Karanlığın kirli maşaları!

HABER-YORUM | NACİ KARADAĞ

Alman Meclisi, yakın zaman önce bu ülkedeki Türkler ile Türk istihbarat servisinin ilişkilerini yakın izlemeye aldıktan sonra bir rapor yayınladı.

Rapor, Türkiye açısından dehşet verici tespitler ve iddialar ile dolu.

En önemli tespit ise şu:

“Türk istihbaratı başta Diyanet işleri olmak üzere, yurt dışında bulunan Türkleri zaman zaman operasyon elemanı gibi kullanmak da dahil pek çok şekilde suiistimal etmektedir…”

353 sayfalık raporda, özellikle son yıllarda Türk hükumetinin yurt dışında yaşayan Türkler ile olan ilişkisindeki karanlık ve kirli noktalara temas ettiği mevzular yenilir yutulur gibi değil.

Yurt dışında yaşayan Türkler ne kadar farkında bilmiyorum ama sayıları her geçen gün artan bir kitlenin, her geçen gün daha fazla otoriter bir devletin gönüllü, paralı ya da muvazzaf personeli durumuna düştüklerinin ağır faturaları olabilir. (BKZ)

Nitekim bu raporun ilk sonucu kısa sürede alındı. Alman hükümeti 2014-2017’de Diyanet Almanya kolu DITIB’e 5 milyon 983 bin 429 Euro yardım yapmıştı. 2018’den itibaren tüm yardımları kesildi. Bu kesintinin gerekçelerinden biri de: Camiler parti merkezlerine dönüştürülmesiydi. Paraları kesen ana gerekçe ise “muhaliflere yönelik ajanlık faaliyetleri”ydi… Metin Külünk’ün de ismen geçtiği raporda mevcut iktidarın Germanien Osmanen gibi yasadışı yapılar da dahil olmak üzere, yurt dışında illegal işlere girişmesi yine medyaya yansıyan hususlardan biriydi. Bu konuda bir seri yazı kaleme almıştır. Başlığı şöyleydi: Reis’in Kriminal Çetesi: Germanian Osmanen (BKZ)

Nitekim güncel yaşanan gelişmeler de bu raporu destekler mahiyette.

Örneğin birkaç haftadır Erdoğan ve AKP iktidarının hedefinde olan İŞ Bankası’nın Berlin’deki binasına bir eylem gerçekleştirildi. Aşağıda görselini gördüğünüz hale geldi bina!

Hatırlıyorsunuz daha önce bu köşede Amerika’da yaşanan bir saldırı neticesinde şöyle bir yazı kaleme almıştık: Vaka-yı Vakkas örneğinde MİT’leştirilen gurbetçiler! (BKZ)

İşin daha da vahim kısmı ise, özellikle bazı dış temsilcilikler, konsoloslukların bu olaylarda ciddi bir rol üstlenmesi, bazı diplomatların birer dış işleri personelinden ziyade istihbarat personeli gibi davranmasıydı.

Şüphesiz gerek elçiliklerde olup bitenler, gerekse diplomatlar bulundukları ülkelerde bu konuda yakın takibat altına alınmış durumda. Zira kimse Kaşıkçı Olayı’na benzer bir durumun kendi ülkesinde yaşanmasını istemez!

Türk konsolosluklarında yaşanan hukuk tanımazlıkların ve tuhaf işlerin sayısının her geçen gün artması neticesinde kaleme aldığımız yazının başlığı ise şöyleydi: Külhanbeylikten bozma konsoloslar çağı! (BKZ)

Önceki gün ise Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi’nde Türkiye raporunda yapılan değişiklikler oylamaya sunuldu. 7 olumsuz oya karşı 47 evet oyu ile kabul edilen raporda Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki üyelik müzakerelerinin askıya alınması da önerildi. Oy çokluğuyla kabul edilen rapor 13 Mart’ta oylanacak. (BKZ)

Rapor inanılmaz bir içeriğe sahip ve Alman Meclisi’nin raporunu destekler mahiyette.

Bir göz atalım:

Raporda OHAL’in fiili olarak devam ettiği, OHAL prosedürlerinin halen yerel idare ve makamlarca devam ettirildiği yer alıyor. İfade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü ve mal edinme özgürlüğü konusunda çok ciddi geriye gidişin olduğu ve bundan endişe duyulduğu belirtiliyor.

Terör iddiaları sebebiyle 150 bin kişinin gözaltına alınması ve 78 bin kişinin tutuklanmasından çok derin endişe duyulduğu ve bu davaların çoğunda kesin kanıt olmadan işlem yapıldığı raporda yer alan bir diğer husus.

Raporun en çarpıcı yönlerinden biri de Gülen Cemaati’ne yapılanlarla ilgili: Raporda Gülen Hareketi ve muhaliflere baskı uygulamak için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türk istihbarat kurumu tarafından kullanılmasının büyük endişeye sebep olduğu ifade ediliyor. Bu durumun Avrupa ülkelerinin egemenlik haklarını ve sosyal düzenini tehdit ettiği belirtilerek bu konuda Avrupa ve üye ülkelerin güvenlik birimleri göreve davet ediliyor.

Pasaport üçkağıtları, usulsüzlükler, adam kaçırma, sahte belge tanzimi, gizli takip, taciz raporda yer alan onlarca başlıktan bir kaçı…

Yani özgür ve demokrat ülkeler Türkiye ve dış temsilciliklerinde yaşananları çok yakından takip ediyor.

Raporun en can alıcı kısımlarından biri de, Türkiye’nin bu karanlık tünele neden girdiğinin cevabı mahiyetinde: Ülkede yaşanan büyük yolsuzluklar görmezden gelindiği gibi, daha da büyüyerek devam ediyor. Türkiye tam anlamıyla bir yolsuzluk ülkesi olmuş durumda.

İşin bir bölümünün mahiyeti böyle…

Daha tehlikeli ve ülkenin başını belaya sokacak bölümü ise, ülkenin kurumsal olarak terör örgütleriyle içli dışlı oluşu.

Mevcut Türk hükumetinin IŞİD, Nusra gibi terör örgütleriyle ticari varan ilişkisi başta Rusya olmak üzere, Amerika, Almanya, İngiltere ve Hollanda resmi makamlarının resmi raporlarına girmiş durumda.

Rus haber ajansı Sputnik birkaç gün önce dehşet verici bir haber yayınladı: buna göre, hastaneden bir kaynak, Suriye’nin İdlib şehrinde pazartesi akşamı meydana gelen patlama sonucu kafasından ağır yaralanan bir kişi Antakya’ya getirildi. Kafasına isabet eden şarapnelin beyin sarsıntısına yol açtığını ve yaralının ameliyat edildiğini söyleyen kaynak, Sputnik’e bu kişinin Cevlani olduğunu açıkladı. Kaynak, “Antakya Devlet Hastanesi’ne getirilen kişi terörist Ebu Muhammed el-Cevlani’dir” dedi. El-Cevlani’nin yoğun bakıma alındığını, durumun ağır ve komada olduğunu belirtti.

Bırakınız haberin yalanlanmasını, yetkililer böylesi bir olayı görmezden gelmeyi tercih ettiler nedense.

Dünya medyasında peşpeşe yayınlanan benzer içerikli haberlerin tamamı ya yerel kaynaklara ya yabancı ülkelerin resmi raporlarına dayanıyordu.

Türkiye, her otoriter rejimlerde olduğu gibi, resmi yollarla bunu yalanlamak ve aksini kanıtlamak yerine, bu haberleri yapan yayın organları ve gazetecileri hedef almayı tercih etti nedense.

Bunun içinse kullandığı yöntem artık biliniyordu: Konsoloslar ve elçilik aracılığıyla yönlendirilen gazeteci kılıklı troller ve tetikçiler.

Konu, Gülen cemaatine yakın isimler olunca siz buna kuyruk acıları ve rövanş hislerini de ekleyin…

İşte Hollanda’da yayınlanan ve adeta Ergenekon bülteni gibi çıkan Vatan gazetesi de bunun en çarpıcı örneklerinden biri oldu.

Siyasal İslamcılar ile Ergenekoncuların şaşırtıcı bir kokteyli olan bir yapı yurt dışındaki Türkler üzerinde terör estirmeye devam etmeye çabalıyor.

Her ne kadar yerel mahkemeler yaşanılan ülkenin Muz Cumhuriyeti olmadığını aldıkları kararlarla hatırlatsalar da, cuntacılar ile radikal İslamcıların eylem birliği mevcut iktidarın organizasyonuyla operasyonel haberler yapmaya devam ediyor.

Aşağıda bunun son örneğini göreceksiniz…

Basri Doğan Hollanda’da yaşayan herkesin tanıdığı bir duayen gazeteci. Mesleki geçmişi pırıl pırıl. Bunu hem orada yaşayan gurbetçiler hem de Hollanda medya sektörü ve resmi makamları çok iyi biliyorlar.

Doğan’ın vaktiyle yaptığı Ergenekon haberlerinden dolayı bir kesimin çok ciddi bir kuyruk acısı olduğu sır değil. Bu yapı Basri’yi hedef göstermek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Daha önce organize ettikleri sosyal medya saldırısından dolayı, aldıkları ceza ise nefretlerinin üzerine tüy dikmiş gibi. (BKZ) (BKZ)

Bu yapının kalite kumaşını çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla kullandığı sefil dil ve gazetecilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan üslubun şaşılacak bir yönü yok. Herkes kendine yakışanı yapacak şüphesiz. Tetikçi zihniyet ve sadık personelden farklı bir şey beklemek şüphesiz eşyanın tabiatına aykırı.

Ancak, Vatan gazetesinin haberinde bir bölüm var ki, cidden çok güldüm ve “Ezikliğin bu kadarına pes” dedim.

Gazete aklı sıra “Basri Doğan kimdir” başlığıyla aşağılamaya çalıştığı bölümde Basri’nine eğitimsiz bir köylü olduğunu ima etmeye çalışarak okey kahvesi edasıyla aklı sıra aşağılamış. Haspaların kendileri Edinburg Arşidükü’nün şatosundan oldukları için küçümsüyorlar bittabi!

Toparlayacak olursak, Türkiye kendi tercihiyle bir yola girdi ve dikta otobanında son sürat ilerliyor. Bunu en iyi ise, bu filmi yaklaşık 70 yıl önce izleyen Avrupalılar anlıyorlar. Gidilen yol yol olmadığı gibi, Türkiye’nin durum farklı. Çünkü iyi kötü bir demokrasisi olan yapının demokrasiyi kullanarak diktatörlüğe dönüşmesi çok çarpıcı.

Daha çarpıcı olan ise, kendi istihbarat ve konsoloslukları aracılığıyla yurt dışında yaşayan Türkleri de karanlık anaforun içine çekmeleri.

Erdoğan’ın karanlık kollarının, Ergenekon ve radikal dinci terör ile kolkola girerek verdiği resim de bunun çok net bir kanıtı adeta.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin