10 soru ve 10 cevap çerçevesinde Türkiye 

YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Seçimler ve çok partili rejim varken neden demokrasi yok deniyor? 

Demokraside özgür ve adil seçimler en başta gelen ölçütlerden biri de olsa, bir ülkede seçimlerin yapılıyor olması ve birden çok siyasi partinin varlığı tek başına demokrasinin olduğunu göstermez. Demokratik sistemlerde seçimlerle iktidar değişikliğinin gerçekleşebilmesi, bazı tamamlayıcı asgari koşulların varlığını gerektiriyor. Bunların başında anayasal hukuk devleti, güçler ayrılığı, insan haklarının garanti altına alınmış ve uygulanıyor oluşu, temel bireysel ve siyasal özgürlüklerin teminat altında olması, gücü sınırlandırılmış ve denetlenebilir iktidar, özgür medya ve bilgiye erişim özgürlüğü, bağımsız mahkemeler ve hukukun üstünlüğü ilkesinin varlığı geliyor. Bu tamamlayıcı ve destekleyici ilkeler ile bunların sağladığı toplumsal ve politik koşullar olmaksızın seçimsel prosedürün (düzenli yapılan seçimlerin) olması, demokrasi var anlamına gelmiyor. Türkiye’de yukarıda saydığım temel ölçütlerin hiçbiri tam olarak karşılanmıyor. Bu nedenle de seçimlerin adil ve özgür sıfatlarıyla nitelenmesi olanaklı değil. En basitinden, Türkiye’deki üçüncü en çok oya sahip partinin 10 milletvekili ve genel başkanı hapiste. On binlerce düşünce suçlusu ya da siyasi suçlu da cabası. 

Erdoğan neden seçimleri kazanıyor? 

Öncelikle dürüstçe şunu tespit edelim. Erdoğan, Türkiye insanının karakter ortalamasını temsil eden ve büyük oranda da beklentilerini karşılayan bir şahıstır. Kimse gocunmasın. Olan budur. Bunun ardından, şunlar sayılabilir: Birincisi, yukarıda anlattığım nedenlerle özgür ve adil seçimler yapılmadığından, 20 yıldır iktidarda olan Erdoğan ve partisi iktidarın tüm olanaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. Buna sizlerin vergilerinizle seçim kampanyasını finanse etmesi, sizin vergi paralarınızla finanse edilen devlet televizyonlarını, devletin demirbaş uçaklarını ve makam araçlarını, devletin kolluk güçlerini ve bürokrasisini kendi zaferi için seferber etmesi gibi nedenler de eklenmeli. İkincisi, seçimleri sadece Erdoğan kazanmıyor, onu destekleyen ve arkasındaki rant çarkından beslenen parazitler – oligarklar (5’li çete, vs.) ve yeni zengin edilmiş yandaşlar – kazanıyor. Bunların dışında, 17 Aralık 2013 sonrasında Erdoğan’la işbirliği yapan MHP ve genel başkanı Bahçeli gibi görünen, Avrasyacı derin devlet gibi görünmeyen güç paydaşları da Erdoğan ve partisini kendi çıkarları için destekliyor. Üçüncüsü, Erdoğan seçimleri kazanmıyor, esasında muhalefet seçimleri kaybediyor. Bunun nedenlerini aşağıda ele alacağım.

Muhalefet neden başarılı değil? 

Öncelikli olarak sorulması gereken soru, muhalefetin neden başarılı olmadığından ziyade, muhalefetin muhalefet olup olmadığı. Muhalefet, 15 Temmuz 2016 sonrası Yenikapı Ruhu denen iktidar diskuruna ve oluşturulan resmi tarihe teslim oldu. Erdoğan ve güç paydaşlarının belirlediği bu diskurun merkezini 15 Temmuz resmi anlatısı ve “FETÖ” konsepti belirliyor. Bunun dışında anti-Kürt pozisyon da safları sıklaştırmada diğer bir etken. Muhalefet bu bahsettiğim yaşamsal konularda Erdoğan rejiminin belirlediği kulvarda siyaset yapıyor. Bu siyaseti sorgulamıyor, eleştirmiyor, kendi pozisyonunu oluşturmuyor. Bu kısmen bir teslimiyet, kısmense bir ortaklık olarak değerlendirilmeli. Yani muhalefetin bir bölümünde bilerek ve isteyerek Erdoğan rejiminin söylemlerini desteklemek gibi bir tutum söz konusuyken, diğer bir kesiminde hakim söylemle uyumsuz görünüp sistem dışına itilme ve marjinalleşme korkusu belirleyici neden. Diğer taraftan muhalefetin bazı kronik problemleri, onu etkinleşmekten alıkoyuyor. Bunların başında devletin kutsanması, Türk üstünlükçü nasyonalizmin çeşitli renk ve tonlarının ana belirleyici ideolojik unsur oluşu, fikir tembelliği ve ideolojik zayıflık, Erdoğan rejimine teknik eleştiri getirebilecek ekiplerinin olmaması ya da varsa da yeterlilik sorunundan muzdarip olmaları gibi nedenler sayılabilir. 

Seçim yoluyla Türkiye demokratikleşebilir mi?

Bu sorunun yanıtı kısaca “hayır”. Çünkü yukarıda değindiğim gibi, öncelikle demokrasinin işler durumda olmaması ve muhalefet partilerinin kronik problemleri buna en büyük engel. Bunun yanında, muhalefet partilerinin esasında Erdoğan’a karşı olup mevcut rejime karşı olmamaları demokratikleşmenin önünde bir engel oluşturuyor. Elbette muhalefet partilerinin hukuk devletinin, yargı bağımsızlığının, temel hak ve özgürlüklerin ve diğer saydığım demokrasi ön koşulu niteliklerin destekçisi olmaması, büyük bir sorun oluşturuyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi, hukuk devletinin tesisinden geçmek zorunda olduğu halde, muhalefet partileri kapsayıcı ve eşit vatandaşlık ilkesine dayalı bir hukuk devletinin gereği saptamaları yapmış değil. Bununla bağlantılı olarak, parti programlarında bu evrensel ilkelere ulaşma hedefleri ya da nasıl ulaşacaklarına dair stratejiler yer almıyor. Bu durum, seçimlerde Erdoğan’a karşı alternatifler olmasına karşın, otoriter rejime karşı bir alternatifin olmaması sonucunu doğuruyor.  

Erdoğan seçimleri kazanabilir mi? 

Kısa yanıt, evet. Dahası, şaşırtıcı yanıt, buna gerek duymayabilir. Yani seçimleri, yukarıda sayılan nedenlerle matematiksel olarak kazanabilme olasılığı mevcut. Ve hatta bu gerçekleşmese bile, elindeki mevcut gücü kullanarak istediği sonucu (iktidarını devam ettirmek) alabilir. Örneğin başkanlık yetkilerini kullanarak olağanüstü koşullar doğmasına neden olacak ortamları hazırlayabilir ve seçimleri öteleyebilir. Veya dış güvenliğe ilişkin bir çatışma çıkartarak milli mutabakat ortamı koşulları yaratabilir ve siyasi ortamı manipüle edebilir. 

Erdoğan giderse KHK’lıların hakları iade edilir mi? 

Hayır. En azından tam kapsayıcı şekilde bunun olacağını düşünmüyorum. Öncelikle mevcut diskur, 15 Temmuz anlatısına dayanıyor. Bu anlatının günah keçilerine ihtiyacı var. Yoksa ayakta kalamaz. Bu nedenle kısmen uzun vadede KHK’lilerin bir bölümünün görevlerine iadeleri söz konusu olabilse bile, çok önemli bir bölümü “FETÖ” ile iltisaklı olarak görülmeye devam edilerek sistem dışı bırakılmak zorunda. Aksi halde bu sistem kendisini meşrulaştıramaz. 

Devlet mağdurlardan ne zaman özür diler? 

Hiçbir zaman. Türk devletlerinin hiçbiri tarihte işlediği hiçbir suçtan dolayı kurbanlardan özür dilemedi. Bu Türk siyasi kültüründe olmayan bir şey ve bunu şu an KHK’lılar ve diğer rejim mağdurları için beklemek hayalperestlik olur, hayal kırıklığından başka bir şey getirmez. Daha da vahimi, kısmen hakları iade edilen insanlar da devletlû bir pozisyon alarak bu tutumu kabullenir. Bugün bile mağdurların büyük bir çoğunluğu Erdoğan yönetimini suçlarken, ısrarla bu başlarına gelen felaketin esasında kendilerinden önce birçok grubun başına geldiğini görmezden geliyor. 

Çocuklarım ve torunlarımın yaşayacağı Türkiye bu Türkiye’den daha iyi bir ülke olur mu? 

Sanırım bu sorunun yanıtını herkes nesnel bir değerlendirme ve çözümlemeyle verebilir. Türkiye’de mevcut sorunların çözümü bir iki nesilde gerçekleşmez. Ayrıca bunun matematiksel olarak gerçekleşebilme olasılığı olsa bile, bunu sağlayacak ulusal bütünlük ve kolektif hareket edebilme yetisi Türkiye toplumunda mevcut değil. Karşımızda maksimum oranda kutuplaşmış kesimler var. Değerler evrenleri ve gelecek tasavvurları çok farklı. Hiçbirinin hedefinde liberal-demokratik bir hukuk devleti yok. Bu koşullarda olağanüstü bir mucizeyle demokratik hukuk devletinin doğmasını beklemek, gerçekçi değil. Kısmi düzelmeler olabilir, ancak önümüzdeki kısa ve orta vadede (20-50 yıl arası) AB ölçütlerinde demokratik bir hukuk devletinin ve onun ön koşulu olan bir açık toplumun ortaya çıkmasını beklemek aşırı iyimserlik olacaktır. 

2023 seçimlerinde olabilecek en iyi senaryo nedir? 

Erdoğan’ın iktidarı kaybetmesidir. Evet, o gidince büyük bir değişim gerçekleşmez. Ancak o varken hiçbir değişim olamaz. Erdoğan’ın yerine geçecek herhangi biri, mutlaka Erdoğan’dan daha olumlu olur. En azından bu patolojik rejimi bir arada tutma kapasitesi bakımından Erdoğan’dan daha az kullanışlı olacaktır. Erdoğan sonrası Türkiye ağırdan da olsa normalleşmeye başlar. Normalleşmekten kasıt, 2013 koşullarına dönme yolunda ilerlemektir. Bu süreç en az 15 yıl sürer. 1980 darbesinden sonra bile görece normalleşme 15 yıl sürmüştü. Bugünkü koşullar 1980’den çok daha vahimdir. Restorasyon çok ama çok meşakkatli olacak. Batı yönelimli dış politikaya geri dönülür ve bu Türkiye’yi en azından formel de olsa kısmen hukukun işlemeye başladığı bir ortama götürmeyi başarabilir. Otoriterleşme durur. Yarı otoriterlikten rekabetçi otoriterliğe doğru bir gidişat söz konusu olabilir. Ekonomik çöküş frenlenir. Dış politikadaki yayılmacı maceracılık son bulur. Rasyonelleşme başlar.

2023 seçimlerinde olabilecek en kötü senaryo nedir? 

Erdoğan’ın iktidarını devam ettirmesidir. Bu senaryo gerçekleşirse Türkiye kısmi-tam otoriter bir devlete dönüşür. Muhtemelen rejimin yaşatılabilmesi için Rusya-Çin eksenine bağımlılık artar. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

7 YORUMLAR

  1. İktidarın gücü sınırlandırılabilir ama başkan meseleyi şahsileştirirse iltidarı kendisinin malı sanar. “Ben” der, “benim” der. Bu sefer sınırlandırılmayı şahsına indirger.

    İktidar şahsı olunca yani devlet küçültülüp şahsına sığdırılınca sınırlandırmayı kendisine yani şahsına yapılıyor sanır. Şahsı, sınırlandılmak istemez. Sınırlandırma onu boğar. Özgür olmak ister. Sınırlanmayı şahsına çizilen bir çizgi sanar. Hendekte yaşanan gibi.

    Sanki kişiliği sınırlandırılıyordur. Buna hakları yoktur. Çünkü Onu zamanında kişilik haklarında sınırlandırmışlar. O yüzden kişiliği bölük pörçük. Bazen kendi yaptığını başkası yapmış gibi anlatıyor. Neredeyse Türkiyede olup biteni muhalif rolünde anlatacak. Sanki birden muhalif olmuş gibi gerçeklikten kopuk yaşayacak.

    Kendine ve yaptıklarına yabancılaşacak. Onları O yapmamıştır moduna girecek. Ret edecek. Ama ret ederken aslında kendisini de ret etmiş olacak. Sorunu bu noktada görmüyor, meseleyi ileriye taşıyor. Sorunu başkaların üzerine atıyor. Başkalarını varlık alemine çıkarırken kendisini yok ediyor.

    .ETÖ yü var ederken kendisni yok ediyor. Yokmuş gibi, hiç olmamış gibi. Derken ansızın sahneye dış güçleri yada .ETÖ ile mücadele şeklinde kurtarıcı olarak giriyor. Kendisine yakıştırdığı rol kurtarıcı rolü. Yakapaça kapışıyormuş duygudurumundadır.

    Kendisini terk etmiş, kendi olmayı bırakmış, insanların hoşuna gidecek rolleri oynamaktadır. İnsanlar kabadayı rolünü sevdiğinden kabadayılık yapmaktadır. Böylece kendisine yeni roller biçmektedir.

    Karakterine sahip çıkamamakta, farklı kimlikle karşımıza çıkmaktadır. Kendi kimliği eleştiri alacak ama kahraman kimliğinde insanlar sesini çıkarsalar “nankörler” diyebilmektedir.

    Kendine ait hiçbir şeyi kabul etmiyor, ret ediyor. Çünkü kimliği hep ret edilmiş, kabul edilmemiştir. O da bu yüzden kendini ret etme modunu oynamaktadır. Bu sayede çocukken olduğu gibi sorumluluk sahibi olamamıştır. Sorumsuzluk hayatının temel taşı olmuştur.

    Sorumluluk yerine varlığını sorumsuzluk üzerine kabul ettirmiştir. Ve bunu kabul etmiştir. Artık sadece çocukken değil, yetişkinlikte de kendini ret etme oyununu oynamaktadır. Bu sayede sorumluluktan kurtulmaktadır.

    Ayrıca travmadan kurtulmaktadır. Çünkü Onu kabul etmeyen diyelim baba var. Şimdik de Başkandan beklenti çok olduğundan kendini yok etmektedir. Hem kötü birşey öğrenmiş, kendini yok ettiğinde sorumluluktan kurtulduğu gibi serbest olmaktadır.

    Allah’a karşı da aynı tutum vardır ve otomatikmen sorumluluktan yani helal haram da kurtulmaktadır. Kendini ret ettiği için yani Tayyipi ret ettiği için haram karşısında istediğini yapabilir. Çünkü ret ile sorumluluktan kaçtığı gibi, kendisini serbest hissediyor. Sorumluluk olmadığından, kendini ret etmiş bir Tayyip olduğunda Devlete verdiği zararı hiç umursamıyor.

    İltidarı kendi malı sanması, kendini ret etme mekanizmasından daha önce yani bu travmayı yaşamadan önce bebek iken yaşadığı döneme dönüş yapıyor. Çünkü ttavmadan kaçıyor. Bebeklikteki herşeye “ben” demesi gibi bu noktada durduğundan “ben” der bol bol. Bunu şahsım diyerek ağzından kaçırır. Devasa propaganda makinesi bunu konuşmayı engellemektedir. Yani aslında açık veriyor ama hemen üzerini örtüyorlar.

  2. Sayin Caman, ” Seçim yoluyla Türkiye demokratikleşebilir mi?” Bu soruyu anlamadım. Ne demek istiyorsunuz? Baska bir olanak var mi? Sorularınıza zaten beyaz veya siyah diye bir yanit vermek olanaksız.

    Saygilarimla

  3. Devlet hep sahiplerin elindeydi. Birazcık tasmayı uzatarak kendilerinden uzaklaştırarak sanki elden gidiyormuş görüntüsü oluştu. Zaten islamcıların da kandırıldığı nokta burası.

    Sanki Devlet kendilerinin olmuştu. Aslında değişen rejimdi. Güçler ayrılığından güçler birliğine geçiş planlandı, istendi, şart görüldü. Uluslararası destek gördü. Çünkü boğazlar ve anadolunun kontrolü çok önemliydi.

    Adını Türkiye koydukları ve Türklüğü yücelttikleri, bu devleti kutsadıkları şey aslında Batının hedefiydi. Batı kendi amaçlarını Türklere Türk Türk dedirterek yapıyordu.

    Rejimin değişmesi gerekiyordu. Bunun için muhalefetin de HDP dahil, ortak dil kullanmaları gerekiyordu. Ki ortak dil kullandılar. Sadece renkleri, dinleri, mezhepleri, ırkları farklı olan insanlar birbiri ile kapışırken bir noktada ortak hareket ediyorlardı. Evet 15 Temmuz olayları ortak bir dil ile anlatılıyordu.

    Sorgulama, düşünme yasaktı. Hiçbir CHP li düşünmedi, hiçbir HDP li düşünmedi. Onlara ‘düşmanları’ gösterildi sadece. Düşmanları hakkında ne düşünmeleri gerektiği öğretildi. Tek öğretilmeyen kendileri hakkında ne düşündükleri. Mesela hiçbir CHP li Kılıçdaroğlu hakkında konuşmaz. Hiçbir islamcı Tayyip hakkında konuşmaz. Hiçbir HDP li O Kürt kadın hakkında konuşmaz. Hedefler hep başkalarına yönlendirilir. Bu yönlendirmenin verdiği şaşkınlık neticesinde liderler bir hareket ederler ama kimse fark etmez. Çünkü ey Almanya gibi kurnaz taktikler ey Kemal, bay Kemal şeklinde insanlara bir vizyon kazandırılır.

    İnsanlar bir gün dönüp kendilerine baktıklarında gerçekten çok şaşıracaklar. Bizi oyalamışlar hep diyecekler.

    Muhalefet neden ortak dil kullanıyor? Çünkü ihale kendilerinin. İslamcılar üzerinden rejimi değiştiriyorlar. Kılıçdaroğlu asla ama asla değiştirilen rejimi konuşmaz. Sadece parlamentonun biraz daha güçlendirileceğinden bahseder. Yani ne yapılacağından bahseder ama ne olduğundan, ne olup bittiğinden bahsetmez. Olup bitenleri tıpkı HDP gibi gizler.

    Hani herkes HDP ye düşmandı? Halbuki HDP 15 temmuz olaylarını aynı MHP gibi anlattı yada anlatıyor. Hani araları kötüydü? Hani terördü? Hani MHP teröre karşıydı? Ama söz konusu kutsal Devletleri olunca çocuklar bir araya toplanırlar.

    Ama HDP çocuğu diğerlerin yanına çok sokulmaz. HDP dışlanmış çocuğu oynuyor. Oynadıkları oyunun bazı kuralları var. Çocuklar bu kuralları çok iyi biliyorlar. İyi öğretilmiş. Aslında iyi öğretilmedi. Lider kadroya emir geliyor diğerleri emre itaat ediyor.

    Aslında kutsal olan Devlet değil. Rejimde kutsal değil. Rejimi şimdi değiştirdiler. Demek kutsal değilmiş. Rejim ve Devlet onların köpeğidir. Tut dediklerini kapar bırakmaz. Yani kendilerin köpeği Devlet, insanların ise dayak yedikleri sopadır. İnsanlar niye bu pozisyonun oluşmasına fırsat veriyor anlamadım. Demek çocuklar oyunlarını çok iyi oynuyorlar.

  4. Tayyipin davranışı küçük çocuk modeline uyar. Küçük çocuk misafirin oyuncak arabasını benim diyerek çekiştirip ağlar. Koca Devleti bir lokma diye yutması da benliğinin her yeri kaplaması, kimseye yer ayırmaması çocuk davranışıdır. Yani çocuk hızlıca yer ki kimseye kalmasın. Tayyipte kimseye bırakmamak için Devleti indirdi mideye. Devlet Tayyipin midesinde olduğuna göre artık Onundur. Çünkü Onun içindedir. Yani birşey dışta çalınabilir ama yuttuğunda o artık Onundur. Çünkü içerdedir. Devleti öyle hızlı yuttu ki Ona açışan kapıları belkide kendisinin seçilmiş olduğuna inanmasına neden oluyordur.

  5. olacak en guzel senaryo hali hazirdaki cumhur ittifakinin guclenerek devam etmesi (SQL dilinde SELECT * FROM cumhur LEFT JOIN millet itifaki :))…hedef DPRT (Democratic People’s Republic of Turkiye) nin kurulmasi. Boylece, herkesin, olmasi gerekenin olmakta oldugu zaninda olmasi ile normal hayatinda mutlu(!) olmasi…Kore modeli, ama Kuzey Kore 🙂

  6. yorumlarınız maalesef doğru gözüküyor, umarım yanılıyorsunuzdur.
    bu yazı doğru çıkarsa haksız yere müebbet alan askeri lise öğrencileri, daha hapiste kalmaya devam edecek.
    müebbet bunu kabul edemiyorum

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin