Yorum | Naci Karadağ
“Yılan bize dokunmadıkça bin yaşasın” diye bir atasözümüz varken uyanmalıydık aslında. Nemelazımcılığın şahikası bir kültürün üzerinde oturuyoruz maalesef.
Ya da halk deyişiyle söyleyelim; ateş bize dokunmadıkça isterse samanlık yansın, ister köy, biz kendi aynamıza bakarak taranmaya devam ederiz.
Hamurumuzda var çünkü…
Medyanın neredeyse yüzde 99’u iktidarın, hatta bizzat Saray’ın elinde. Bakın ‘kontrolünde’ demiyorum bizzat elinde…
Seçim kararı alınmasından sonra halk ile yapılan röportajlar belli bir filtreden geçirilerek yayınlanıyor yandaş kanallarda.
Havuz şeysilerinde çarşaf çarşaf “Eskiden perişandık, şimdi öyle mi her şeyimiz var Allah’a bin şükür’ içerikli söyleşiler almış başını gidiyor.
Daha o tarihte doğmamış adama, “Neydi o tek parti dönemi karneyle ekmek alırdık” türünden açıklama yaptırıyor misal Yeni Şafak isimli mevkute…
Listelere girebilmek adına, daha Erdoğan’ın belediye başkanı olmasından iki yıl öncesinde evine doğal gaz bağlattığını söyleyecek kadar uçan İbrahim Tatlıses de avcunu yaladıktan sonra “beynimden vurulmuşa döndüm” demiş.
Belli ki Zaytung haberi ama halimiz böyle bir şey.
Reis’imiz iftarını halkın arasında açmış.
Gururla paylaştı bu görüntüleri yancıları…
Oysa malum; itibardan tasarruf etmezdi ümmetin lideri!
Saray bahçesindeki sofradan bir günlüğüne uzak kalmıştı.
Cuma namazına 46 eskortla giden bir Cumhurbaşkanı’nın halkın yer sofrasında yemeğe oturmasına tav olacak seçmen şüphesiz halen mevcuttur. O sebeple işe yarar yani, yürür bu strateji..
Yalnız bir sıkıntılı durum var.
Döviz denen hain ve melun dış güçlerin oyunlarıyla Reis ve çevresinin canını epey sıkıyor…
Düşünün..
Türkiye son sürat kriz duvarına toslamaya doğru giderken.
Ülke koca Titanik gemisi gibi tam ortasından çatırdamaya başlamışken.
İngiltere’ye gitti Reis. Son bir çare, ekonomi kurmaylarının zorlamasıyla.
Reuters’in ekonomi yorumcusu anlatıyor:
“Kulaklarımıza inanamadık. Yabancı yatırımcıyı ikna için gelmiş olan Erdoğan, toplantıda Merkez Bankası’na nasıl baskı yapıp müdahale edeceğini anlattı!”
Düşünelim, kafamız acımaz…
Yabancı yatırımcıyı rahatlatmak için, “Bu ülkenin kralı benim, seçimden sonra kur-mur hikaye, ne dersem o olacak” diyeceksiniz.
Sonra da “Dış güçler bize oyun oynuyor!”
Son birkaç yıldır çok tuhaf bir manzara var ama kimse yadırgamıyor.
İktidarı savunan cenah, kendi fikirlerinden ziyade, Erdoğan’ın açıklama ve kanaatlerine göre konum belirleyip pozisyon alıyorlar.
Misal, başkanlık sistemi mi istedi?
Hemen savunmaya başlıyorlar.. “Başkanlık şöyle şahane, Başkan olalım tüm sorunlar o dakka bitecek!” filan…
Yani Erdoğan bir sabah uyanıp “Ne başkanlığı, saçma bir şey başkanlık” dese, herkes “Başkanlık zaten batının icadıdır, bizi başkanlık batırır, yerli sistem isteriz” diye tornistan edecek.
Üç gün öncesine kadar erken seçim talep etmekle vatan hainliğini eşdeğer tutanlar, Erdoğan erken seçim kararı alınca, “Ülke için hayati öneme sahip, hemen erken seçim olmalı” diye kendilerini ortaya atıverdiler.
Ekranlarda her akşam oturup Erdoğan’ın o gün söylediklerini desteklemek için kendilerini paralıyor bu grup.
Döviz inanılmaz şekilde aldı başını gidiyor.
Puldan bile kıymetsiz oldu Türk lirası.
Afrika’nın ismi duyulmamış paraları karşısında bile zavallı duruma düşürüldü. Bilirsiniz Afrika ülkelerindeki durumu. Para boldur ama bir kıymeti yoktur. Hani bir ekmek almak için fırına valizle filan gidersiniz.
Aklı başında herkes “eyvah” diyor, “duvara çarpacağız eyvah!”
Umurunda değil yandaşın…
Ne olacak yani benzini dolarla mı alıyoruz arabaya, bize ne artıyorsa!
Ülke ekonomisi, “Kur filan tanımıyorum” diyebilecek kadar kendinde olmayan birine emanet.
Savunacak durum kalmayınca da “Ölümüne Reis” limanına sığınılıyor hemen.
Çok fazla acımasızlık olacak belki ama Tayyip Erdoğan güç kaybettiği gün onun üzerine en fazla gidecek olanlar yine aynı tayfadır diye düşünmekteyim ama mesele bu değil.
Titanik’in hikayesini hepimiz biliyoruz.
Hani inşa eden mühendis ve sahibinin “Bu gemiyi (haşa) Allah bile batıramaz” dediği, ilk seferinde okyanusun azgın sularına gömülen gemi.
Buz dağına göre göre toslamasına rağmen içindekilerin vur patlasın çal oynasın eğlendiği.
Orkestrasının batarken bile müzik çaldığı bahtsız Titanik…
Ülke Titanik gibi, tosladık ekonomik buz dağına.
Ortadan iki yarıldık ve hızla su alıyor Türkiye.
Batıyoruz Ya Hu!
Ama Reis de yer sofrasında ne güzel oturuyor canım!
Ülkede medya denen yüz karası platformlar hep bir ağızdan senfoni tınlatıyorlar.
Ve lakin son senfonidir bu sarayın güvertesinde bestelenen.
Hani söylemiş olayım ben.
Efendim,
Cengiz Aytmatov üstadımız bir eser bırakmış. Okuyun Göz Göze…
Yüzyüze olmasın o?
Asker kaçağı İsmail ile Saide’nin hikayesini söylüyorsanız tamam da “Göz göze’yi bilmiyoruz ne yazık ki!
Ben hatırlayamamım biran. Özür Yüz Yüze. Hani bir suçluyu korursak, saklarsak, bizim mahalleden dersek… İşte bizim sorunlarımızdan biri de bu olsa gerek