Tarihi eser yapmak!

HABER-YORUM | NACİ KARADAĞ

AKP iktidarının sayısız saçmalıklarından biri de mimari alanındaki temel yaklaşımı ve belki de Erdoğan’dan kaynaklanan “gecekondu zihniyeti” olsa gerek…

Bir kere tek başına TOKİ bu ülkenin başına gelmiş en büyük felaketlerden biridir.

Bizzat TOKİ’nin yaptırdığı kendi anketlerinde bu kurumun yaptırdığı binaların her geçen gün daha da felaket bir kalitesizliğe yürüdüğünün kanıtı.

Kaldı ki, iktidarının mimari anlayışı inşa ettiği yapılara bakarak anlamak da mümkün.

Belediye başkanlığı dönemini de katarsak çeyrek asırdır İstanbul’dan sorumlu olan bir insanın kamu önüne çıkıp, mimari felaketlerden, kaçak yapılardan, dikey mimariden, betonlaşmadan şikayet etmesi galiba propaganda ve sosyolojinin meselesi.

Neredeyse yüzde 80’i kaçak olan, tarihin en büyük depremlerinden birine gebe bir kentteki binaların bırakınız depremi kendiliğinden yıkılmaya başlı başına ciddi bir sıkıntı iken Erdoğan’ın ekrana çıkıp, gözünü İstanbul’un tarihi mekanlarına diken açıklamalar yapması onun mimari, tarih ve eser konusundaki hassasiyetini göstermiyor maalesef.

Aksine işin içine bir de Katarlıları ekleyince başka kokular yükseliyor bu son hamleden!

Pelikan Çetesi’nin operasyonuyla ardına bakmadan koltuğunu terk eden Ahmet Davutoğlu’nun “Diyarbakır Toledo olacak” cümlesini hatırlamakta yarar var.

Sur semtini yıkmaktan maksadın, içinde yaşayanlarla beraber toprağın altına gömmek olduğunu kısa süre sonra anlamıştık. Ve neticede ortaya çıkan tablo belki Toledo değildi ama Halep, Şam gibi Suriye kentlerinin savaş sonraki haline ziyadesiyle benzeşti.

Tayyip Erdoğan’ın büyük bir zevk ve gururla yaptırıp, içine yerleştiği Saray’a bakarak Siyasal İslam ve Erdoğan’ın mimari ve estetik anlayışı hakkında bir kanaate sahip olmak da mümkün.

Her ayrıntısıyla kasavet, zevksizlik ve –kimse kusura bakmasın/ görgüsüzlüğün fışkırdığı bu yapılar için yapılan doğa katliamları ve illegal işgaller ise ayrı bir fasikül.

Bakınız şu bina Abu Dabi’deki Elçilik binamız.

Bu binayı biliyorsunuz zaten:

Bu iktidar pek çok alanda muazzam bir dibe vuruş ile başarısızlık duvarına toslamış durumda.

Başta ekonomi olmak üzere, adalet, eğitim, sağlık ve daha bin türlü alanda tarihin en sefil dönemini yaşıyor Türkiye Cumhuriyeti.

“Çanakkale’den beri bu ülkenin başına gelen en büyük felaket” tespitini haksız çıkaran bir tek alan var sanırım.

Müteahhit sektörü.

Dikkat buyurunuz, inşaat sektörü demiyorum, zira bu sektör de bitmiş durumda.

Ancak muazzam bir müteahhit piyasası oluşturdu Erdoğan.

Günah ve vebali söyleyenlerin üzerinedir, pek çok kişi bu durumu anlayabiliyor ve “sizde pişer bize de düşer” zihniyetiyle izah ediyor.

Ancak ülkenin yarısı, fiziki görünüm olarak bile neredeyse birbirinin aynısı olan milyonlarca müteahhitle doldu.

Bunların hepsine devlet bankaların kredi, TOKİ ile ortaklık ve yine millet arazilerinden yerler verilip on binlerce bina yapıldı.

Bakınız şu yapılar İskoçya’dan filan değil çok yakın bir yerden; Bolu’dan..

Bu ucube Bolu’ya kondurulurken 5 dakika uzaklıkta ise şöyle bir şey gerçekleşiyordu:

Ortaçağ şatosunun çakmasını modern mimari diye şehre bir hançer gibi saplarken, tarihi eserleri de yağmalamak, yerle bir etmek!

Bakın şurası da Konya;

Çok fazla foto-roman oldu farkındayım ancak mesele mimari, tarih ve eser… İdare ediverin…

Son olarak bir TV kanalında konuşan Erdoğan şöyle enteresan bir cümle kullandı:

Tam olarak şöyle dedi aslında:

“AK Parti belediyeciliği zaten tanımında bir sosyal belediyeciliktir. Dikey mimariden bir an önce sıyrılmak gerek. Bizim kültürümüzde yatay şehirleşmeyi görürsünüz. Süleymaniye’nin etrafı şu an yenileniyor. Aslına uygun olarak inşa edilecek. Bitince bambaşka olacak. Yatay şehirleşmeye öncelik verdik. Süleymaniye’nin etrafı şu anda yenileniyor. Tarihi eserler vs. Katar-Türkiye-KİPTAŞ işbirliği ile yıkılıp aslına uygun şekilde inşa edilecek. Bitince bambaşka olacak.”

Her cümlesi ayrı bir sorun, her kelimenin arkasındaki bağlam apayrı bir problem…

“Tarihi eseri yıkmak… Yeniden yapmak… Katar ve TOKİ ile birlikte…”

Neresinden tutsanız felaket bir durum.

Bir kere cümle başlı başına sorunlu.

Tarihi eser yıkılıp tekrar inşa edilmez.

İnşa edilse bile en fazla eser olur ama asla ‘tarihi’ olmaz!

Bunu bilmek için profesör olmaya da gerek yoktur…

Bu cümleden eserden ve tarihten ne anladığınız ortaya çıkıyor aslında.

Erdoğan’ın en iyi becerebildiği şeylerden biridir yıkmak. Bunu tarih de yazacaktır eminim.

Çok iyi bir yıkım insanıdır…

Kümesteki kuşları bile dürtmesini hatırlayınız. Huzuru yıkıyor, dağıtıyor diye eleştiri konusu olmuştu.

Tekrar inşa etmek de içinde rant varsa yine mevcut iktidarın ihtisas alanı.

Ancak inşa edilen şeyin eser olduğu tartışılır.

Tarihi olması ise zaten mümkün değil.

Saray’ın merdivenlerine Duşakabinoğullarından kostüm müsameresi dizerek tarihi olamazsınız maalesef.

Esas can yakıcı olan ise galiba gözü bu kez tarihi Yarımada’ya dikmiş olmaları.

Sultanahmet ve çevresini Katarlılar ile beraber murdar edecekler sanırım.

Diğerleri neyse de, buna kahrolunur kesinlikle!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin