Onlarla iftihar ediyorum

YORUM | VEYSEL AYHAN

“Döner yine Kenân’a kaybolan Yûsuf, üzülme

Üzüntüler kulübesi gül bahçesi olur bir gün, üzülme

Dönmese de felek bizim arzumuzca iki gün

Bir kararda kalmaz devran her zaman, üzülme

Gelirse ömrün baharı, yine çimenler üstünde

Başına gülden şemsiye çekersin ey bülbül, üzülme

Ka’be aşkıyla çölde yürüyeceksen eğer

Batsa da ayağına muğîlân dikeni, üzülme”

(Hâfız-ı Şirazî)

Kendimi onlardan biri olarak göremiyorum. Boyumun ölçüsünü fazlasıyla aldım. Artık tutunduğum tek dal onların “meziyetleriyle… ve şerefleriyle şâkirâne iftihar” etmek.

Bu şehrâhta en fazla şairin dediği gibiyim:

“Sonsuzluk Kervanı, ‘peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim!’
Bastığınız yeri taş taş öpeyim.
Bir kırıntı yeter, kereminizden!
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben…”

Ben ve emsalim en fazla onların peşlerinden gitmekle müftehir olabiliriz.

Ne cirmimiz ne de cürmümüz ötesine izin vermez.

Onlar bu devrin gerçek garipleri.

“Bir insan ‘Rabbim Allah’tır!’ dedi diye kalkıp onu öldürecek misiniz?” (Mümin 28) diyenleri bile olmayan garipler onlar.

Her nurun kaderinde, karanlıkla boğuşmak vardır. Ve onlar, bu savaşlarında dik ve onurlu kalmayı başardılar. Hepsiyle iftihar ediyorum. Her biri için destan yazılsa değer.

Öyle inanıyorum. Her hikâye kendi hikâyecisini de üretir. Bencileyin ‘yazıcı’lar değil, sürecin edibi de şairi de gelecektir, sanatçısı da romancısı da. Endişeye gerek yok.

Hayata dökülen hangi destan vardır ki kâğıdını bulamasın.

ONLARLA İFTİHAR EDİYORUM

Güvenlikçi urbası giymiş haydutlarca, o nurdan elleri hoyratça kelepçelenmiş, şakî gibi yola sürülmüş, siması ışık saçan, gülücüklerle kaderlerini selamlayan dırahşan çehreli garipler onlar.

İşte “Rahman’ın (bu mütevazi) kullarıyla” iftihar ediyorum.

Memleket sevgisiyle gecesini gündüzüne katmış, ile-ilçeye; ovaya-obaya; taşa-toprağa kan ve terini bırakmış ve sonra vefasızca arkadan hançerlenmiş, şimdi zindan hücrelerinde ruhlarının mi’racına yol alan Hz. Yusuf’un gerçek kardeşleriyle iftihar ediyorum.

Bilmem kaçıncı bahar, koğuş ve mazgal deliklerinden gökleri seyreden, uçan kuşları takip etmeye uğraşan ve bakışları duvarlarla biçilen ama ümidini kaybetmeyen, dudakları büzülen, gözlerinden sessizce süzülen yaşlarla dua dua meleklerle saf tutan bu arkadaşlarımla iftihar ediyorum.

Daha dünya gözüyle ne güneşi ne de bulutları görmüş. Ne kuşların peşinden koşmuş ne de toprağa ayağını değdirmiş bebeklerle… Zindanların nemli betonlarında emekleyen, pet şişe kapaklardan oyuncaklarla oynayan minik sandalındaki ‘bebek Hz. Musa’ gibi kaderine akan çocuklarla iftihar ediyorum.

O çocukların gözlerinde kendi evlatlarını hicranla hayal eden, yüreği dağlanan diğer annelerle, babalarla onların Allah’a olan merbutiyet ve teslimiyetleriyle iftihar ediyorum.

İnancıyla, geçmişiyle ve masumiyetiyle onur duyan, en zor şartlarda bile bunu yiğitçe dile getiren, ‘kötü yola düşmüş’ zavallı yargıçlara zerre kadar ehemmiyet vermeden, onların üstünde Allah’ın Rububiyet elini gören ve derdini sadece ona açan, göklerin kapısını hüzünle çalan Hz. Ebubekir’in ve Hz. Ömer’in kardeşleriyle iftihar ediyorum.

Mesleğini, evini, ailesini hatta eşini kaybeden; Ashabı- Kehf gibi uzlete çekilen; aylarca eş ve evlat hasreti çeken, bazen açlıkla, bazen hastalıklarla iki büklüm yıkılan, doktor bulamayan, ilaç alamayan ve bu altından kalkılmaz halde bile Rabbine tek kelime sitemi aklından geçirmeyen ve her birini koca bir şehre hatta dünyalara değişmeyeceğim kahraman kadınlarla, yiğit erkeklerle iftihar ediyorum.

Zamanın nemrutları tarafından evladı elinden alınıp yetiştirme yurduna verilen, peşlerinden yüreği parçalanan, ciğeri kavrulan; veya insan kılıklı canavarlarca bebeği elinden alınmış o yüzden de yavrusunun rızkını gözyaşlarıyla lavaboya sağan ama Hz. Musa’nın annesi gibi vahiy almışçasına metanet içinde Allah’a yönelen Hz. Asiye validemizin ruh ikizi annelerle iftihar ediyorum.

Zamanın firavunları tarafından on kişilik koğuşa yirmi kişi konulan, seccade verilmeyen, Kur’an okuyabilmek için Rablerinden af dilenerek “Ne olur günah yazma Allah’ım” diyerek ellerindeki tek mushafı ağlaya ağlaya bölen, cüzlere ayıran ve gece gündüz okuyan Hz. Meryem’in masume kardeşleriyle iftihar ediyorum.

Protezli ayaklarıyla bazen sırtta, bazen yaya yollara düşen, babası nefessiz ve dermansız kalıp “Olmayacak, dönelim yavrum” demeyi düşündüğünde “Yürüyelim baba… Ben yürürüm. Hicret için yola çıktık… Efendimiz de (sav) böyle hicret etti.” diyen küçük Zeynep’le veya Hz. Zeynep validemizin asil kızlarıyla iftihar ediyorum.

Her biri bir başka cömertlik ve sehavet kahramanı…

Koltuk değnekleriyle, tekerlekli sandalye ile zindanlara atılan Hz. Ebubekir’ın kardeşleri Mustafa Amcam’la, metanet dolu Celal Amcam’la ve Hz. Nesibe misal teyzelerimle iftihar ediyorum.

Kendisine “Onlarca fabrikan, yüzlerce mülkün, milyarlarca paran vardı. Şimdi hepsi gitti. Bak mülteci oldun!” dendiğinde kaderine tebessüm ederek “Allah verdi, Allah aldı!” diyecek kadar metin ve mütevekkil Hz. Osman’ın kardeşleriyle iftihar ediyorum.

Dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun, ıstırapla gurbetin kuytu serinliklerine koşan, Rabbine teveccüh eden, yalvaran, yakaran, kanlı gözleriyle secdeden doğrulan, gözyaşlarıyla arınan ve yeryüzünü yunup yıkayan Hz. Ali’nin kardeşleriyle iftihar ediyorum.

VE BİR BAHAR BEDELİ OLARAK GÖKLERE YOL ALANLARLA…

Dünyanın bir başka yerinden koşup kendilerine yardım edenlere teşekkür ederken, kevserlere değişilmez gözyaşlarıyla “Rabbim çok büyük” diyen ve sonra yürek yorgunluğuyla göklere kanat çırpıp Hz. Hatice Validemizin bağrına koşan Esma Hanım’la, Halime Hanım’la iftihar ediyorum.

Şekavetin temsilcileri eliyle hunharca şehit edilen Hz. Mus’ab’ın kardeşleri ve yaşıtlarıyla iftihar ediyorum.

Gökhan Öğretmenlerle, Abdürrezzak ailesiyle, Maden ailesi ve daha niceleri ile…

“Müminlerden öyle yiğitler vardır ki Allah’a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlerini ispat ettiler. Onlardan kimi adağını ödedi, kimi canını verdi…”(Ahzab 23) ayetini bir bayrak gibi bir kere daha yeryüzünde dalgalandıran Hz. Muhammed’in (sav) aziz ve azize kardeşleriyle iftihar ediyorum.

Sizler geldiniz ya, artık geri kalan her şey boş. Rüyalar hakikat oldu.

Cenab-ı Hak kardeşleri olmakla şereflendirdiği o ilk kudsilerden sizi ayırmasın.

Ayağınızı sarsmasın. Makamınızı âli eylesin.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin