Yalanlar ve yılanlar!

Haber-Yorum | Naci Karadağ

“Belli bir amaçla söylenen yalan, en ahlaksız yalan biçimidir ama en çok o işe yarar” der Finley Peter Dunne

Aslında yalanın yılanlıkla, yalancı popülasyonunun yılan sayısıyla ilgisi olduğu muhakkak.

Yılanların çoğalması yalanları çoğaltıyor elbette. Ta en baştan başlayan yılandillilik, yalanı bir yöntem ve yönetim haline getiriyor. Mübahlığı aşıp farza dönüştürüyor.

Ve bir noktadan sonra her şey yalan oluyor o memlekette.

Devlet, millete yalan söylüyor utanmadan.

Adamlık yalan olduğu gibi yalan bir devletimiz var artık. Devlet adamlığı ise yalanı kullanabilene veriliyor şimdilerde.

Millet zaten devletine eskiden beri yalan söylemeyi erdem saymış.

Devleti kandırmak, tokatlamak bir böbürlenme meselesi.

Yöneticisinin hayatı yalandan ibaret olan milletin de hayatı kısa süre sonra yalana dönüşüyor.

Yalanla beslenmekten midir nedir, yalanı bir standart donanım olarak algılıyor bir süre sonra ve normal gelmiyor artık herkese.

Herkes birbirine yalan söylüyor.

Bırakınız utanmayı, burunların kızarmasını; yalan bir erdem ve üstün özellik olarak addediliyor.

Bir noktadan sonra her şey yalana dönüşüyor.

Hukuk yalandan ibaret oluyor.

Demokrasi de…

Medya zaten yalan kazanlarının fokurdağı bir cadı kazanı.

Haberler yalan, habercilik yalan, hayat yalandan ibaret.

Rakamlar yalan.

İcraatlar yalan.

Bakın şu son yapılan serkeşliklere.

Enflasyon rakamı açıklanıyor yalan.

Büyüme rakamları açıklanıyor, yalanın dik alası.

Yalan ile karnı doyurmayı becerebilen dünyadaki sayılı birkaç ülkeden biriyiz.

Hadi daraltalım biraz daha kadrajı.

Bir Kuzey Kore kaldı, bir biz.


Cumhurbaşkanı yalanı profesyonel meslek edinmiş adeta. Aynı cümle içinde kendi kendini yalanlayabilecek kadar gelişmiş bir modele dönüşmüş durumda.

Başbakanı, bakanı, vekilleri yalancı…

İktidarı, muhalefeti yalancı.

Bürokratı, memuru yalancı.

Muhtarlar yalana göre seçiliyor artık Türkiye’de.

Özgürlüğü yalan, ekonomisi yalan, başarısı yalan, yalan oğlu yalan.

Böyle yalanlar üzerine kurulu bir ülkenin darbesi gerçek olabilir mi?

Demokrasimiz gibi darbemiz de yalan elbette.

Demokrasi nöbeti diye sokağa dökülen ‘hüloğğ’cu takımının demokrasiye olan inancı yalan. Çok iyi biliyoruz, zira demokrasinin en azılı düşmanı olan bu kitle için, demokrasi dış güçlerin başımıza bela ettiği bir fitne.

Çoğu demokrasiyi esas düşman olarak görüyor. Reisleri en azından trene benzetiyordu demokrasiyi. Alt kadrolarında artık o da yok.

Ramazanı yalan, orucu yalan, bayramı yalan olan memleket haline geldik.

Esrarkeş çıkıyor imam, tecavüzcü çıkıyor müezzin…

Dini imanı yalana çevirmiş bir ülkenin yalan devrinde yaşıyoruz.

Yalancılığı profesyonel mesleğe dönüştüren bezirganlar, el konulan üniversitelere rektör olarak atanıyor utanmadan. Yalandan koltuğa tünüyorlar yılanlar gibi.

Din de yalan, dindar da yalan bu ülkede.

Eğitim yalan, spor yalan, sağlık yalan.

Diploma zaten en bilinen palavra.

“Darbe gecesi silahımı çektim, kefenimi giydim” filan üfürmelerini yazmaya kalksak kitap olur.

Kahramanlarımızın yalancı olduğunu söylemeye gerek var mı?

“Ben demokrasi gazisiyim, beş tank durdurdum, altıncı tank çenemi kırdı” diye devletten maaş söğüşleyen yandaşın foyasını bizzat kuzeni ortaya çıkarmadı mı?

“Ne tankı, ne darbe gecesi direnişi kardeşim. Onun çenesini ben kırdım, yalan söylüyor!” dedi.

Yalancı olan devlet, inanmış gibi yapmıştı ama artık daha fazla yapacak bir şeyi yoktu.

Kırık çeneli yalancı kahraman da çok iyi biliyor ki, herkesin hayatı artık yalan üzerine kurulu bu ülkede.

Zira en tepeden başlıyor yalan sistemi.

Ve elbette birincilik havuzda.

Yalan atma kapasitesine göre maaş alıyorlar sanki, en azılı yalancı en popüler olanı oluyor.

Bu ülkenin medyası tarihte görülmemiş bir yalan sistemiyle çalışıyor şu anda bu ülkede. Hakikatin en büyük düşmanı havuz bataklığı.

Gerçeğin peşindeki bir avuç insanı da, tehditle korkutarak susturuyorlar. Ekmek peşinde olanlar ise etliye sütlüye bulaşmadan çalının etrafından dolanma dersleri veriyor.

Yalan söylememenin bedeli de çok ağır. Yalancı değilsen hainsin çünkü bu memlekette.

Bu sebepledir ki, örneğin ülkenin başkentinde yaşanan güpegündüz adam kaçırma hadiselerini elin İspanyol’u, İngiliz’i, Alman’ı yapıyor. Utanmaz yalancılar ise, uluslararası medyanın yazdıklarının doğru olup olmadığını sorgulamak yerine, alayını düşman ilan ederek gizlemeye çabalıyor gerçekleri.

Polis arabasıyla kadın kaçırıyor yalandan polisler. Tecavüz ediyorlar koruması gereken insanlara.

Mahkemeler yalana teslim, iftiracılar prim yapıyor. Hukuk koskocaman yalan olmuş durumda.

Bizim bir model üstümüzken, şimdi hızla yanlarından geçtiğimiz çağın totaliter rejimlerinden biri olan İran’ın Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, geçtiğimiz gün başkent Tahran’da, İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı Muhammed Cevad Azeri Cehromi ve bakanlık yöneticileriyle bir araya geldiği toplantıda itiraf etti durumu. Yalanla, algı ile yasaklarla bir yere varamadıklarını itiraf etti.

Belki de siyasi hayatında ilk kez doğruyu söylüyordu ve haklıydı da…

Her yalancının unuttuğu bir şey vardı çünkü. Yalanın hızı ve ömrü ne kadar uzun olursa olsun hakikat bir şekilde yetişir ve rezil eder yalancıyı. Tarih bunun örnekleriyle dolu.

“Dilimi bir yılan gibi kullanabilirim”, diye konuşur Goethe’nin kahramanlarından biri. En çok yalancılar kullanır yılandilini.

Taksi şoförüyken vekil yapılan, kadın kimliğine bürünüp yalan sosyal medya paylaşımları yapan yandaş komedyen, otoyol förseli paylaşıyor internette.

Yalan elbette. Başka ülkeden fotoğrafları kendilerinin hizmeti gibi sunmaya utanmıyor zerrece.

Kuyruğuna fotoşopla bayrak ekleyince “yerli ve milli uçak” üretmiş gibi yalan savurabiliyorlar.

Yerli uçak yalan.
Yerli tank da…

Yerli tüfek de keza…

Yerli araba zaten neredeyse çeyrek asırlık yalanları.

Terörle mücadele videosu diye yayınladıkları görüntü, bir video oyunundan çalınmıştır.

Eh müsaadenizle; yalanın iktidar olduğu, bu kadar yalancının türediği bir toplumda hakikati savunanlar elbette sevilmeyecek, nefret edilecek, hain gösterilecektir.

Bu sebeple hapishanelerde dürüstler, doğrucular ve hakikatı savunanlar vardır.
Yalancılar, alçaklar, namussuzlar dışarıda fink atmaktadır.

Bu memleket yılanlar ve yalanlar ülkesi zira!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. yâni var öyle tilki akrep hikayeleri de.. hikaye işte… insan uydurması.. harbiden olmuş sa bile insanlardan öğrenmişlerdir yani…

  2. bazen tuzak kurar hayvanlar.. ama yalan denmez ona… göz göre göre düşer tuzağa salaklar.. saf mı desek… akrepp tosbağa mevzuu.. akrebin sokmam demesi sokarım demek yani… çünkü buradaki asıl mevzu tosbağa akrebe güvensizliği.. sonunda yediği iğne de hak ettiği… maden çıkmışsın yola akreple.. güveneceksin abi… yol arkadaşına şüpheyle yol alınmax abi.. ne iğrenç ne tiksindirici bir ilişki… binmişsin sırtına su üstünde oh sal gibi.. yüzüne gülersin… içinden geçen se.. yâ bu ya sokarsa beni… jassire lem.. işte yersin böyle iğneyi…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin