Postmodern darbe süreci 28 Şubat’ın üzerinden 20 yıl geçti. Bugün iktidarda olanların ‘mağduruz edebiyatı’ ile sıkça kullandığı 28 Şubat uygulamaları son 3 yılda bizzat ‘sivil iktidar (!) eliyle hayata geçirildi. Askerlerin başaramadığını, Tayyip Erdoğan ve AKP rejimi sivil bir vesayet inşa ederek başardı. Zulüm ve haksızlıklar o kadar çok ki, artık kimsenin bugün yaşananları 28 Şubat ile kıyaslayacak gücü kalmadı. Çünkü her gün her hafta, her şehirde, her ailede bir 28 Şubat yaşanıyor.
Kitlesel fişleme, kitlesel tasfiye, işkence, kötü muamele, ifade ve basın özgürlüğünü sıfırlama, kapatılan gazete, tv ve yüzlerce yayın kuruluşu, kapatılan okullar, yurtlar, haksız yere mahpus yatan 100 binler, Anadolu sermayesinin tasfiyesi ve el koymalar, başörtülü kadınların öğretmenlikten, teyzelerin kermesten tutuklanması… Liste uzun. Ortada ikna odaları yok, çakma manşetler dışında. 28 Şubatçılar başaramadı. Ama 20. yılında AKP ve iktidarı 28 Şubatçıların ‘1000 yıl sürecek’ diyerek dillendirdiği zulmü 3 yıl gibi kısa bir zaman dilimine sığdırdı ve başardı. Bakın askeri vesayetin isteyip de başaramadığı neleri başardı AKP ve Erdoğan iktidarı…
KİTLESEL GÖZALTI VE KİTLESEL TUTUKLAMA: 120 BİN GÖZALTI-46 BİN TUTUKLU
15 Temmuz öncesinde ‘paralel’ safsatasıyla başlatılan cadı avı kapsamında önce polisler, işadamları, esnaf, öğretmen ve gazeteciler ile başlayan tutuklama furyası bir yıl içinde felaket boyutuna ulaştı. 15 Temmuz darbesinden sonra somut dayanaktan yoksun bir şekilde, 120 bine yakın gözaltı yapıldı, 45 bin 882 kişi tutuklandı. Halen cezaevlerinde 123 bin hükümlü, 79 bin tutuklu var. Bunların yarıya yakını f.. iftirası ve iddiasıyla tutuklanmış durumda. 7 aydır hapiste tutulan, hakkında suçlamaları bilmeyen ve iddianameleri hazırlanmamış onbinlerce insan var.
KİTLESEL TASFİYE ve İHRAÇLAR: SEZER’İN YAPMADIĞINI ERDOĞAN KHK İLE YAPTI
28 Şubat’ta sürecinde askerlerin talebiyle mütedeyyin memurların ihracı için AnaSol hükümeti isteğiyle Memurlar Karannamesi çıkarıldı. Bugün vesayetçi olarak eleştirilen dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer düzenlemeyi veto etmişti. AKP hükümeti ise 15 Temmuz bahane ederek çıkarttığı Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile kitlesel tasfiye kararları alıp uyguluyor. Ülkede 7 ayı aşkındır OHAL rejimi uygulanıyor. Tayyip Erdoğan başkanlığındaki bakanlar kurulu kararları, MGK tavsiyeleri ile 130 binden fazla memura işlem yapılırken, solcu-sağcı, milli görüşçü-cemaatçi deyip 100 binden fazla kamu personeli işsiz bırakıldı. Kapatılan üniversitelerle birlikte 7 bin 500’e yakın akademisyen işsiz bırakıldı ve ihraç edildi.
DÜN ‘YEŞİL SERMAYE’ İDİ, BUGÜN ANADOLU SERMAYESİNİN TAMAMINA EL KONUYOR
Kombassan, Yimpaş ve Petlas gibi şirketler ‘yeşil sermaye’ denilerek hedef haline getirilmişti 28 Şubat’ta. Ürün ve şirketleri boykot kararları alınmıştı. Ancak hiçbir zaman müsadere ve el koyma kararları alınmadı. AKP’nin muhalif işadamlarına yönelik baskıları 2015’te başladı. TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz’dan TUSKON üyelerine, Akın İpek, Boydaklar gibi Anadolu sermayesinden Aydın Doğan’a herkes halen hedef. İşadamlarının şirketlerine, mal varlıklarına tek bir hakim kararıyla sulh cezalar eliyle el konuyor.
Bank Asya, İpek-Koza, İstikbal, Feza Gazetecilik, Küçükbay Yağ, Dumankaya, Naksan, HES Kablo, Kaynak Holding, Fi-Yapı, Alfemo, Akfa holding gibi Anadolu sermayesi TMSF’y e devredildi. Tasfiye ve müsadere hakkı tanınan TMSF’ye 22 Şubat 2017 tarihi itibariyle devredilen ve kayyım atanan şirket ve holding sayısı 810. (http://www.tmsf.org.tr/sirket) Hiçbir mahkeme kararı, yargılama yapılmadan şirketlere el kondu, ne evrensel hukuk ne İslam hukukunda olan ‘müsadere’ uygulanıyor. Binlerce esnaf, işadamı, ara ve tepe yönetici , uzman hapiste. Hazine ve Çevre Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Tapu Kadastro Müdürlükleri eliyle gasp edilen özel gayrimenkul sayısı Ocak 2017 itibariyle 70 bini geçmişti.
GÜLEN’E 28 ŞUBAT SÜRECİNDE TEK DAVA, AKP İKTİDARINDA 27 DAVA
28 Şubat sürecinde Refahyol (Refah Partisi-Doğru Yol Partisi) iktidarına yönelik siyasi kararlar alınırken tek kişilik terör örgütü üyeliğinden dava açılan isim Fethullah Gülen idi. 20 Haziran 1999’da ‘irtica, örgüt üyeliği ve devleti el geçirme’ suçlamasıyla dava açılan ve ‘idamla’ yargılanan Gülen, 8 yıl süren yargı sürecinde Yargıtay onamasıyla 1999’da beraat etti, suçsuz bulundu. Bugün ise hakkında yine idam manşetleri atılıp, idam yargılamaları yapılıyor. İstanbul ve Ankara’daki iki ana davanın dışında Gülen’e yönelik 2 yıl içinde ‘ müebbet istemiyle’ açılmış dava sayısı 27.
EĞİTİMDEN SİVİL TOPLUMA DARBE DÖNEMLERİNİ KATLAYAN TASFİYELER
Başörtüsü yasağı, katsayı zulmü, üniversite ve MEB’de fişlemeler 28 Şubat’ın gündemiydi. AKP’nin son 7 KHK ile ortaya koyduğu akademik tasfiye 28 Şubat’ı da 12 Eylül darbesini de solladı. 12 Eylül darbesinde 3 bin 854 öğretmen, 120 akademisyen ihraç edilmişti. 15 Temmuz bahane eden AKP iktidarında son 7 ayda önce dekanlar istifa ettirildi, 80 bin öğretmen açığa alındı, 7 bine yakın akademisyen ihraç edildi. Rektörlük seçimleri kaldırıldı, YÖK eliyle rektörlük kurumu ve seçim Cumhurbaşkanına yani Erdoğan’a bağlandı.
15 üniversite kapatılırken yurt, okul, etüt merkezi olarak kapatılan kurumların sayısı 2 bin 400. Sivil toplumda da büyük tasfiye yaşanıyor. 19 sendika, 1700 dernek ve vakfın faaliyeti durdurulup mal varlıklarına el konurken, konuşan STK’lar ve başkanları hedefte. Askeri okullar, polis okulları ve koleji kapatıldı. Türkiye’nin başarılı 170 lisesi öğretmen tasfiyeleri eliyle parti okulu haline getirildi.
GİTTİ BRİFİNG MEDYASI, GELDİ YANDAŞ VE TETİKÇİ MEDYA
28 Şubat sürecinin en hatırda kalan yanlarından biri askeri vesayetin medya eliyle attırdığı manşetler, andıçlanan gazetecilerdi. ‘Üst düzey bir komutana’ dayandırılan manşet haberlerle siyaset ve siviller baskı altına alınmaya çalışılıyordu. Genelkurmay sözcüsü Erol Özkasnak’ın medya brifingleri tarihe geçmişti.
AKP ve Erdoğan ise muhalif basının tamamını el koyma, kapatma, gazetecileri hapse atma gibi daha kalıcı ve kesin bir çözüm (!) üretti. Süreç 2014 Aralık ayında Zaman, Samanyolu, İpek Medya (Kanaltürk, Bugün TV, Millet ve Bugün) gazetelerine baskınlar ve el koymalarla başladı.
Mart 2016’da 1 milyon tirajlı Zaman’a ve bünyesindeki Aksiyon, Cihan Haber Ajansı, Irmak Tv gibi yayın kuruluşlarına el konuldu, kayyım atandı. 15 Temmuz darbesinden sonra tablo felakete döndü, 170 basın kuruluşunun kapısına kilit vuruldu. Darbe karşıtı yayınları çok net bilinen ve AKP muhalifi olmak dışında bir suçu olmayan yüzlerce gazeteci talimatla tutuklandı. Halen cezaevlerinde 191 gazeteci var. 5 haber ajansı, 32 Tv kanalı, 62 gazete, 21 dergi, 31 radyo, 29 yayınevi kapatıldı. Yüzlerce gazeteci işsiz ve sürgünde…
HAVUZUM GELDİ TETİKÇİ GAZETECİLİK TÜREDİ
Zaman, Cumhuriyet, Özgür Gündem, Birgün, Evrensel, Hürriyet, Cihan Haber Ajansı, DİHA, Jinha, Etha TRT, Meydan, Özgür Düşünce, Aksiyon, Vatan, Azadiye Welat, Sözcü, Yeniçağ … Fikirleri farklı bütün yayın kurumları AKP karşıtı olduğu için hedefe kondu.
Bu manzara içinde en korkunç olanı ise, köşelerinden, tv ekranlarından gazetecileri hedef haline getiren, tutuklayıp dayak attıran Cem Küçük, Fatih Tezcan vari isimlerin gazeteci olarak anıldığı yandaş, tetikçi medya oluşturulmasıydı. 17-25 Aralık sürecinde medyayı ele geçirmek için Erdoğan ve Binali Yıldırım ekibinin kurduğu iddia edilen komisyonu ‘havuz’u oluşturulduğu (ihale karşılığı işadamlarından 600 küsür milyon dolar toplanmak suretiyle) ortaya çıktı. Gözaltı, tutuklama, el koyma ve tehditler ile medya AKP ve Erdoğan bağımlısı yayın yapar hale getirildi. Gazetecilik öldürüldü, halkın doğru bilgilenme hakkı yok edildi.
İŞKENCE VE ZULÜM ZİRVE YAPTI
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Venedik Komisyonu, Avrupa Parlamentosu gibi doğrudan anayasal ve yasal bağlayıcılığı olan kurumların uyarılarına rağmen hukuk askıya alındı, ülke OHAL ve KHK’larla ülke yönetiliyor. Türkiye tarihinde ilk kez hükümet Birleşmiş Milletler’e başvurarak adil yargılamayı rafa kaldırdığını, tutuklananlara insanca davranmayacağını, dünyaya ilan etti. İşkence itirafları ve tespitleri mahkeme kayıtlarına girdi.
Kırıkkale’de 48 tutuklu işkenceyi ve işkenceci polisleri tek tek anlattı. Cezaevleri, emniyet sorgu mekanlarında işkence yapıldığı insan hakları dernekleri ve avukatlar eliyle tescillendi. Uluslararası gözetim kurumları Af Örgütü ve AİHM ve BM komisyonları raporlarına girdi. Cezaevlerinde ve soruşturmalarda şüpheli şekilde ölen, ancak intihar etti diye kamuoyuna duyurulan 40’tan fazla insan olduğu ortaya çıktı. Gazetecilere sözlü, fiili taciz edildiği, bayan öğretmenlere tecavüz edildiği belirlendi, polis-asker-öğretmen sivil ve memur erkek kişilere şişe ve copla tecavüz, fiili tecavüz suçları işlendi.
Evet AKP rejiminin bütün bu zulüm çemberi içinde insan haklarını, demokrasiyi hukuk devletini yerle bir etti. Örnekler onlarca sayfayla çoğaltılabilir.
“Eskiden olan da buydu. MGK bir karar alır, bunu hükümete bildirirdi. Hükümetin işi de onu, devletin diğer kurumları tarafından uygulanmasını sağlamaktı. Genelkurmay da bu kararlar doğrultusunda brifing verirdi. 28 Şubat’ta gördük. Bunlar yargı mensuplarına anlatılırdı. Yargı da karar alırdı. Bugünkü de aynı şey. Askerin yapacağı işi seçilmişler yapıyor.” 15 Temmuz darbe girişiminden 15 gün önce Eski İstanbul Baro başkanlarından tecrübeli hukukçu Yücel Sayman’ın sözleriydi bunlar.
Seçilmişler (!) hukuku ve demokrasiyi askıya aldı ve bunları yaptı, yapıyor. Despotik ve tek adama dayalı bir rejim inşasını tescillemek için şimdi 16 Nisan’da başkanlık sistemi getirilmesi için Türkiye referanduma götürülüyor. Fiilen anayasa rafa kaldırıldı, hukuk ve insan hakları yok. Çaya çorbaya meze haline getirilse de İslam ve insanlık adına hiçbir kutsal ve değer kalmadı.
Kurban kesmek, burs vermek, kermes yapmak, bankada hesabı olmak, gazete aboneliği, evinde elinde risale-Gülen kitabı bulunması gözaltı ve tutuklama sebebi oldu. Teyzeler, nineler, ablalar, dedeler, lohusa kadınlar,başörtülüler, açıklar, Aleviler, Sünniler, Kürtler, milliyetçiler, solcular, sağcılar; muhalif herkes, Erdoğan ve AKP karşıtlığının bedelini ağır bir şekilde ödüyor. Evet, 28 Şubatçıların başaramadığını, AKP ve Erdoğan başardı!