Temmuz’a gelince neden panik yapıyor ? 

Ortaya çıkmasından endişe ettikleri ne var? 

Yakut’un “15 Temmuz’a gelince bu halk Hulusi Akar’ı  Kayseri’ye sokmayacak” lafı ne anlama geliyor ? 

Bu nokta da konuyu dağıtmadan,  soruyu doğrudan soralım; 

Bugüne kadar 15 Temmuzu ifşa-deşifre etme tehdidiyle kimler Erdoğan’a şantaj yaptı?

Ne istediler, neler aldılar? Türkiye hangi tavizleri verdi ? 

Bence milyon dolarlık soru bu!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin