Haber-Yorum | Veysel Ayhan | @Veyhann
Önceleri AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın kendisine “diktatör” denmesinden rahatsız olduğunu düşünüyordum. Yanılmışım. Bilakis “diktatör” olmaktan ve “diktatör gürünmek”ten bayağı hoşlanıyormuş. Belki de böylece gücünü topluma göstermiş oluyor. Yoksa milyonlarca insanı ilgilendiren bir konuda ulu orta konuşup “Şunu artık istemiyorum!” “Bunu böyle yapın!” “Şu derhal kalksın” gibi cümlelerle konuşmaz.
Diktatör görünmekten hoşlanmasa ne yapar?
Emirlerini, “dikte”lerini kapalı kapılar ardında yapar. Konuyu meclise taşıtır. 15 gün tartışılıyor gibi yapılır. Sonra zaten istediği olur. Hem de diktatör gibi görünmemiş olur. Fakat buna artık gerek duymuyor. Diktatörlüğünü “dobra dobra” ortaya koyuyor.
Belki de kamuoyu önünde tek başına emirler verip yapıldığını görmek kendisine ayrı bir “haz” ve “tatmin” kapısı oldu.
“TEOG ŞAHANE BİR SİSTEM”
Düşünün Milli Eğitim Bakanı 1 ay önce İstanbul’da gazetelerin eğitim editörleriyle toplantı yapıyor. “TEOG sisteminin ne kadar adaletli olduğunu, Doğu’daki çoban çocukların, köylerdeki öğrencilerin bu sistem sayesinde şampiyon olduklarını, TEOG’un fırsat eşitliği yarattığını…” anlatıyor. (Habertürk, Pervin Kaplan) Bakan bunları diyor ama süs bitkisinden öte bir etki ve yetkisinin olmadığından haberi yok.
Sayın Bakan iki ay önce de şunu demiş: “Bundan sonra yapılacak ilk TEOG’dan başlamak üzere 6-8 arasında açık uçlu soruyu öğrencilerimize sormayı öngörüyoruz.” (18.7.2017)
Bunları diyor, gelecek yılı planlıyor ama hepsi boş!
Çünkü Erdoğan geçen hafta bakanla bile konuşmadan şöyle buyurdu: “Ben TEOG olayını istemiyorum ve bunu da artık yanlış buluyorum. TEOG’un kaldırılması lazım. Biz TEOG’la mı geldik? Ne TEOG vardı, ne bir şey vardı.” (Nereye geldi, nasıl geldi, hangi diplomayla geldi falan ayrı bir konu)
Bunu diyor ama ardından “Bu ülkede Milli Eğitim Bakanı, Başbakan falan da var” diye hatırlayınca ekliyor: “Bunun kararını verecek olan hükümettir.” Bunu deyince hükümet, meclis karar verecek, falan gibi anlamayın, devamı var: “Bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak Bakanıma, Başbakanıma bir kere söylerim olur biter” Yani emrederim olur biter. Hatta bir kere söylerim kafi!
İşin doğrusu söylemesine bile gerek kalmadı. Televizyondan TEOG açıklamasını öğrenen bakan ertesi gün derhal “TEOG cıss!” moduna geçiş yaptı.
BAKANDAN 180 DERECE MANEVRA
İki ay önce TEOG’u geliştirmekten bahseden, bir ay önce TEOG’un faziletlerini anlatan Denizcilik Yüksek Okulu diplomalı eski Denizcilik müsteşarı İsmet Yılmaz manevrada hiç gecikmedi. Önceki gün şunları dedi: “Çocukların yarış atına dönmesini hangi anne baba ister. Bize güvenin. Hiçbir kimsenin kaygılanmasına gerek yok, iyiye gidiyor”
TEOG’u devrim olarak anlatan ve getiren eski Milli Eğitim bakanı Bakanı Nabi Avcı, o günlerde öğrencilerin yarış atına dönmemesi için bu ‘reform’ları yaptığını anlatmıştı. Nasıl bir şeyse getiren AKP’li bakan “yarış atı olmasın” diye TEOG getiriyor, kaldıran bakan “yarış atı olmasın” diye TEOG’u kaldırıyor.
NE ‘YARIŞ ATI’YMIŞ!
Bakanın sözlerinin devamı şöyle: “TEOG’un kaldırılmasına karar verildi. TEOG’un kaldırılması da Türkiye’nin önünün açılması. Evlatlarımızı yarış atı konumuna koyduk yani. İnanın evlatlarımız büyüyor, büyüdüğünü fark edemiyorsunuz.” (Bu arada Türkiye’nin önünü açan açana…)
Bakan bu sevgi ve şefkat dolu sözlerin inandırıcılıktan uzak olduğunun farkında. Şunu ekliyor: “Bize güvenin. Niyetimiz halis”. Doğru diyor. Necip milletimiz Milli Eğitim Bakanı’na gönül huzuruyla güvenebilir. Tıpkı AKP’li müteahhit Mehmet Cengiz‘e güvendiği gibi.
ANADOLU İNSANI KÖYE GERİ DÖNÜYOR!
Yeni sistem falan yok. Eski bakanların her zaman tekrarladıkları sözler harmanlanıyor, yeniden tedavüle sokuluyor.
Fakat düşünülen sistemin sonucunda şunların olması kesin:
Artık anadolunun ücra bir ilinden, bir taşra kasabasından, köylerden Türkiye şampiyonlarının çıkabildiği günler bitti. Fakir ama zeki öğrencilerin Galatasaray, Kabataş Erkek, İstanbul (Erkek), Cağaloğlu Anadolu, Beşiktaş Anadolu, Atatürk Fen… gibi proje okulları kazanma yolu kapandı. Bu okullar zengin ve mutlu azınlığa kaldı. Her öğrenci ikamet adresine en yakın okula, büyük çoğunluk muhtemelen İmam Hatip Lisesine gitmek zorunda.
Ailesi varlıklı zeki öğrenciler için ise yabancı mektepler de var: Robert Koleji, Notre Dame de Sion, Saint Benoit, Alman Lisesi…
AKP’li siyasetçi, bürokrat ve müteahhit için problem yok. Onların çocukları zaten ya seçkin paralı okullarda veya yurtdışında. Olan Anadolu insanına olacak.
Taşralı zeki çocuğa 40 yıl önce olduğu gibi yine tarla yolu gözüküyor!
Erdoğan dün aynı müjdeyi(!) üniversiteler için verdi. YÖK’ün ve KHK’ların biçtiği üniversitelerde sıra öğrenci kalitesini biçmeye geldi demek ki!
AKP’NİN EĞİTİM HEDEFİ
Erdoğan sayesinde AKP’li eski rektörün hedefine bir adım daha yaklaşıldı.
Hukuk Fakültesi araştırma görevlisinin uçakta “boğma teliyle öldürme” hayali kurduğu ülkemizde eski rektör Prof. Dr. Bülent Arı şunu diyordu:
“Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır… Dünyanın gidişatını göremeyenler okumuşlardır. Okuma oranı arttıkça Türkiye’de olayları tahlil kabiliyeti azalıyor… Okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor.”
Bu sözler Erdoğan’ın 2023 vizyonunu tam yansıtmış olmalı ki Bülent Arı’yı geçen yıl YÖK Denetleme Kurulu’na atadı.
Gayet sade bir dille yapılan bu analizi dahi anlayamayacak o kadar çok at gözlüklü siyasi bakışlı mukab cahiller var ki çevremizde anlatamam. Biraz da Türkiye bu nları hak ediyor gibi. Ellerindeki değerleri kaybettiklerinde belki Hizmet okullarının değerini bilirler.