Tevazu açlığı

YORUM | HAKAN ZAFER

Size de gına geldi mi?

Lider olmak, bir yerlere gelmek, seçilmek isteyen hemen tevazua sarılıyor. “Avutuyor kendini, zavallı kandırdım zannediyor” demek isterdim ama öyle olmuyor, maalesef hepimiz kanıyoruz.

Her durum tevazu’u, tevazu da ayarı, üstünde oynamayı kaldırmaz. Bazen gerek kalmaz. Gerekmediği yerde illa mütevazı davranacağım diye zorlamak da tevazu olmaz.

Yanında kameralarla dolaşıp tevazu sergilemek, bir PR olarak gariban sofrasına diz kırmak, madencilerle iftar açmak, kolu kıvrılmış beyaz gömlek giymek vs.,

Ağzında ıslık çalar gibi “est, est” sesleriyle ardından onun için kim oldukları pek de önemli olmayan el pençe divan durmuş kimseler sürüklemek,

İdam sehpasında tekme atarken lütfedip mahkûma ismiyle hitap eden celladın hali, tevazu değildir, başka şeydir.

Bu güne dek yapıp ettikleriyle, gördüğümüz en ufak samimiyet gösterişine “Özlemişiz be bu tabloları!” dedirtecek kadar kaba saba tavırlar sergilemişten hareketle, neyin gösteriş, neyin samimi olduğunu karıştırmaya salahiyeti varmış zannetmek tevazu açlığı değil midir?

“O mesleğin tabiatında var”, “Oranın gereği bu” diyebileceğiniz hangi türden hâl olursa olsun, insanın menfaat edinmek için fikirlerini, niyetini değiştirmesini; bu dünyanın işte tam da bu rengini, kanıp elindeki kumaşın tamamını aynı renge boyayan ahalisini sevemiyorsanız suç sizin değil.

*****

Eğer kişi tevazu arz etmek hastalığına yakalanmış ve kontrolü yitirmişse, tevazu açlığından bizar tarafın da saçtığı bir tehlike var; Yetinmemek.

Bu açlığın gurultuları, kendine ait hiç bir şeyi kalsın istenmeyen kahramanımızın feryatlarını bastırmaya yeter de artar bile. Böbreğini satsa, kimseyi samimiyetine inandıramaz artık. “Retinan duruyor ama!” diyen, yetinmeyip üstüne bir kallâvi şükür telkiniyle şap atan çıkarsa, şaşırmak beyhudedir.

*****

İçi dışı bütün kimselere imrenerek bakmak gibi bir borcumuz var. Durdukları yerde çıtayı üste atmakla diğerlerine verdikleri rahatsızlıktan ötürü de teşekkür.

Rahatsız etmek mi?

Bir laubaliyi vakar sahibinin, kaba saba birini bir medeninin, haksızı haklının ettiği kadar.

Etrafa verdikleri bu rahatsızlık, ne duruşlarını yanlışlar ne de rahatsız ettiklerinin hakkına girmiş olurlar.

Kimin sizden rahatsız olduğu, ipucu gibidir. Ölçünün daha esaslısı da, “Olduğumu, kim uğruna benliğime taşıtıyorum?” sorusunu kendine sormaktır.

Bu benliğe taşıttırdığımız kıymet, herkese mütevazı davranmakla yağma ettirilecek bir yük değildir.

Aslında tevazu, nereye kendini beğendireceğini bilmenin dışardan şahit olunmuş halidir. Kendini tamamlamış inançlı bireylerin, varsa kendini Allah’a beğendirmekten başka maksatları, o vakit bu, kıymetini yük bilip ucuza vermektir.

Neyse…

Kendini bilmek kadar büyük marifet, edinebileceği ne varsa bu irfana eriştiren bilginin eteğinin ucundan tutmak kadar da kutsal emek yokmuş meğer.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin