Naci Karadağ
Rus birliklerinin top sesleri Berlin sokaklarında yankılanırken Hitler tüm subaylarını etrafına topladı. Öfkeliydi ancak korkmuyordu asla…
Komutanları tedirgindi…
Hitler’deki bu rahatlığa çok anlam veremiyorlardı fakat sormaya da çekiniyorlardı.
Bilmedikleri ne olabilirdi ki?
Hitler taktik masasında Berlin’i savunmayı anlattığı kadar Rusya’yı, Stalingrad’ı nasıl yerle bir edeceğini ayrıntılarıyla anlatıyordu.
Rol yapmıyor, aksine tüm kalbiyle inanıyordu anlattıklarına.
Generaller hayretlerini gizleyerek dinler gibi yapıyorlardı…
“Führer’im” dedi birisi…
Cümle kurmasına, top seslerine ekleyen sarsıntı engel olmuştu. Tavandan dökülen tozları üniformasından temizlemeden saçının alnına düşen kısmını topladı Hitler.
Komutanına bakıyordu…
Zeki bir adamdı… Soru sorulmadan anlayabilirdi elbette.
“On ikinci, yani Walther Wenk’in ordusunu Potsdam’a yolladım. Steiner’in birlikleri çok yakında bizi kurtarmaya yetişecektir!” dedi.
Felix Steiner 3. SS Panzer Kolordusu Komutanıydı.
Lakin bir sorun vardı…
Steiner’in ordusu, Kasım 1943’te darmadağın olmuş, ortalıkta ordu namına bir şey kalmamış. Steiner de teslim olmuştu.
Odadan çıkan generaller birbirlerine bakıp, Hitler’in gerçeklik duygusunu yitirdiğini söylediler. Birileri ona, ne 12. Ordu’nun ne de Steiner’in birliklerinin kalmadığını söylemesi gerekiyordu…
Tamam da, önemli olan bunu kimin söyleyeceğiydi!
Reymann sinirlenmişti ve bu tespiti yapan generale çıkıştı: “Sen söylesene!”
Herkes sustu…
Top sesleri daha yakından yankılanmaya başlamıştı. Hitler yanlarından geçip bahçeye çıktı ve en büyüğü 16 yaşında olan bir düzine genç Nazi askerine kahramanlık madalyası taktı. Ve şöyle haykırdı:
“Gençler! Ölmeye hazır mısınız?”
Her zalim rejim kaçınılmaz olarak zulmünü ve kendi iktidarını devam ettirmek için gerçeklikten kopmak zorundadır. Tersi bir durum eşyanın tabiatına aykırıdır.
Sıradan yandaş vatandaşından iktidar mensuplarına, AKP’nin din adamlarından Cumhurreisine kadar herkes kendi ürettiği ve var olandan farklı, bambaşka bir gerçekliğe inanıyor, ona göre yaşıyor!
Türkiye, muhteşem bir durumda mesela bu üretilen sahte gerçekliğe göre…
Ekonomi süper.
Turizm muhteşem.
İşçi müthiş mutlu.
Medya tarihte olmadığı kadar özgür.
Yargı bağımsız.
Eğitim çağ atlamış.
Sağlık parende üstüne parende atıyor.
Bütün dünyada itibarımız göbek atıyor, çiftetelli oynuyor.
Hani ülke değil de cennet demosu mübarek!
Üstelik bizi kıskanıyorlar.
Misal Almanlar.
En çok onlar çatlıyor hasedinden.
Almanya da batıyor aslında.
Bunu bizzat Dışişleri Bakanı söylüyor.
Avrupa Birliği zaten can çekişiyor.
IMF çoktandır bize muhtaç…
Amerika bizden silah da dâhil her şeyi alıyor, bize bağımlı.
Gerçek ekonomi ile iktidarın ürettiği sahte ekonomi arasında uçurum var aslında.
Yandaş vatandaşın gerçekleriyle dünya gerçekliği arasında neredeyse 180 derece zıtlık olduğu gibi.
Bu travmatik durumu inandırıcı kılmak için rakamlar ve olgularla oynama yapıyor AKP iktidarı ve Erdoğan.
Olguyla oynarsanız algıyla da oynayabilirsiniz, öyle inanıyorlar çünkü.
Bugüne kadar hep denediler ve başardılar.
Büyüme rakamlarıyla oynuyorlar, enflasyon rakamlarıyla oynadıkları gibi…
Yandaş televizyonları açın bakın, gerçek döviz kurundan bambaşka bir döviz kuru yayınlıyorlar. Yandaş döviz kuru ile reel döviz kuru arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor…
Bunu seçimlerde yapmışlardı hatırlarsanız…
Yüzde bilmem kaç ile açtı sandık oranlarını yandaş medya.
Yüzde 80’lerden 40’lara kadar ufak ufak gerilediler.
Bağımsız medya istememelerinin sebebi de bu zaten. Algı illüzyonları bozulmasın diye.
Cihan Haber Ajansı’na bu yüzden düşmandılar. Az buçuk hukuk varken, bizzat devlet tarafından siber saldırı düzenleyip sistemi kilitlemeye çabalıyorlardı. Sonrasında doğrudan el koydular. Baktılar ki, diğerleri ses çıkarmıyor, yürüdüler bağımsız olan, daha doğrusu kendilerinden olmayan her şeyin üzerine…
Şimdilerde bir başka üretilmiş gerçeklik var. Tamam, belki AKP’ninki kadar uçuk ve kaçık değil ama başta CHP olmak üzere, İYİ Parti ve diğerleri de kendi gerçekliğini üretiyor bir şekilde…
Bir sahte gerçeklikten, daha ehven olan başkasına savrulacağız en iyi ihtimalle…
Sözün kısası dostlar, kısa vadede tünelin ucunda ışık yok!
Uyandırmış olayım…
YALNIZCA KISA VADEDE IŞIK YOK……
Siyasetin besmelesi, adeta fetöye lanet okumaktır.
Muharrem İnce de CB adayı olduktan sonra fetö adı altında cemaate çattı.
(Gülen ve taraftarları hiçbir zaman FETÖ diye bir örgüt kurmamışlar. Bu adı bulan, söyleyen sözkonusu cinayetleri işleyen ve işletendir.)
Kürtlerin ve cemaatın vede tüm mühaliflerin maruz kaldığı zülümleri siyasiler görmesede, bir şekilde bu tünelin sonunda
ışıkla karşılaşacağız. Belkide Tünelde ışığı kesen iki VİRAJ var. Seçim ile beraber bu iki viraj atlatılacak ve ışık bütün şefkatı ile görünecektir. Çünkü bu zülmün devamı tümden yanmaktır.
Zalim mazlum herkes yanar.
Mesela önümüzdeki iki ay ve sonrasında 15 Temmuz`un kimlerin kurguladığı net bir şekilde ortaya çıkma ihtimalı var.
Gerçeklerin tüm çıplaklığı ile ortaya saçılacağına olan itimadımız ve umidimizi kuruyoruz.
Her dictatorlerin paylastiklari ortak ozellikleri,
Guce tapma derecesinde bagimlidirlar,
Bitmek tukenmek bilmeyen dunya hevesleri vardir,
Mal mulk servet , biriktirmeye olesiye vurgundurlar,
Sonu gelmez hayal perest toplum projeleri vardir,
Zamanin hep kendilerinden yana oldugunu sanirlar,
Kalpsiz , zalim kaba birer zorbalardir,
Gerceklere karsi kor ve sagirdirlar,
Kendilerini secilmis, vazifeli birsey zannederler.
Daha onlarcasi sayilabilir, puzzlenin birer parcalari gibi, herbiri birbirini tamamlayan be nihaytinde tum resmi. eserin adi bir dictator portresi kimi resmediyorsa…