Son toprağını da kaybeden IŞİD’in ardından…

YAVUZ ALTUN | DÜNYADA NELER OLUYOR

Sanki on yıllardır hayatımızın bir parçası gibi görünen IŞİD vahşeti, aslında 2014’te duyulmaya başlamıştı. Suriye’deki otorite boşluğundan faydalanan bir grup terörist, “işleri büyütüp devlet kurmaya” karar verdi. Püriten ve bâtıllardan arındırılmış bir İslam anlayışı olduğunu savunuyordu. Suriye ve Irak’ta alan hâkimiyeti savaşı yaparken, dünyanın geri kalanında da terör eylemleriyle taraftar toplamaya çabalıyordu.

Terör örgütleri literatürüne çeşitli katkıları oldu IŞİD’in. Bunlardan biri, “bir lejyoner ordusu” kurmasıydı. Dünyanın dört bir tarafından, hatta Batı’dan bile, taraftar toplayan IŞİD, bu karma kuvvetlerle Suriye’de “cihat” peşindeydi. Daha önceki “cihatlara” da çeşitli ülkelerden katılım olmuştu ama genelde lokal ya da bölgesel bir olguydu bu.

Bu süreçte fark ettiyseniz, IŞİD’in İslam’la ilgili radikal fikirlerini El-Kaide’nin görüşlerinden daha fazla konuştuk. Bunun iki sebebi var: Biri propaganda araçlarını çok daha etkin kullanmasıydı. Bilhassa sosyal medyada iyi örgütlenildiğinde, en radikal fikirlerin bile alıcısının çıkabileceğini göstermiş oldu. İkincisi de, El-Kaide’ye kıyasla İslam referansını – maalesef – çok daha belirgin şekilde dile getirmesiydi.

Biraz da bu sebeple, IŞİD’den bahsederken sadece Batı’nın Ortadoğu’ya getirdiği şiddet sarmalından dem vurmak tek taraflı bir okuma. IŞİD, bir bakıma El-Kaide ve türevlerinin de membaı olan, Müslümanlar arasındaki bir kanadın – maalesef – yaşanan zulümleri bahane ederek teröre cevaz vermesinin net bir sonucuydu. El-Kaide’ye karşı gerekli tepkinin verilmemesi, daha gelişkin bir terör örgütünün varlığını mümkün kıldı.

Suriye’de kontrol ettiği son toprak parçasını da kaybeden örgütten “bitmiş” gibi bahsettik ama aslında IŞİD bitmiş değil. Uzmanlar bu süreçte IŞİD militanlarının “uyuyan hücrelere” dönüşeceğini ve bunun da uzun vadede en büyük tehlike olduğunu söylüyor. Sadece Suriye ve Irak’ta değil üstelik; Türkiye, Ürdün ve Körfez ülkeleri gibi komşu mahallerde de.

Çeşitli gözlem grupları, IŞİD’lilerin, özellikle de ailesiyle birlikte “Halifelik”te yaşayanların, mülteci kamplarına akın etmeye başladıklarını duyuruyor. İstihbarat örgütleri de elbette bu hareketleri takip ediyordur fakat asıl problem, bu insanların ne olacağı. Beş yıldır haber bültenlerinin bir numaralı konusu olan IŞİD vahşetinden sonra, bu insanların “topluma kazandırılmalarını” dünyanın geri kalanı ister mi?

Peki, yeni IŞİD’lerin çıkmasını nasıl önleyeceğiz? Araştırmalar, IŞİD’e en yoğun katılım sebeplerinin toplumdan dışlanmışlık, yoksulluk sarmalı, madde bağımlılığı ve psikolojik rahatsızlıklar olduğunu ortaya koydu. IŞİD’in İslam’daki ihtida kavramına bulanmış “yeni hayat” söylemi, bu insanları kendine çekiyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde kendi devletlerinden baskı gören gruplar da, IŞİD’e sempatik yaklaşıyor. Yani eğer bataklığı kurutmak istenirse, çözümün de buralarda aranması gerektiği açık.

Son olarak IŞİD’le mücadelede dünyanın takdirini kazanan Suriye’deki Kürt silahlı gruplar, bunu iyi bir diplomasiyle birleştirip otonomi elde etmeye yakın. Ancak bu mesele, Rusya, Türkiye ve İran arasındaki koalisyonun açmazlarından biri.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin