İman ve ümit

Yorum | Naci Karadağ

Bu iki kavram arasında doğrudan bir ilişki olduğunu bizzat yaşayarak idrak ettiğimiz bir süreçten geçiyoruz.

İmanı test etmek kolay değil ama ümidi test edebilirsiniz.

Ümidi olanın imanı vardır ve sağlamlık dereceleri arasında tahmin ettiğimizden çok daha derin bir ilişki olduğunu söylemek mümkün.

Dolayısıyla imanı olan insanın ümitsizlik bahsetmesi bir yana buna hakkının bile olmadığını söyler Cemil Meriç. Allah mekanını cennet eylesin, merhum Bekir Berk de, “gerçek iman sahibi yeise kapılmaz…” der bir makalesinde…

André Breton, “Umut, insanoğlunun bütün acılarının merhemidir” der.

Hutbe-i Şamiye isimli o muazzam eserinde Bediüzzaman, ümitsizliği (yeis) bir kansere benzetir. O’na göre 4 büyük hastalıktan birincisidir ‘yeis’. Üstelik bu kanser milletleri, hatta ümmeti sarmıştır. Yeis’in korkak ve acizlerin bahane ve günahları olduğunu vurguladıktan sonra şöyle haykırır Hz. Üstad; “Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin!

Belki de bu sebeptendir ki, Risale-i Nur talebeleri bu zihin yapısından dolayı, en olumsuz tabloda bile bir hikmet damıtmayı başarabilme donanımına sahip ‘mağlup edilmeyen’lerden oluşuyordu.

Tek parti sultasının bitmesiyle, iktidarın güdümündeki medyaya alternatif olarak birer ikişer açılan gazeteler, nispeten ezilen insanların sesi olmaya başlamışken yayın hayatına atılır Hüradam gazetesi. Genellikle inanan kesimleri savunuyordur ki, bir nüshasında onlar bile, ümitsizlikten bahsetmişlerdir. Spotta ise şöyle bir şeyler yazıyordur: “Bütün ümmet ümitsizlik içinde, hatta Hz. Üstad Bediüzzaman bile!”

Bekir Berk bu cümleleri okur okumaz kaleme sarılır ve “Bediüzzaman yeise düşmemiştir!” başlıklı o meşhur yazısını kaleme alır.

Şu satırlar o yazıdan: “Herhalde sürç-ü lisan olarak yayınlanmıştır bu cümleler. Zira gerçek iman sahibi yeise kapılmaz… Hele hele ölümle yargılanırken bile, “Saçlarım adedince başım olsa her gün biri kesilse Hakikat-ı Kur’aniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu Hizmet-i Nuriye ve İmaniye’den vazgeçmem. Bana ızdırap veren, yalnız İslâm’ın mâruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet (karşı koymak) kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ızdırabım, yegâne ızdırabım budur. Yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa!” diyen muhterem müvekkilimin yeise kapılacağını zannetmek büyük bir hatadır…”

Mekanı cennet olsun, Çile şairinin en önemli vasıflarından biri de, en olumsuz şartlar altında bile umutsuzluğa kapılmaması, daima umut dolu olmasıdır. O hiçbir zaman, hiçbir olumsuz şart altında ümitsizliğe düşmemiş ve topluma daima tarihî misyonunu hatırlatmıştır. Necip Fazıl, zindandan bile aydınlık yarınları haykıran, çevresine müjdeler veren adamdır: Dua, dua, eller karıncalanmış; Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış. Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu: İplik ki, incecik, örer boşluğu. Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş; Karanlığında nur, yeniden doğuş Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş! Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin! Mehmedim, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Ve yeisi elinin tersiyle iterken, umudu hep besleyip büyütür Bediüzzaman.

Galiba her şeyini aldıkları insanların ümidini alamadıklarındandır zalimlerin her gün aynı nefretle yeni entrikalar kurgulaması….

Kahrolsun ümitsizlik!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin