YORUM | İDRİS GÜRSOY
12 Mart’ın tek kurbanları Deniz Gezmiş ve arkadaşları değildi. Hedef tümüyle sol hareketlerdi.
26 Nisan 1971 günü sıkıyönetim ilan edildi. Hükümete kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi tanındı. Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri kuruldu. Gözaltı süreleri 15 güne çıkarıldı. Bu sürede sanığın avukatı ile görüşmesi yasaklandı. İşkencenin önü açıldı.
17-18 Mayıs 1971 gecesi, üniversite öğretim üyeleri, yazar, sanatçı, avukat, doktor, mühendis, öğretmen, sendikacı, öğrenci, işçi ve köylülerden oluşan 4 bine yakın kişi gözaltına alındı. Sıkıyönetim döneminde tutuklanan ve sıkıyönetim askeri mahkemelerinde yargılananların sayısı 20 bine ulaştı.
Gözaltı süresinde işkenceler ayyuka çıktı. Emniyet müdürlükleri, bazı askeri binalar ve MİT’e ait yerler işkence için kullanıldı. Sorgulara MİT elemanları da katılıyordu. Sanıklara falakadan elektro-şoka, tırnak sökmeden uykusuz bırakmaya ve ahlâk-dışı işlemlere kadar çeşitli işkence yöntemleri uygulandı. İfadeler, itiraf adı altında sıkıyönetim mahkemelerine delil olarak verildi.
Askeri mahkemelerde ileri sürülen işkence iddia ve savunmaları incelenmedi, “Bu iddialar mahkememizi ilgilendirmiyor, ilgili yerlere şikâyet edebilirsiniz” gibi gerekçelerle reddedildi.
Ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda elde edilen ve hakkında toplatma kararı bulunmayan yüzbinlerce yayına el kondu. Kitaplar, askeri savcılarca yakılarak imha edildi. (Ankara Sıkıyönetim K. 3 Nolu As. Mah. 1973/118-59.)
TSK’da 9 Mart cuntasına yönelik operasyonlar başladı. İlk etapta beş general, bir amiral ve 35 albay emekliye sevk edildi. Listede Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürü Tuğgeneral Mehmet Tuğcu, Hava Kuvvetleri Komutanı Özel Kalem Müdürü Kemal Tunusoğlu, Plan ve Prensipler Dairesi’nin komutanı Celil Gürkan gibi isimler bulunuyordu. Yüzlerce subay hakkında soruşturma başlatıldı. 600 dolayında subay ve askeri öğrenci ordudan atıldı. Soruşturmalar belli bir rütbenin üstüne çıkmadı. 9 Mart’çıların irtibatta olduğu Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ve Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler’in Genelkurmay Başkanı Memduh Sağmaç safına geçmesi sorgulanmadı.
Askeri Yargıtay Başsavcısı Tümgeneral Fahri Çöker imzası ile, Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen gizli bir yazıda, (3/7/1971 gün, 971/1285 U. No.lu ve 971/11-99 Tebliğname) askeri mahkemelerdeki davaların idam istemi ile açılması istendi. Genelkurmay, bu yazıyı bütün sıkıyönetim komutanlıklarına dağıttı. Savcılar ve hakimler, talimata uydu. İşkencelerle alınan ifadelere dayalı mahkûmiyet kararları ardı ardına çıktı.
146. maddenin olayda uygulanamayacağı görüşünü benimseyen Sıkıyönetim Mahkemelerinin görevine son verildi, hâkimleri başka yerlere atandı veya emekliye sevk edildi.
Bazı siyasi partiler, dernekler, odalar ve sendikalar kapatıldı. 12 Mart’a kadar legal faaliyette bulunan pek çok kurum bir gecede, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan örgüt” ilan edildi ve haklarında 141-142 ve 146. maddelere dayanılarak davalar açıldı. Bu kurumların yöneticileri ve üyeleri ‘yasadışı örgüt mensubu’ sayıldı.
YASALAR DEĞİŞİYOR
12 Mart’ta Meclis ‘teknik bir organ’ haline dönüştürüldü. Anayasa, sıkıyönetim yasası, ceza yasası, Ceza Yargılamaları Usulü Yasası, Askerî Ceza Yargılamaları Usulü Yasası, Polis Görev ve Yetki Yasası, Danıştay Yasasında değişiklikler yapıldı, Dernekler Yasası ve Askeri Danıştay Yasası gibi yeni baskı yasaları çıkarıldı. Devlet Güvenlik Mahkemeleri kuruldu.
Hâkimleri yürütme organı tarafından atanan, bağımsızlıktan yoksun, tabii hâkim ilkesine aykırı bu mahkemelerle doğal yargı yolu yerine olağanüstü yargı yolu açıldı. Hâkimleri ve savcıları üç yıllık bir süre için atandıklarından hâkimlik güvencesinden yoksundular.
Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri, suçlar işlendikten sonra kurulduğu için tabii hakim ilkesine aykırıydı. Sıkıyönetim Mahkemesi hâkimlerinin tayinleri, Sıkıyönetim ilanından sonra 30 Nisan 1971 günlü Resmî Gazete’de 9308 Sayılı bir kararla yapıldı. Banka soyma, adam kaçırma vesaire suçlar işlenmiş, bu suçu işleyen sanıklar yakalanarak kimlikleri belli olmuş, bundan sonra sıkıyönetim ilan edilmiş ve bu sanıkları yargılamak üzere 1 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesi kurulmuştu.
Mahkemeler, askeri yargıçlardan oluşuyordu ve bağımsız değildi. Yasaya göre, sıkıyönetim askeri mahkemelerinin hakimleri, milli savunma bakanı ve başbakanın müşterek kararnamesi ve cumhurbaşkanının onayı ile atanıyordu. Yürütme organı tarafından atanan kişiler kendilerini atayan kişilere karşı bağımsız olamazdı.
Ceza Yargılama usulü kanununda değişiklikle masumiyet karinesi kaldırıldı. Bu değişiklikte, “yasadışı vücuda getirilen veya yasaya aykırı faaliyetleri nedeniyle yargı mercilerince kapatılan kuruluşlara ilişkin bazı faaliyetlerde bulunanlar, aksini ispat edemedikçe o kuruluşun üyesi sayılacaklardır.” deniyordu. Yani bu tür davalarda savcılıklar, sanığın suçluluğunu ispat yükümlülüğünden kurtulmakta ve sanığa “suçsuzluğunu ispat” görevi yükletilmekteydi.
Hakimlere sanığı ve avukatı duruşmadan çıkarma hakkı verildi. Savunma hakkı kısıtlandı, hakimi red hakkı kaldırıldı.
Danıştay yasasına avukattan evrak saklamak yöntemi getirildi. Yargı birliği ilkesine aykırı asker kişiler hakkındaki idari işlemleri denetlemek üzere bir Askerî Yüksek İdare Mahkemesi kuruldu. Danıştay devre dışı bırakıldı.
Dava başlamadan önce ve davanın devamı süresince basına, radyo ve televizyona sansür konuldu.
Askeri savcıların iddianameleri ayrıntılarıyla yayınlanırken, savunmalar kamuoyuna duyurulması engellendi. Algı operasyonları ile sanıklar yargılanmadan suçlu ilan edildi.
Duruşmaların halk ve sanık yakınları tarafından izlenmesi zorlaştırıldı ve Anayasa’nın “Mahkemelerin aleniliği” ilkesi kısıtlandı. Savunmalar duruşma salonunda silahların gölgesinde yapıldı.
Sanık avukatları mahkemede ağır bir manevi baskı altında tutuldu, müdafilere adeta sanık gözüyle bakıldı. Davayı izleyen avukatlar hakkında dava açıldı. Halit Çelenk ve arkadaşları için Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 3 No’lu Askerî Mahkemesi tarafından üçer ay hapis ve beşer yüz lira ağır para cezasına mahkûm edildi. Sanıklarla avukatların görüşmesi engellendi. Savunma mahremiyeti ihlal edildi.
Davalar sürerken Ankara, İstanbul sıkıyönetim komutanlıkları mahkemelere telkin ve tavsiyelerde bulunan bildiriler yayınlayarak yargıyı etkilediler. İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı, hükümler kesinleşmeden “infaz işlemlerinin başlamak üzere olduğu”nu ilan etti.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları tutuklandıkları günden itibaren uzun süre ayrı ayrı hücrelere kondular. Bu hücre, içinde tuvaleti, tepe demir parmaklıkla kapalı küçük bir deliği olan etrafı duvarla kapalı, kapısı demirden bir hücreydi. Hücrede bulunan tutuklunun hava alması mümkün değildi. Yusuf Aslan, ağır yaralı olarak tedavi edildiği Ankara Numune Hastanesi’nde hasta yatağında zincire vuruldu.
Sanıkların çoğu TCK 146. Maddeden yargılandı. Amerikalıların kaçırılması, banka soyulması, gibi eylemler Anayasa’yı ihlal ve TBMM’yi iskat kastı olarak gösterildi.
12 Mart’a kadar legal olan dernekler ve yayınlara üye olmak suç sayıldı. Deniz Gezmiş savunmasında; “Dev-Genç üyeliği bir suç değildir. Dev-Genç Sıkıyönetime kadar faaliyette bulunmuş legal bir örgüttür. Kanunen faaliyeti tahdit edilmemiş ve yasaklanmamıştır. Kanunların himayesinde olan ve faaliyetini kanunlara uygun olarak yürüten bir derneğe üye olmak hiçbir zaman suç teşkil etmez. Kaldı ki ben şahsen Dev-Genç üyesi değilim,” diyecekti.
İrfan Uçar, gözaltına alındıktan 72 gün sonra mahkemeye getirilebildi. İlk duruşmada işkenceyi anlattı: “Ayaklarımın parçalanması ile yetinmeyen ilgililer mutlaka bu eylemlere katıldığını sana ikrar ettireceğiz ve hazırladığımız ifadeyi imzalatacağız, dediler. Benim hazırlanan ifadeyi imzalamam ve herhangi bir arzu edilen şekilde beyanda bulunmamam üzerine parçalanmış olan ve kan akan ayaklarım üzerinde aynı işkenceye devam ettiler.”
İŞKENCE RAPORLARDA
12 Mart’taki işkenceler o zamanki adıyla Avrupa Parlamentosu raporlarına girmişti. Hollandalı milletvekili Pieter Dankert, 28 Şubat — 10 Mart 1973 tarihleri arasında Türkiye’yi ziyaret ederek işkence iddialarını araştırmış ve bunu bir rapor halinde Avrupa Konseyi Danışma Meclisine sunmuştu. İşkence biçimleri şöyle anlatılıyordu: “Bir çubukla ya da kaim bir sopa ile ayak tabanlarının dövülmesi, Ayak tırnaklarının sökülmesi, El ve ayak tırnaklarının yakılması (sigara ile ), Cinsel organlara yapılan işkence (demir çubuk ya da copun anüs veya vajinaya sokulması), Elektrikle yapılan işkence.
Tehdit ve hakaret, karısına, arkadaşına ya da yakınlarına işkence yapılacağı yolundaki şantajlar. Şahidi, istenilen beyanı vermezse işkence edileceği şeklinde bir kuşkuya sokmak, Ekmek ve su vermemek, Açık olan cinsi organların (genellikle sadece kadınların) erkek seyircilere (asker ve polislere) seyrettirilmesi, teşhiri, karısını, çocuğunu, kız kardeşini aynı yere getirerek işkencesini seyrettirmek; onların öldürüleceği, ırzına geçileceği, işkence edileceği tehdidini savurmak ve hatta işkenceye tabi tutmak. Dayanışma ve birliği bozmak amacıyla sanıkların birbirlerine işkence etmelerini istemek, Pis, lâğım suyu içirmek, tuzlu su içirmek, İradeyi azaltıcı ilâçlı sıvılar içirmek. Kurşuna dizilme sahneleri düzenlemek, sürekli olarak işkence sesleri dinletmek. Ajanlık tekliflerini ya da tanıklık tekliflerini kabul edecek olursa kendisini salacaklarını, hatta, yurtdışına bile çıkarabileceklerini söyleyerek direncini kırmak, para teklif etmek.”
12 Mart’ta hükümeti muhtıra ile düşüren askerler ne kavgayı önleyebildi ne de vaat ettikleri reformları gerçekleştirebildi. Ekim 1973 genel seçimleri ile demokratik sürece geçildi. Bülent Ecevit’in Başbakanlığında CHP/MSP koalisyon hükümeti kuruldu. Sıkıyönetim kaldırıldı. 1974 genel affı ile cezaevlerindeki bir kısım mahkumlar salıverildi. Mesleklerinden atılanlar görevlerine geri döndü. Deniz Gezmiş’in arkadaşları milletvekili, gazeteci, işadamı, yazar oldu. Bazıları sürgünde yaşamayı tercih etti.
12 Mart bir laboratuvar. 27 Mayıs’tan sonra ordu içinde cuntalar nasıl kuruldu? Sol cunta son anda neden başarısız oldu? Müdahaleye ortam nasıl hazırlandı? Gençlerin eline silahlar nereden geliyordu? Perinçek grubunun işlevi neydi? Daha pek çok soru günümüze de ışık tutacak cevaplar taşıyor.