Yağmurdan önce…

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Sanki kupkuru ve devasa, binlerce yıllık bir ağacın en kalın dallarından biri kırılıp gövdeden kopmuş da başka dalları kopararak yere düşüyor gibi sesler geliyor gökyüzünden.

Hava ağır, havada kurşuni bir koyuluk…

Mevsimdendir, der geçeriz hep bu dönemlerde…

Denge; kâinatı ayakta tutan unsur… Dengesizlik kıyamet…

Yağmursuzluk büyük felaket, aşırı yağmur da…

Dengeliyse yazılıyor yağmura şiirler.

Sanırım en fenası da yağacakmış gibi olup yağmaması. Sinekler bile asabi olurmuş böylesi dönemlerde.

Öyle izlemiştim bir filmde. İsmi de: ‘Yağmurdan Önce’

Havanın en az kurşun gibi ağır olduğu bir devirde, oldukça koyu ve kasvetli bir coğrafyada kopacak fırtına öncesi gerilimi anlatıyordu Milcho Mahchevski. Öyle bir cinnet eşiğindedir ki toplum, yağmur yağmadan önceki tüm sıkıntı ve bunalımını insanlara yüklemiştir sanki.

Gök gürültülü sağanak yağış uyarısı yapıyor meteoroloji.

Kapkara bulutlar öfkeli ağaç dalları gibi sarmalıyor gökyüzünü. Şairin dediği gibi, ‘çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden’.

Kuşların çığlık çığlığa simsiyah gökyüzünde uçtuğu yazıyor filmin epigrafında ‘Derviş ve Ölüm’ün yazarı Meşa Selimoviç’e atıf yaparak: “İnsanlar sessiz, beklemek kanıma acı veriyor.”

Ölüm haberleri var her yerde. Ölene bakılıyor önce, sonra öldürene. Sonra acıyı paylaşanlar paylaşabiliyor. Ölüm bile insan yüreğini asli sınırlarına geri çekemiyorsa bir ülkede durup epey kötü demektir.

Yağmurlar başladı başlayacak. Yağmursuzluk sineklerin bile dengesini bozuyor. Denize bakan manastırın eteğindeki domates bahçesinde ensesinden ısırıyor sinekler genç keşişi. Yaşlı ustası ‘yağmadığı için böyle’  diyor karşı tepenin eteklerine bakarak; ‘bak orada yağmur başlamış’ bile.

Karşı tepede ise, kardeşinin öldürdüğü bir genç kız cesedi yatıyor kuru toprağın üzerinde… Yağmur cansız bedeni ıslatıyor donmuş kanı kuru toprağa akıtarak. Kadınları öldürüp soyarak sokağa atıyorlar başka bir zamanda ve başka ülkede.

Bizzat kuzeni mermi yağdırıyor barış isteyen fotoğrafçıya. Genç kız ölmeden önce, ensesinden ısırılan keşişe işaret parmağıyla ‘sus’ işareti yapıyor, zaten konuşmama yemini etmiş genç adam. Cesetlere ip bağlayıp arabaların ardından yerlerde sürüklüyorlar başka bir yerde. İnsanlık tarihi kadar eski gayr-i insanı sevinç naraları duyuluyor cansız beden asfaltta sürüklenirken.

Yağmur ile beraber ölüm yağıyor adeta. Binlerce yıl bir arada yaşamış insanlar birbirine mermi yağdırıyor yağan rahmete inat. Yağmurdan önce kan yıkıyor bedenleri. “Firavun ellerini kanla yıkar” diyor Sabah Kara bir şiirinde.

Manchevski gözünü kan bürümüş köyün erkeklerinin silahlarla donanmasını anlatıyor, binlerce yıllık dostlarını öldürmeyi kabul etmeyenlerin silahları delilerin ellerine veriliyor. Kilise damlarında oynayan kedileri öldürüyor kafayı yemiş kullanışlı deliler.

Büyük bir felaket önsezisiyle geriliyor toplum. Yağmurları haber veriyor haber bültenleri. Ve gök korkutucu bir aydınlık ve büyük tarrakalarla haykırıyor adeta. Gözlerimizde perde, kalplerimizde nasır, iğdiş edilmiş vicdanlarımızla çıkıyoruz insanlıktan hızla.

Yağmur öncesi havasızlığı boğuyor adeta ruhlarımızı.

Yağsa bir an önce, yağsa da rahatlasa, açılsa gökyüzümüz.

Allah’ım sen bu millete merhamet et!


Üşüyorum gözlerini ört!

Biliyorum, ‘sus payı’ydı gülüşün!

Yağsa yağmur, diyorum, daha çok yağsa; şehir arınsa.

Ağlasa insan, diyorum, daha çok ağlasa; ruhlar arınsa.

Üşüdüğümde atıyorum bir kaç tebessümünü hayalime,

ortalık kalorifer dairesi.

Ne zaman yağmur yağsa, hayalinle başım derde giriyor.

Bir titreme sarıyor benliğimi,

Bulutlar terliyor sonra…

Ve saçaklarından sulu sepken hıçkırıklar dökülüyor damların.

Sen yağıyorsun, şehir yalnızlaşıyor yine.

Üşüyorum gözlerini ört.

Üşüyen el kadardır kalbim.

Avuçlarına sığınıyorum.

Ne çok şey söyleyecektim,

yağmur susturdu beni!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. YAĞMUR DAHİ TEMİZLEYEMEZ ARTIK…
    Nedense bir tufan bekliyorum.
    Belkide arZusundayım ve bu yüZden kendimle içten içe savaşıyorum..
    Yani bu kadarda kötü olma diyorum kendi kendime..
    Sonra,
    tek hücrede,hücre kadar suçu olmayanların bekletildiği aklıma geliyor.
    Ve buna sevinenlerin sürüsü göZümün önüne geliyor.
    O Zaman kopsun diyorum bir Tufan..
    Bir KıZıldeniZ yaratılsın ve gaddar sürüsü sürülsün oraya gark olsunlar….
    Merhametim kalmadı onlara.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin