15 Temmuz’da kanlı darbe girişiminden sonra, 2013’ten beri AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Hizmet Hareketi’ne karşı açtığı savaş adeta zirve yaptı. Diyalog, demokrasi, insan hakları, eğitim diyen bir sivil harekete yönelik, hiçbir yargı kararına dayanmayan FETÖ/PDY ithamlarından sonra, onbinlerce insan gözaltına alındı, 100 bine yakın kişi memuriyetten atıldı, 3 binden fazla hakim ve savcı görevden alındı, birçoğu hapse atıldı.
Gazeteler, televizyonlar kapatıldı, 117 gazeteci halen gözaltında veya tutuklu olarak mahpus. Öğretmenler, akademisyenler, işadamları gazetecilere kadar uzanan ve İngiliz The Economist dergisinin tanımlamasıyla Mc Carthy dönemindeki cadı avını geçen hukuksuzluklara temel teşkil eden iddia, darbe girişiminin ardında Fethullah Gülen ve Hizmet hareketinin olduğu. En temel noktalarla birçok gazete ve yayın kurumunun tek taraflı olarak tekrar ettiği ana iddia ve ithamları derleyen akademisyen yazar Özcan Keleş, Darbe ve Gülen ile ilgili iddilara karşı yazdığı ve TurkishMinute.com‘da İngilizce olarak yayımlanan makalenin Türkçe’sini sizinle 2 bölüm halinde paylaşıyoruz.
Keleş’in “Sormaya Cesaret Edilemeyen Sorular: Gülen ve Darbe” başlığıyla kaleme aldığı yazısının ikinci bölümü şöyle;
İKİNCİ BÖLÜM
İddia 2 – Akar’ın emir subayı Yarbay Levent Türkkan’ın itirafları
Gülen’in darbe ile bağlantısına dair en önemli gelişmeler Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içerisinde meydana gelmektedir. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın emir subayı Levent Türkkan’ın ifadeleri bu bağlantıyı bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Türkkan, o gece Genelkurmay Başkanı’nı alıkoyan ekibin lideriydi. Kendini Gülen hareketinin bir ferdi olarak adlandıran Türkkan, kendisinden sorumlu olan kişinin Murat isimli “eski ağabey” olduğunu söyledi. Buna ek olarak fakir bir ailenin çocuğu olduğunu ve Gülen hareketinin eski ağabeyleri ile ortaokulda iken tanıştığını, 1989 yılında Işıklar Askeri Lisesi giriş sınavlarına girmeden önce kendisine sınav sorularının verildiğini söyledi. Ayrıca eski Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in emir subay yardımcılığı görevini yürütürken “Ağabey Murat’ın ona verdiği” dinleme cihazını Özel’in odasına yerleştirdiğini belirtti.
Sözde itiraflar birbirleriyle bağlantılı olduklarından İddia 2 ve 3 birlikte değerlendirilmektedir.
İddia 3 – Tuğgeneral Sağır: Organizasyona 10 yıl süreyle hizmet ettim.
Gülen hareketinin darbe ile bağlantısı açıklayan başka bir ifade Tuğgeneral’den gelmektedir. Sivas’taki 5. Piyade Eğitim Tugayı komutanı ve Garnizon Komutanı Tuğgeneral Fatih Celaleddin Sağır, kendisinin Gülen hareketi ile olan bağlantısını itiraf etti. İfadesinde Sağır, 1988 – 1992 yılları arasında evlerine (Gülen hareketinin) ve yurtlarına gidiyor, tüm toplantılarına katılıyordum. Gülen hareketine 10 yıl boyunca hizmet ettim. 2007’den sonra özellikle balyoz ve Ergenekon operasyonlarından sonra uzaklaşmaya başladım. Onlarla olan ilişkilerimi durdurdum.” dedi.
Değerlendirme
1.Yarbay Levent Türkkan’ın ifadeleri bir çok fotoğrafla birlikte basında yayınlandı. Levent Türkkan’ın ifadesini eliyle yazdığı iddia edildi. İlişkili fotoğraflarda her iki elinin ve bileklerinin bandajlarla sarılı olduğu görülmektedir ve raporlarla tutarlı olarak elleri ve kaburgaları kırılmıştı. Dahası, yüzünde çok sayıda çürük ve şişlikler görülmektedir. Uluslararası Af Örgütü’nün raporuyla birleştirildiğinde, açıkça görülmektedir ki Levent Türkkan gözaltındayken işkence görmüştür. Sonuç olarak onun “itirafı” kendisini, Gülen bir yana, başka hiç bir kimseyi mahkûm etmeye hizmet edemez, Al Jazeera’nın onun ifadesini “Gülen’in bağlantısıyla ilgili önemli gelişme” olarak kullanması içler acısı bir durumdur. En azından, hükümet yanlısı medya tarafından servis edilen ilgili fotoğraflarda işkence gördüğüne dair yüksek ihtimale dikkatleri çekmeleri gerekirdi.
2.Uluslararası Af Örgütü, gözaltında çok sayıdaki ölümü raporlamaktadır. Devlet ajansı AA tarafından gösterilen fotoğraflar, kamera görüntüleri, morluk ve fiziki saldırı işaretleri taşıyan tutukluları göstermektedir. Tüm bunlar, sözde itirafların ve ifadelerin aşırı tarafgirlik ile itiraf ettirildiğini, bu nedenle büyük dikkatle ele alınması gerektiğini düşündürmektedir. Bu ifadelerin en nihayetinde bağımsız bir yargıya kavuşulduğunda reddedilmesi için geniş bir zemin vardır. Dahası, bizler bu ifadelere parça parça olarak, titiz haberleri ile tanınmayan hükümet yanlısı medya tarafından erişebiliyoruz. Bu ifadelere dayanarak darbe suçunu tespit etmek etik olmadığı gibi mantıklı da değildir. Bu eski polis memuru Gürsel Aktepe ve Tuğgeneral Sağır ifadeleri için de geçerlidir.
3.Hükümet, görünüşleriyle işkence, dayak ve insanlık dışı muamele iddialarını kanıtlayan tutukluları niçin teşhir etmektedir? Bu taktiği kullanarak hükümetin, bağımsız mahkemelerde yargılama yapmak yerine kamuoyu mahkemelerini ve muhalefet hattını korkutmaya odaklandığını kanıtlanmaktadır. Bu durum, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından devre dışı bırakılmıştır. Uluslararası mahkemenin haklar üzerine denetimi, işkence ve onur kırıcı muamelenin mutlak yasaklanmasına ilişkin 3. maddesi ile adil yargılanma hakkıyla alakalı 6. maddesi de bu görüşü desteklemektedir.
4.Darbe henüz devam ederken ve herhangi adli soruşturma açılmamışken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım hukuksuz bir şekilde Fethullah Gülen ve Hizmet hareketini yargılamış ve cezalandırmıştır. Darbe girişiminin başarısız olduğu göz önüne alındığında, darbecilerin kendi ideoloji ve bağlantılarını korumak adına başkalarını işaret etmeleri pek muhtemel değil midir? Ve Erdoğan hali hazırda darbenin planlayıcısını ifade ettiğine göre, darbecilerin Cumhurbaşkanı’nın sözlerini teyit etmeleri akla yatkın değil midir? Mecazen değil, kelimenin tam anlamıyla sopayla ve gayrı resmî itiraf indirimleriyle yüzleşen kişiler icin Gülen’i suçlayanlar korosuna katılmak hayatlarını daha kolay hale getirmez mi? Resmi yetkililerden herhangi birisi, cumhurbaşkanının sözlerinin aksini ispatlayacak herhangi bir delili ortaya koyacak cesareti gösterebilir mi?
5.Verilen bilgilere göre, şimdiye kadar binlerce darbeci gözaltına alındı. İfadesi alınan kişilerden kaç tanesi Gülen ile olan bağlantılarını “itiraf” etti? O halde bu bilgiler olmadan, Gülen nasıl darbenin arkasındaki kişi olarak itham edildi?
İddia 4 – Darbeci generalin üzerindeki görevlendirme listesi
Gülen hareketinin darbe girişimiyle olan bağlantısını gösteren en önemli delillerden birisi darbecilerin görevlendirme listesinde yer alan bir isimdi. Bu isim kamuoyunca da yaygın olarak bilinen Tuğgeneral Hamza Celepoğlu’ydu. Her ne kadar kendisi MİT tırlarının aranmasıyla ilgili bir davadan dolayı cezaevinde olsa da, Celepoğlu cuntanın ‘görevlendirme listesinde’ yer edinmişti. İsminin yanında darbe sonrası görevi ‘Jandarma Genel Komutanlığı Denetleme Başkanı” olarak tanımlanıyordu. Kendisi hakkında hazırlanan iddianamede Celepoğlu’nun “Gülen örgütünde yer aldığı” ifade edilmektedir, bu da Gülen’in darbe girişimi ile olan bağlantısına ilave olarak Milli İstihbarat Teşkilatı tırlarının durdurulması ile olan bağlantısını ortaya koymaktadır.
Değerlendirme
1.Bu iddia ile ilgili olarak birçok soru ortaya çıkmaktadır. Örneğin, “görevlendirme listesi” kimin üzerinden çıkmıştır? Bunun başarısız darbe girişiminin görevlendirme listesi olduğu kanısına nasıl varılmıştır? Parmak izi ve sahte olup olmadığı testleri yapılmış mıdır? Darbeciler neden bu listeyi hafızalarında tutmayıp, üzerlerinde liste ile yakalanma riskine girmişlerdir? Darbenin başarısız olacağını anladıklarında, darbeciler neden kendilerini suçlu gösterecek listeyi yok etmemişlerdir?
2.Darbe ilanının Kemalist tonda ve söylemde olması, bazı kişilerce darbecilerin Gülenci olduklarını ispatlamaktadır, zira Gülenciler kendi gerçek kimliklerini saklamaktadırlar. Bu ifade aynı zamanda, özellikle darbe yaparken başarısız olunması halinde sorumlularına korkunç sonuçlar doğuracak olduğu halde, diğerleri için de kullanılamaz mı? Bu mantıkla, darbenin başarısız olma ihtimaline karşı görevlendirme listesi neden bir tuzak olamasın ki? Darbe yerel saatle gece 1 civarında başarısız olmuş gibi görünmekteydi; eğer daha önce hazırlanmadıysa, bu liste o andan itibaren bir tuzak olarak hazırlanmış olabilir miydi?
3.Bunun hakiki bir görevlendirme listesi olduğunu farz edelim ve Tuğgeneral Hamza Celepoğlu’nun istihbarat başkanı olduğunu varsayalım. Bunun Gülen ile nasıl bir bağlantısı olabilir?
4.Al Jazeera’ye göre Celepoğlu Milli İstihbarat Teşkilatı’na ait tırların durdurulması ile ilgili dava sebebiyle cezaevindedir ve hakkındaki iddianamede kendisinden “Gülen örgütünde aktif olarak rol aldığı” şeklinde bahsedilmiştir. Al Jazeera’ye göre, bu Celepoğlu ve Gülen arasında yeterli bir bağlantıdır. Bu ifade hakkındaki sorun şudur ki, dava hala devam etmektedir ve dolayısıyla iddianame herhangi bir suçu kanıtlamamaktadır. Seküler Cumhuriyet gazetesinin eski editörü Can Dündar da bu olayla ilgili olarak suçlanmaktadır; şimdi onun da Gülenci olduğunu mu kabul edeceğiz? İlave olarak, Mustafa Akyol gibi kişilerce istemeyerek de olsa kabul edildiği şekilde, Türk yetkililer Gülen’i yoğun olarak suçlamaktadırlar. Dolayısıyla, Gülen’in bağlantısı olduğuna dair yapılan ithamlar, yoğun bir devlet baskısı olduğunun belirtilerinden başka bir şey değildir.
İddia 5 – Orgeneral Hulûsi Akar’ın Gülen ile görüştürülmesinin teklif edilmesi
Darbenin ‘Pennsylvania bağlantısı’ hakkındaki en çarpıcı bilgi Orgeneral Hulûsi Akar’ın ifadesinde yer almaktadır. Bu ifadeye göre, Akar savcıya darbecilerin kendisinden o gece darbe ilanına imza atmasını istemiş ve “dilerse kendisini kanaat liderimiz Fethullah Gülen ile görüştürebileceklerini” söylemişlerdir. Bu ifadede, Akar kendisine bu teklifi yapan kişinin darbe girişiminin komuta merkezi olan Akıncı Hava Üssü kumandanı Tuğgeneral Hakan Evrim olduğunu söylemiştir.
Değerlendirme
1-Birçok kişi bu bilginin Gülen aleyhine en kuvvetli delil olduğunu düşünmektedir. Al Jazeera bunu Gülen ve darbe arasındaki bağlantıyı gösteren “en çarpıcı bilgi” olarak nitelemektedir. Bilginin sağlamlığını ise bu beyanatın Türkiye’nin Genel Kurmay Başkanı Hulûsi Akar tarafından yapılmış olmasına dayandırmaktadırlar. Oysaki bu suçlama son derece mantıksız ve kendi içinde tutarsızdır. Akar, darbeci Tuğgeneral Hakan Evrim’in kendisini Fethullah Gülen’le telefonla görüştürebileceğini söylediğini iddia ediyor. Bu telefon görüşmesi teklifinin amacının Genel Kurmay Başkanı’nı darbecilere katılmasına ikna etmek olduğu iddia ediliyor. Neden kripto Gülenci’likle itham edilen, sır tutmaya yemin etmiş, askeriyenin komuta zincirine gizlice, sabırla ve kurnazlıkla sızmış birisi darbeyle alakalı çok önemli ve arkasındaki fikir babasını açığa verecek bir bilgiyi, o vakte kadar darbecilere katılmaya kati şekilde karşı çıkan Genel Kurmay Başkanı’yla paylaşmaya can atsın? Bu iddianın herhangi bir mantıki tarafı yoktur ve “gizli Gülenci”’lerin tanımlandıkları tavırla çelişmektedir.
2-Darbenin Gülenciler tarafından gerçekleştirildiğini öne sürenler, darbe deklarasyonundaki Kemalist tonun ve söylemin, Gülenciler ’in Kemalistler’ in arkasına saklanma taktiği olarak açıklıyorlar. Fakat neden bir grup, hem arkasındaki izleri örtmek adına bu kadar uzağa gidip hem de mensubiyetini Genel Kurmay Başkanı’na bildirmek için can atar?
3-Darbeciler, Türkiye’nin Genelkurmay Başkanı’nı Türkiye’den Pennsylvania’daki Gülen’e bağlayan bir aramanın, darbe gecesinde, düzinelerce yabancı istihbarat birimleri tarafından kesilerek, darbenin arkasındaki gerçek aklın kim olduğuna dair onları uyaracağını bilemezler miydi? Aynı zamanda bu kadar sinsi ve aptal olabilirler mi? Bunun yerine, Alman Focus dergisine göre, darbenin başlamasından sonra yarım saat içinde, UK’nin GCHQ’su hükümetin darbeyi Gülen’e yıkacağına ve ertesi gün tasfiyelerin başlayacağına dair haberleşmelerini ortaya çıkardı; Erdoğan’ın tabiriyle darbe “Tanrı’nın bir lütfuydu.”
4-Hulusi Akar ile Gülen’i telefonda görüştürme yönünde iddia edilen teklif, Genelkurmay Başkanı’nın Ankara’da bir süre tutulduktan sonra transfer edildiği hava üssünde yapıldı; yani darbe girişimi başarısız gibi görünmeye başladıktan sonra. O zaman darbecilerin Hulusi Akar’a Gülen ile görüşmeyi teklif ederek ve bu şekilde asıl müttefiklerini koruyarak Hulusi Akar’ı yanlış yönlendirmiş olmaları mümkün değil mi? Bu ihtimal nasıl dışta tutulur? Neden bunun gibi bazı kanıtlar yüzeysel olarak ele alınırken, darbenin Kemalist liderliğini işaret eden diğerleri aynı şekilde değerlendirilmiyor?
5-Hulusi Akar’ın iddiası darbe gecesinde onunla olduğu iddia edilen diğer insanların ifadeleri tarafından desteklenmiyor. Tuğgeneral Hakan Evrim suçlamayı reddediyor ve Gülen ile ya da hareketi ile hiçbir şekilde bağlantısı olmadığını söylüyor.
6-Genelkurmay başkanı Gülen hayranı değil. Katı bir laik olarak, muhtemelen Gülen hareketine ve aslında Türkiye’yi yöneten partiye karşı bir pozisyonda. Hükümetin başarısız olmuş darbeyi Gülen’e yıkmış olduğu düşünülünce, Genelkurmay’ın bunu desteklemesi ve dolayısıyla Türk ordusunun geleneksel olarak karşı çıktığı kesimden kurtulmak istemesi mantıklı değil mi? Ayrıca, Hizmet mensupları Fethullah Gülen’den “kanaat önderi” olarak bahsetmezler. Hulusi Akar’ın en iyi ihtimalle beceriksiz, en kötü ihtimalle başarısız olmuş darbenin kayıp lideri olduğuna işaret eden birden fazla problem ve cevaplanmayan sayısız sorular mevcut. Örneğin; Akar’ın darbeyi saat 16.00’da, yani darbe olmadan 6 saat önce öğrendiğini biliyoruz. Neden ve nasıl engelleyemedi? Neden bu hayati istihbaratı, tehdidin asıl yöneldiği kişiler olan Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile tartışmadı? Aralarında Gareth Jenkins ve Erik-Jan Zürcher gibi isimlerin de olduğu bir takım Türkiye uzmanı, darbenin arkasında Hulusi Akar’ın da içinde olduğu şekliyle laiklerin olduğunu düşünüyorlar. Ahmet Şık darbenin başta daha büyük bir koalisyonu olduğunu fakat son dakikada büyük grupların geri çekildiğini iddia ediyor. ABD ulusal istihbaratının başı James Clapper, Gülencilerin darbenin arkasında olduğuna inanmadığını, Hulusi Akar’ı da zan altında bırakacak şekilde laiklerin müdahalesinin daha akla yatkın olduğunu ifade ediyor. Hulusi Akar’ın ‘ilgili taraf’ olduğu her durumda, Akar’ın ifadelerine daha şüpheci yaklaşmak gerekmez mi?
Kaynak: http://www.ozcankeles.org/questions-we-dare-not-ask-gulen-and-the-coup-35/
*Akademisyen