YORUM | AHMET DÖNMEZ
15 Temmuz koalisyon ortakları, 28 Şubat üzerinden birbirine girdi.
Postmodern darbenin yıl dönümünde iki yüzlülük, istismar tüm mide bulandırıcılığı ile tavan yaparken kılıçlar da kınından çıkmış durumda. Bunun sebebi elbette Ankara’da yürüyen 28 Şubat davasının artık karar aşamasına gelmiş olması. 60 sanık için müebbet istendi.
Fakat işin ilginç yanı, her iki taraf da kendini aklayabilmek ve zeminini daha meşru hale getirebilmek için aynı yere vuruyor: Cemaate.
Her ikisi de cemaati suçluyor. Cemaat üzerinden kendi yerini tahkim etmeye çalışıyor.
İşin tuhafı, her iki argümanı yan yana koyduğunuzda birbirini imha eden bir sonuç üretiyor. Kendi kendilerini yalanlayan, çürüten, birbirine taban tabana zıt iki karşıt argüman çarpışıyor.
***
AKP cenahı diyor ki; “28 Şubat’ı cemaat yaptı. Darbecilerle el ele verdiler, milli iradeyi hedef aldılar.”
28 Şubatçılar ise diyor ki “Biz aslında cemaati yok etmek istiyorduk. Hedef cemaatti. Arada siz de kaynadınız. Zaten baksanıza, bu 28 Şubat davasını açan savcı da onlardan. Siz şimdi AKP olarak cemaatin davasını sürdürerek aslında kumpasa meşruiyet sağlamış oluyorsunuz.”
***
Bu kavga aslında, biri hırsız öteki darbeci iki cenahın nasıl bir koalisyon kurduklarını, kendi pisliklerinden arınabilmek için nasıl bir işbirliği yaptıklarını, var olan kirli ittifakı da ‘kumpas’ söylemi altında nasıl temize çıkarmaya çalıştıklarını da gözler önüne seriyor.
Ergenekon ve türevi davalar için yürürlüğe soktukları ‘kumpas’ iddialarını da çürütüyor.
Çünkü aynı ağız, aynı akıl şimdi 28 Şubat davasını da bu etiketle boşa çıkarmaya çalışıyor.
***
Gelin tarafların pozisyonlarına ve söylemlerine biraz daha yakından bakalım:
Sanıkların neredeyse tamamı savunmasını, “Bu dava, FETÖ’nün son kumpas davasıdır.” tezi üzerine oturtuyor. Davanın, 28 Şubat döneminde cemaat bağlantısı nedeniyle ihraç edilen Tamer Tatar’ın savcılığa teslim ettiği bir ‘sahte’ belge ile başladığı, iddianameyi hazırlayan savcı Mustafa Bilgili’nin de 15 Temmuz sonrası “FETÖ’den” tutuklandığı dile getiriliyor.
Aydınlık’ın yayınlarında de genel olarak davaya yaklaşım böyle. “28 Şubat davası, Türk Ordusuna kumpas kurmak amacıyla açılan Ergenekon, Balyoz, Amirallere Suikast, Askeri Casusluk vb. bir dizi davanın son halkasıdır. Davanın savcıları Mustafa Bilgili ve Kemal Çetin, FETÖ’den dolayı meslekten ihraç edilmişlerdir.” deniyor.
Davanın sanıklarından, dönemin Genelkurmay Harekât Başkanı Çetin Doğan’ın görüşü de böyle: “FETÖ’cülerin kotardığı bir davadır bu. İddianamesini hazırlayan Mustafa Bilgili bugün FETÖ’den tutuklu. Balyoz tertibini kuranlar, emrini verenler şu anda içeride. FETÖ’cülerin açtığı 28 Şubat davası ise hâlâ dava devam ediyor! Savcı da bugünkü duruşmada FETÖ’nün iddianamesini okudu.”
Dönemin MGK Genel sekreteri Erol Özkasnak’ın avukatı Ömer Çelikkesen, “28 Şubat davasının da FETÖ’nün kumpas davalarından biri olduğu açıktır.” savunması yaptı.
Sanıklardan emekli Albay İsrafil Aydın, “Bu davanın her tarafında FETÖ var. A’sından Z’sine kadar el atmadıkları yer yok. FETÖ mensubu Tamer Tatar yine örgüt üyelerinden elde ettiği CD’yi İstanbul’da Fikret Seçen’e gönderiyor. O da özel kuryeyle bunu Mustafa Bilgili’ye iletiyor.” sözlerini sarfetti.
Bir diğer sanık Emekli Albay Alican Türk, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektupta, “Bu davayı sahiplenmeniz inanın çok yanlış olacaktır ve 3-4 yıldır mücadele etmeye çalıştığınız FETÖ’nün ekmeğine yağ sürecektir” uyarısı yaptı.
Dönemin Genelkurmay Plan Harekat Daire Başkanı emekli Korgeneral Köksal Karabay’ın görüşleri de aynı: “Bu dava bir FETÖ kumpas ağı içerisinde organize edilip devam ettirilmiştir. İddianame, FETÖ kumpası iddianamesidir.”
***
Diğer yandan, aslında 28 Şubat’ın hedefinin Gülen cemaati olduğu da ısrarla vurgulanıyor.
Doğu Perinçek, 13 Şubat 2018 tarihli “Afrin Harekatı ve 28 Şubat Davası” başlıklı yazısında bunu şöyle kayıtlara geçirdi: “28 Şubat süreci, başlangıçta FETÖ-Çiller ittifakını hedef almış, daha sonra Türk Ordusu ile ABD arasında karşılıklı meydan okumalarla devam etmiştir. (…) 28 Şubat sürecinde, Fetullahçılığın Cumhuriyete karşı tehdit olduğunun saptanması, belirleyici önemdeydi. Fetullahçılığı hedef alan kuvvet, sadece Ortaçağla değil, aynı zamanda ABD’yle hesaplaşma, yani Kemalist Devrim rotasına girmiş demektir. 28 Şubat, böyle bir programla yola çıktığı içindir ki, ABD ve işbirlikçileriyle karşı karşıya gelmiştir. ABD’nin piyonları olan FETÖ ve PKK terör örgütlerini bastırma mücadelesinin yakın tarihteki kökleri 28 Şubat’ta bulunabilir. 28 Şubat döneminde FETÖ ile el ele tutuşanlar, artık o konumlarını sorgulamak zorundadırlar. O sorgulamanın yapılacağı zemin ise, 28 Şubat Davasıdır. 28 Şubat’ın karşısında bugün de ABD emperyalizmi ve FETÖ var.”
Vatan Partisi Genem Başkan Yardımcısı Nusret Senem, “28 Şubat kararları Erbakan’a karşı değildir. 28 Şubat’ın esas hedefi Susurlukçulardır, Çiller’dir ve Çiller’in ortağı FETÖ’dür.” dedi.
Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın avukatı Erol Yılmaz Aras da “28 Şubat döneminde alınan kararlar takip edilseydi 15 Temmuz olmazdı” sözleri ile asıl hedefin cemaat olduğunu ima etti. Aras, “Davanın iddianamesini yazan savcı FETÖ’cü. Cemaatin son kumpasıdır. Türbanın intikamı olarak tasarlandı. İstifa etmiş bir hükümet için ‘Devrildi’ diye iddianame yazdılar. Hedef TSK’nın manevi şahsiyetini küçük düşürmektir. FETÖ’nün kendisi gitti, amacı ilerliyor” ifadelerini kullandı.
28 Şubat’ın en kudretli ismi Çevik Bir de 17 Aralık sonrası cemaatin Kırmızı Kitap’a alınması sonrası, “Son yapılan MGK’larda paralel yapıyla ilgili kararlar alınıp çalışmalar yapılıyor. 28 Şubat’ta da aynı çalışmalar yapılıyordu.” demişti.Bu sözün açılımı, “Bizim 28 Şubat’ta yapmak isteyip de yapamadığımızı şimdi AKP yapıyor. Şu anki MGK kararları, 28 Şubat’ın devamıdır” demekti.
Çevik Bir, mahkemedeki savunmasında da bu paralelde konuştu: “FETÖ’nün tehdit olduğunu ilk kez Genelkurmay tespit etmişti. Gülen örgütünün kaynaklarının 5 milyar lira olduğunu tespit ettik. Biz yalnız bırakıldık. Genelkurmay Başkanımız bizi yalnız bıraktı.”
Bu itiraflar, Eski Genelkurmay Psikolojik Harekât Dairesi Şube Müdürü Emekli Albay Dursun Çiçek’in daha önceki açıklamalarını hatırlattı. Çiçek, 23 Mart 2016 tarihinde Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a verdiği röportajda, “İrtica, bizim için yüzde 80 Cemaat’ti. Onun dışında ufak gruplar vardı. Ama yargıya, orduya, polise sızmak isteyen grup esas Cemaat’ti” demişti.
Bu sözleri, İlker Başbuğ’un, “Bu mücadeleyi (cemaate karşı yürütülen mücadele) Cumhurbaşkanı Recep tayyip Erdoğan’dan daha iyi ve daha başarılı başka kimse yapamazdı.” açıklaması çerçevesinde düşünmek gerek.
“Neden kimse ondan daha başarılı olamazdı?” sorusunun cevabı da yine Aydınlık yazarı Sebahattin Önkibar’ın şuyazısında gizli: “Sevelim sevmeyelim şu husus mutlak hakikattir. Hiç ama hiç kimse FETÖ zehrine karşı Tayyip Erdoğan’dan daha iyi panzehir olamaz. Düşünün binlerce türbanlı Fetullahçı kadın hapis! Eğer bugün iktidarda Erdoğan olmasa yapılacak olan, ‘Başörtüsü hapsedildi’ istismarı emin olun büyük bir taraftar toplayacaktı. Erdoğan’ın üslubu bu mücadelenin kazanılmasında çok belirleyici. Zira bu zillet başka türlü kazanamaz.”
***
Buna mukabil AKP yandaşları bize tam tersini anlatıyor.
Erdoğan’ın eski metin yazarı Aydın Ünal, Yeni Şafak’taki 26 Şubat 2018 tarihli yazısında, “Fetullah Gülen ve örgütü kendilerini 28 Şubat’ın mağduru gibi göstermişlerdir. Oysa tam tersine, Fetullah Gülen ve örgütü, 28 Şubat’ın bizzat mimarlarından olmuşlardır” iddiasını ortaya attı.
AKP Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal da aynı görüşü şu mantıkla savunmaya çalıştı: “28 Şubat döneminde katsayı sorunu nedeniyle insanlar çocuklarını imam hatibe gönderemeyince ‘Eyvah ne yapacağız’ diye düşünmeye başladı. O zaman herkes çocuklarını, dini eğitimlerini de alsın diye FETÖ’nün okullarına gönderme gereği hissetti. İnsanlar böyle bir kaygıyla onların kucağına düştü. O yüzden 28 Şubat’ı planlayanlar arasında FETÖ de vardı. Bu, insanları onların kucağına düşürmek için çok iyi bir operasyondu.”
***
Bu mantıkla 28 Şubat’ı Recep Tayyip Erdoğan’ın tezgahladığı da pekala iddia edilebilirdi. 28 Şubat olmasa Erdoğan bugün Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı olarak hayatına devam ediyor olabilirdi. Önce bir şiir yüzünden hapse atılması, mağdur edilmesi, başörtüsü yasağı, katsayı ve benzeri yasakçı uygulamalarla önünün açılması, Fazilet Partisi’nin kapatılması ile yeni parti kurması için zemin oluşturulması bu görüşe gerekçe olarak sıralanabilir.
Sıralandı da zaten. Erdoğan’ın kendisi de yıllarca “AKP’yi 28 Şubat doğurdu” teorisine cevap vermek durumunda kaldı. Bunun en somut hali, 2012 yılında kurulan TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun kendisine yönelttiği yazılı sorularda karşımıza çıktı. Komisyonun CHP’li üyesi Süleyman Çelebi, dönemin başbakanı Erdoğan’a şu soruyuyöneltti: “28 Şubat sonrası AKP’ nin ortaya çıkışı ve 27 Nisan e -muhtıra sonrası yükselişi arasında birçok bağlantı yapılıyor. Siz böyle bir bağlantı olduğunu düşünüyor musunuz? AKP 28 Şubat sürecinden nasıl yararlandı?”
Erdoğan bunun da aralarında bulunduğu 50 soruya, 27 Kasım 2012 tarihinde yine yazılı olarak cevap verdi. Çelebi’nin sorusuna karşılık şunları kaydetti: “28 Şubat süreci ile AK Parti ve bizim siyasi çalışmalarımız arasında kurulan spekülatif ilişkiler haksız, insafsız ve mesnetsizdir. Biz, 28 Şubat döneminde hedef alındık, engellendik, mağdur edildik, hatta zorlama gerekçelerle görevden alındık, cezaevine ve siyaset yasağına mahkum edildik.”
***
Erdoğan, yaklaşık 30 sayfalık yazılı cevabında, cemaate de kol kanat gerdi. Çünkü Çelebi’nin bir diğer sorusu da “28 Şubat sürecini Fethullah Gülen; ‘Asker anayasal yetkisini kullandı’, ‘Asker iyi niyetlidir’ söylemleriyle desteklemişti, aynı dönemde Zaman gazetesi ‘hayırlı olsun’ manşetiyle yayımlandı. Bütün bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeydi. Dönemin başbakanı Erdoğan, cemaatin 28 Şubat’ı desteklediği iddialarına karşılık şunları savunuyordu: “Bilindiği gibi müdahale dönemlerinde sadece siyasi iktidarlar değil, toplumun farklı kesimleri de hedefe konulmakta, etkisizleştirilmeye çalışılmakta, bir tehdit ve tehlike olarak konumlandırılmaktadır. Bu ise toplumsal kesimler arasında ayrımcılığa ve halkımızın çok haksız uygulamalara maruz kalmasına sebep olmaktadır. Özellikle 28 Şubat sürecinde ekonomiden siyasete, sivil toplumdan iş dünyasına kadar birçok alanda toplum kesimleri mağdur edilmiş, açık zulümlere maruz bırakılmıştır. Bu süreçte mağdur edilen kesimlerin müdahaleci anlayışın işbirlikçisi veya destekçisi gibi takdim edilmesi son derece insafsız ve gerçek dışı bir değerlendirme olacaktır. İmkanlarını ve zamanlarını ülkemizin sosyal sorunlarının giderilmesine hasreden, manevi çalışmalar yürüten grup, camia ve kanaat önderlerinin geniş halk kesimlerini koruma duygusuyla ve sorumluluk hissiyatıyla ortaya koydukları söylemler, kesinlikle postmodern darbe sürecinin bir parçası olarak yaftalanamaz. Nitekim bu kesimler gerek yaşadıkları haksızlıklarla, gerek uğradıkları takibat ve yargılamalarla, bu sürecin mağduru durumuna düşmüşlerdir.”
***
Özetleyecek olursak…
Dünün vesayetçileri, “28 Şubat’ta hedefimiz cemaatti. Dolayısıyla bu dava da intikam davasıdır” diyor.
Dün, “Cemaat, 28 Şubat’ın mağdurudur” diyen Erdoğan ve AKP cenahı ise şimdi “FETÖ, 28 Şubat’ın işbirlikçisi ve destekçisidir” iddiasına sarılıyor.
Sizce hangi taraf doğruyu söylüyor?
Namus şeref onur var mı bunlarda?
Pinokyonun burnu gibi olsaydı burunları Himalayalar kadar büyümüş olurdu herhalde…
Zaten 27 Mayis ve 12 Eylul de tatbikatti! Okuma bilmeyen, balik hafizali, Kurtlar Vadisi (kabul edin hepimiz seyrettik) seyredip kendini dunyanin kiskandigini sanan milletiz. Yarin bugun 28 subatin da kumpas oldugunuda anlasir. Her iki tarafin medyasi, mankurt taraftarlarina yedirir bir sekilde…
İki kesim de masumlara alçakça iftira etme konusunda birleşti. İnancı olan bir insan iftiranın büyük bir vebal olduğunu bilir ötelerde göreceği şiddetli cezayı düşünerek buna yeltenmez.
Birlikte haşrolurlar umarım.