Süper Ligde heyecan böyle mi olmalı!

HABER-YORUM | HASAN CÜCÜK

Süper Lig’de geride kalan 11 haftaya baktığımızda manzara; her an herşey olabilir havasında ilerliyor. Lig sonuncusuyla lider arasındaki puan farkı diğer liglere göre daha az. Ligin sonuna demir atan takımlar, üst sıralardaki takımları yeniyor. Şampiyonluğun en güçlü adayları bir sezonda alacakları yenilgi sayısına daha şimdiden ulaşmış bulunuyor. Dıştan bakılınca zevkli bir lig görüntüsü veriyor. Peki gerçek öyle mi?

Türk futbolu ve istikrar pek yanyana gelen kelimeler olmadı. Tek istikrarlı olduğumuz konu; şampiyonun uzun süre İstanbul takımlarında kalması oldu. Bunun adı istikrardan ziyade hegomanya olurken, Türkiye’de ligde kazandıkları başarıyı Edirne dışına taşımada zorluk çektk. Daha doğrusu başarısız oldu. Sistem olmadığı için kısa süreli başarılarla avunduk.

Galatasaray, 1988’de Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynarken, bu başarının mimarı Jupp Derwall’di. Alman futbolunun efsanesi 1984 Avrupa Şampiyonası sonrası geldiği ülkemizde Galatasaray’ın yıllar süren şampiyonluk hasretine son vermekle kalmayıp, bir kaç yıl sürecek bir takımın temellerini atmıştı. Derwall’in mirasını Mustafa Denizli tüketirken, 1988’de Avrupa’da gelen başarının mimarı Derwall’den başlası değildi.

A Milli Takım, 1990’da göreve gelen Sepp Piontek’le tarihinde hem ilk kez sistemle tanışıyor hem de tarihinin en başarısız sonuçlarını alıyordu. İlk kez sistemle tanışan milli takımın başarısız sonuçlar alması doğal oluyordu. 3 yıllık Piontek dönemi bittiğinde artık nasıl oynacağını bilen bir takım vardı. Nitekim, Piontek’in bu emeğinin karşılığını Fatih Terim – Rasim Kara ikilisi Euro 96’ya Türkiye’ye taşıyarak alıyordu.

A Milli Takım’la başlayan süreç Galatasaray’la devam ediyordu. 1996-2000 arasında tarih yazan bir Galatasaray, 2000’de UEFA Kupası ile başarısını Avrupa’ya taşıyordu. Terim başarının mimarı gözükse de, kadronun temelinin 1992’de Ümit Milli Takımı ile atıldığı gerçeği gözden uzak tutuluyordu. Türkiye’yi Euro 96’ya taşıyan, 2000’de Galatasaray ile UEFA Kupası’nı kaldıran iskelet kadro 2002 Dünya Kupası’nda üçüncü olarak misyonunu tamamlıyordu. Sonrası ise yine bize hasret yine bize hüsran düşüyordu. Sadece 13 dakika galip oynadığımız Euro 2008’de gelen yarı final ise sistemden ziyade sürpriz başarı oluyordu.

Ligimizde yaşadığımız işte bu istikrarsızlık. Sezona büyük değişim ve şampiyonluk parolasıyla başlayan Fenerbahçe’nin 11 haftada yaşadıklarını kalite mi? Rekabet mi? Her ikiside değil. Futbolumuzun istikrarsızlığıdır. Kötü olan sadece Fenerbahçe deil ki! Galatasaray ve Beşiktaş’ın durumu da ortada. Sarı-kırmızılar, deplasmanda kazanmayı unutan bir takım oldu. Ya Beşiktaş? Şampiyonlar Ligi’nde tarih yazıp, Süper Lig’de dökülmenin izahı nasıl olur. Hem de takımın başında Şenol Güneş gibi bir tecrübeye rağmen.

Ligin zirvesinde Başakşehir ve Kasımpaşa’nın yer alması, Ankaragücü, Antalyaspor ve Yeni Malatyaspor’un üst sıralarda bulunması, ne kaliteyi ne de heyecanı getiriyor. Öyle olsaydı ligde maçlar boş tribünler önünde oynanmazdı. İstikrarın adresi olarak gösterilen Başakşehir maçlarını yıllarca boş tribünler önünde oynuyor. Hem de arkasına devlet desteğini almasına rağmen.

Ligin kalitesi ve heyecanı şampiyonluğa oynayan Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor’un başa baş şampiyonluk verdiğinde olur. Şampiyonun aynı takımlar arasında olması problem değil. Problem şampiyonluğun adaylarının erkenden havlu atması olur. İngiltere Premier Lig’de şampiyonluk yarışı denince akıllara Manchester City, Manchester United, Chelsea, Liverpool, Arsenal ve Tottenham geliyor. Bu takımlardan biri şampiyon olduğunda sürpriz değil beklenen oluyor.

Ligdeki tabloya bakıp, aman ne heyecanlı bir sezon oluyor romantizimine kapılmamak gerekiyor. İstanbul’un 3 büyüklerinin yaşadığı düşüş zaten istikrarın semtine uğramadığı futbolumuzun genelini kapsıyor. Benzer örneğini İtalya’da gördük. İnter ve Milan’ın düşüşüyle zirvede Juventus yalnız kaldı ama o güçlü kadrosuna rağmen Avrupa’da kupa kaldırımadı. Borussia Dortmund güçlü iken Bayern Münih, Avrupa’da kupa kaldırdı. Barcelona – Real Madrid rekabeti olmasa Avrupa’da başarı zor olurdu.

Evet ligimizde kalite ve heyecan arıyorsak İstanbul’un 3 büyükleri ve Trabzonspor’un başa baş bir şampiyonluk yarışı vermesi lazım. Türkiye’de bile seyirci çekemeyen bir takımın şampiyonluğu sadece kısa süreli heyecan oluşturur. Tıpkı Bursaspor’un yaptığı gibi. Sonrası gelmez. Futbolumuz zaten istikrarsız bari şampiyonluk mücadelesi veren takım sayısında istikrarı tutturalım!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin