İstanbul, Türkiye’den büyük mü?

YORUM | LEVENT KENEZ

Aslında formül basit. Türkiye’de iktidara talipsen dinle kavga etmeyeceksin, Kürtlerden oy alacaksın, naftalin kokan çağdaşlık edebiyatı yapmayacaksın, promil bazlı laiklik demeyeceksin.

İstanbul referandumu elbette ülkeye demokrasi getirmedi. Ancak ciddi artçı sarsıntıları olacak. Rejimin sandıkta değişebileceğine yönelik bir umut oluştu. Barışçıl yollarla bu despot yönetimden kurtulabilmek Türkiye’nin büyük şansı olur. Hatta tarihe geçer. İnşallah saçmalıklar ülkesi Türkiye yine en yapılmazı yapar. Erdoğan bundan sonra ne yapacağına karar verirken bir şekilde de nasıl gideceğine karar vermiş olacak.

Kılıçdaroğlu her ne kadar seçim kazanamamış bir lider olsa da kendisini de aşan ve zorlayan bir iradeyle CHP’nin geniş kitlelerden oy alması için niyet gösterdi. İsim yanlış olsa da Ekmeleddin İhsanoğlu hamlesi bunun ilk göstergesiydi. Ancak CHP teşkilatı ortak adayını hiç sahiplenmediği gibi MHP de daha sonra kendi milletvekili olacak aday için kendisini yormadı.

Bir önceki yerel seçimde Mansur Yavaş ve eski bir müftünün aday gösterilmiş olması yine bu arayışların sonucuydu. CHP kampanyalarında Atatürk ve vesayet sembollerinin ve retoriğinin oldukça az kullanılması yine kemik taban dışına çıkabilmek içindi.

Muharrem İnce’nin ses getiren ama sonuç getirmeyen kampanyası da toplumun her kesiminin kucaklanması üzerineydi.

CHP tabanının geniş bir kısmı eğer vitrindeki ismin CHPliliğinden şüphe duymuyorsa onun muhafazakarlara göz kırpmasına pek ses etmiyor. Sağcılar yapsa takiye denecek bu işi CHP adayları da başarı ile yapmaya başladılar. Ecevit’in bir zaman eriştiği oy oranlarına erişebilir mi? İki turlu seçimler için bu mümkün ama ittifaklar yapmak zorunda.

31 Mart’ta az bir farkla dahi Binali Yıldırım kazansaydı kimse bir şey demeyecek çoktan unutulup gidecekti. Ancak İmamoğlu o akşam belediye başkan adayı iken lider haline geldi. O akşam seçim hilelerine karşı dik durması ve katakulliyi kabul etmeyeceğini açıklaması bir anda kendisini yıldızlaştırdı. Birçok seçim ve referandumda ayyuka çıkan ayak oyunlarından ve CHP temsilcilerinin hayırlı olsun, kader, kısmet açıklamalarından artık sıtkı sıyrılan halk, ilk defa “adam değil ben kazandım” diyen kişiye sahip çıktı. İmamoğlu elimizde tutanaklar var diyerek büyük oyunu bozdu ve bir nevi önceki seçimlerde CHP’nin bu ülkeye yaptığı ihaneti belgelemiş oldu. Referandumda hayır çıksaydı başka şeyleri konuşuyor olacaktık.

CHP-HDP yakınlaşması diğer bütün dinamikleri bir dakikalığına dondurduğumuzda hayali bile muhteşem bir durum. SHP’nin bir zamanlar iyi niyetle gerçekleştirdiği ancak daha sonra karşılıklı sabotajlarla devam etmeyen sürecin bile ötesinde. Konjonktürün dayattığı bu durum kalıcı bir politikaya dönüşebilir mi? Bunu zamanla göreceğiz. CHP içinde de HDP içinde de bunun gerçekleşmesini imkansız kılacak dinamikler var. Ve unutmamak gerekir ki Demirtaş ve hapisteki milletvekilleri CHP yüzünden içeride.

İYİ Parti gibi aman Kürtlere yaklaşırsak oyları MHP’ye kaptırırız gibi tek başarı kriteri MHP’yi geçmek olan partiyi oyun içine almadan geniş bir mutabakat zor. Bahçeli’nin Öcalan’ın mektubuna sahip çıkması ile boşalan alanı doldurmaya çalışmak gibi kolay bir tercih yerine buradan cesaret alıp politika geliştirmesi ülkenin yararına olanı. Ancak İYİ Parti’deki malzemenin kalitesini düşününce umutlanmak zor.

HDP + Millet İttifakı havuzun bütün hakaretlerine rağmen şu an Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu oluşum. Laik, Kürt, milliyetçi ve İslamcı partilerin bir araya gelerek bir şeylerin üzerinde anlaşabilmesi bir kere sosyal barış için çok önemli. İşte bu yüzden Erdoğan’ın bundan sonraki stratejisinin bu bir araya gelmenin önünü kesmek olacağını düşünüyorum.

İstanbul bir referandum ya da bir güven oylamasıydı. Erdoğan kendi eliyle kendisine en büyük darbeyi vurdu ancak kabul etmek gerekir ki halen Türkiye’nin en büyük partisinin lideri ve 17 yıl ve bunca rezaletlere, ekonominin durumuna ve artan memnuniyetsizliğe rağmen bunu sürdürüyor. Kaldı ki elindeki yargı ve kolluk gücünü pervasızca kullanıyor.

Erdoğan için şunların gerçekleşmesi gerekiyor:

-CHP’nin yine fabrika ayarlarına dönüp bakın işte hiç değişmemiş denmesi.

-MHP’nin bir şekilde ittifak içinde kalması.

-MHP’yi küstürmeden Kürtlerle yeni bir kanal açması. Bunun işaretinin Öcalan üzerinden yürümek olduğu sinyallerini hepimiz gördük. Bahçeli’nin bir yere kadar buna yeşil ışık yakacağı anlaşılıyor.

-Ekonomide bir kabus yaşamadan kendi tabanındaki çözülmenin önüne geçmek.

-15 temmuz, 27 Nisan gibi hem tabanını zinde tutacak, hem muhalefeti bile diskuruna dahil edecek bir mağduriyet. Bu mağduriyetin yerine kontrollü bir çatışma ya da savaş koyabilirsiniz. Kıbrıs’ta gerginlik mesela. Yunanistan her zaman iyi bir formüldür.

-Artık eskisi gibi ulaşamadığı gençlere ve beyaz yakalılara ulaşabilme.

-Yeni parti oluşumların önüne de mutlaka geçmesi gerekiyor. BBP gibi virgül partilerini yanına çekip sağdan fire vermemeye çalışırken kendi bünyesinden çıkmış isimlerin kuracağı partinin kendisinden neler götüreceğini elbette biliyor.

Yani Erdoğan’ın işi çok zor.

Bunların bazısını yapması için sertleşmesi bazısını yapması için yumuşaması lazım.

Son seçim gösterdi ki artık muhalefete küfretse de tabanına etki edemiyor, nazik olsa da kimse inanmıyor. MHP’nin her an satacağını, Bahçeli’nin Erdoğan’a desteğini şok edici bir şekilde sonlandıracağını da hesaba katmalı

Eğer ekonomiyi düzeltebilirse önceki dönemlerde olduğu gibi insanlar kerhen de olsa desteğini devam ettirebilir. Ancak ekonominin düzeltilmesi sadece şu an yönetimdeki çokomellerin gitmesi ile sınırlı değil. Ekonomi ABD ile yaşanacak krizlerden, Kıbrıs meselesinden ağır hasar alacak. Yurtdışından paraya ihtiyacı olan Türkiye’de hukuk olmadığı için kimse parasını getirmiyor. Ecnebi getirmediği gibi yerli adam da ya iflas edeceğim  ya da benim parama da çökecek bunlar diye parasını çoktan kaçırdı. Son seçimden sonra kalanlar da çıkarıyor. Yakında Erdoğan yandaşı işadamlarına gelecek uluslararası ambargo da tuz biber ekecek.

Aslında Batı ittifakına dönüp AKP’nin ilk yıllarındaki gibi rotası belli macerasız günlere dönmek ister ama yapamaz. Demokrasi ya da hukuk zaten ayak bağı tamamen doğuya dönüp ülkenin kapısı kilitleyebilir ancak buna yönelik atacağı her adım kriz kıyamet.

Mutfaktaki tencere ile nefes almaya ihtiyacı olan pencere arasında sıkışıp kaldı.

Erdoğan için nasıl gideceğine karar verme vakti.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin