Aslında “15 Temmuz” da farklı bir şey değildi. Terörle asla irtibat kurduramadıkları Hizmet hareketine karşı korkunç bir tuzak ve kumpas kurulmuştu. 15 Temmuz bahanesiyle yüzlerce general, on binlerce subay ordudan atıldı. Eğer atılan general ve subayların onda biri Hizmet Hareketiyle iltisaklı olsaydı ve darbe girişimine katılsaydı, darbenin başarılı olmama ihtimali yoktu.
Hizmet Hareketi’nden katılmış olanlar olabilir miydi?
Fethullah Gülen 15 Temmuz’un hemen sonrasında şöyle demişti:
“Eğer bana yakın olduğu söylenen bazı kişiler haince girişimin içerisinde yer almışlarsa barış ve huzurdan başka bir hedefi olmayan beni ve hareketi darbe ve terör ile ilişkili göstermeye çalışan odaklara hizmet etmişlerdir.”
Gülen haklıydı, bir tuzak kurulmuştu. 15 Temmuz’a tek tük “Bilmeden” veya “kandırılarak” veya “kazanılarak” katılmış olanlar olabilirdi. Ve Gülen daha o tarihte bu tür kişileri telin etmiş, safını demokrasi tarafına koymuştu.
Ama Erdoğan, medyasının da yardımıyla, ordunun yüzde 1,5’inin katıldığı bu kumpasla, kendi darbesini yaptı. “Allah’ın lütfu” dedi. Ülkeyi kısa zamanda tam bir Kuzey Kore’ye çevirdi. Asker olmayan, darbeyle hiç bir ilgilerinin olamayacağı doktor, öğretmen, işçi, ev hanımı… yüz binleri hapse attı. Medyayı teslim aldı, muhalefeti bitirdi. Ama doymadı…
24 HAZİRAN
Şimdi konumuza geçelim. Ahmet Dönmez araştırmacı bir gazeteci. Geçenlerde ortaya “kanlılık”ta 15 Temmuz’u geçebilecek bir iddia attı. İnanılacak gibi değildi.
Dönmez’in iddialarında şunlar vardı:
“24 Haziran 2018 günü Gülen’den habersiz bir şekilde ama onun adını kullanarak Türkiye’deki bazı şahısları aradığı ve cezaevlerinde isyan tertiplediği…”
“… Muhalefetin seçim sonuçlarını kabullenmeyeceği ve yüzbinlerce insanın protesto için sokaklara döküleceği öngörüsüne dayalı olarak kurgulanan bu kanlı kalkışma, Sincan Cezaevi’nden başlatılacak ve diğer yerlere sıçratılacaktı…”
Dönmez, muhtemel planı şöyle detaylandırıyordu:
“…Televizyonlarda ve sosyal medyada, ‘FETÖ’cüler isyan çıkardı. Sincan Cezaevi yanıyor, ölüler var’ şeklinde bir son dakika bilgisi paylaşılacaktı. O sırada cezaevinin önünde, normalde orada olmaması gereken cemaatten bazı isimler yakalanacaktı. Tıpkı Akıncı Üssü’ndeki gibi… İsyanı bunların örgütlediği açıklanacaktı. Daha önceki Özel Harp Dairesi operasyonlarında olduğu gibi, haberleri gören yüzlerce insan cezaevlerine koşacak, daha sonra infiale gelen vatandaşlar sokaklara dökülüp cezaevlerini basacaktı.”
Akıl almaz şeylerdi. Bu iddialar bir yanıyla uçuk olsa da Devlet Bahçeli, Süleyman Soylu ve AKP’nin mafya uzantısı Sedat Peker’in o tarihlerde yaptığı “Cezaevlerinde isyan çıkacak…” türü açıklamalarla örtüşüyordu.
Dönmez’in yazısına bayağı bir tepki geldi. Dönmez bu tepkilere şöyle cevap verdi:
“Bazı okuyucular, ‘Bizim arkadaşlar asla isyan etmez. Karıncayı bile incitmeyecek insanlar böyle bir şey yapar mı? Zamansızca kapıları açıp ‘hadi hepiniz çıkın’ deseler bile çıkmazlar.’ diyorlar. Bu insanları bana mı anlatıyorsunuz? İçeride yüzlerce yakın arkadaşım var. Tanımasam da en az arkadaşlarım kadar kefil olduğum binlerce insan var. Onların bırakın isyana teşebbüs etmeyi, içeride isyan çıksa bile tek bir insanın burnu kanamasın diye cansiperane mücadele edeceklerini bilmiyor muyum? Adım gibi biliyorum.”
Dönmez, ne kadar ciddi bir gazeteci olsa da herkes bunun Fethullah Gülen’in avukatları veya sözcüleri tarafından “kabul veya red” edilmesini bekledi.
İşte dün bu kritik açıklama geldi.
TEMEL DEĞERLER
Hizmet Hareketi’nin tüzel sözcülüğünü üstlenen “Alliance for Shared Values”un (AFSV) açıklamasında çarpıcı noktalar var.
Açıklama kimseyi zan altında bırakmamaya çalışan kısa ve özenli bir dille 7 maddede iddiaları doğruluyor. Konunun “araştırıldığını” “gereken tedbirlerin alındığını” belirtiyor.
Metin, Gülen’in 15 Temmuz sonrası açıklamalarını hatırlatıyor. “suret-i Haktan görünen bazı kimselerin bulunabileceği ihtimali” önemle vurgulanıyor.
Açıklamada 24 Haziran kumpası doğrulanıyor ve sonrası için “Böyle bir senaryonun gelecekte de vuku bulma ihtimaline karşı” cümlesiyle tedbirler vurgulanıyor.
Metnin en çarpıcı noktası Hizmet Hareket gönüllülerinin her türlü tuzağa karşı tek bir kriterleri olması gerektiğini ifade ediyor. O ise şu:
“hizmet katılımcılarına düşen kendilerine ulaşan mesajları kendi akıl ve vicdanlarıyla değerlendirip hizmet hareketinin temel değerlerine uymayanları reddetmektir.”
Bu cümlenin satıraltı şu: “Yani sizi birileri tuzağa çekebilir. Bunlar sizin güvendiğiniz kimseler de olsa bu telkinler ‘temel değerlerinize’ aykırı ise kesinlikle reddedin.”
Sonraki maddede ise temel değerlerin ne olduğu açıklanıyor:
“Uluslararası ve ulusal hukuka saygı, bulundukları ülkelerin kanunlarına riayet, barışa kendini adamışlık ve şiddete tevessül etmemek hizmet hareketinin temel değerleridir.”
TALEP VE RİCAYI TAŞIYAN VE YAYAN KİŞİLER…
Metnin ortalarındaki bu vurgu yeterli görülmemiş sonda tekrar vurgulanmış:
“…Dolayısıyla kaynağı her ne olursa olsun, Hizmet hareketine ait krediyi kullanarak şiddet veya yasadışılığın herhangi bir şeklini içeren sözde talep ve ricayı taşıyan ve yayan kişilerin Hizmet Hareketi ile iltisakları hangi seviyede olursa olsun, mesajları da kendileri de reddolunmalıdır.”
Bu cümle dolaylı olarak “İkinci 15 Temmuz” diyebileceğimiz 24 Haziran kumpasında, Gülen’in önleyici duruşuna da atıf yapmış oluyor.
Dönmez, Gülen’in müdahalesini şöyle belirtmişti:
“Bu görüşme trafiğinden haberdar olan bir şahsın doğrudan Gülen’e ulaşarak haberdar etmesi ile korkunç girişimin deşifre olduğu ve aynı isimlere tek tek ulaşılarak kanlı kumpasın 24 Haziran’dan önce önlendiği ifade ediliyor.”
Gülen’in müdahalesi olmasa Erdoğan’ın kurduğu tuzağın hedefi -Allah korumuş- belki de Sedat Peker’in kumpas tarihi öncesi sözlerindeki gibi olacaktı:
“…yakaladıklarımızın hepsini ağaçlara, bayrak direklerine astıktan sonra o cezaevlerine de gireceğiz. Onları cezaevlerinde de asacağız. Boyunlarından asacağız, bayrak direklerine.”
BU KUMPAS NİYE O ZAMAN DEŞİFRE EDİLMEDİ?
Bu açıklama 24 Haziran’ın hemen akabinde yapılabilirdi.
Niye yapılmamış olabilir?
Bir kaç sebep akla geliyor. İlki metnin başında belirtilmiş:
“Hizmet katılımcılarını zan altında bırakma” tehlikesi.
Muhtemelen bu tuzak 24 Haziran’da önlenmiş, gereği yapılmış ama duyulduğunda herhangi bir taksiratı olmayan insanların zan altında kalmasını önlemek için kamuoyuna duyurulmamış.
Bir başka sebep hapishanelerde bulunan hizmet gönüllülerini ve yakınlarını yeni bir endişe ve korku ile karşı karşıya bırakmamak olabilir.
Bir başka sebep de 15 Temmuz’daki gibi “bilmeden” veya “kandırılarak” veya “kazanılarak” katılmış olanlar var idiyse bunları deşifre edip yerlerine yeni birilerinin istihbarat örgütlerince sokulmasını engellemek olabilir ki; bu bence en stratejik olanı ve şapka çıkarılması gerekeni.
Ama bu, şu an için artık söz konusu değil. Deşifre oldular. Yanlış anlamadıysak kimin ne olduğu öğrenilmiş ve tedbir alınmış. Sonraki teşebbüslere karşı şu cümle yeterince uyarıcı: “…iltisakları hangi seviyede olursa olsun, mesajları da kendileri de reddolunmalıdır.”
Adem Yavuz Arslan’ın yorumu önemli: “15 Temmuz’da olduğu gibi, AKP ve istihbarat uzantıları siyasal hedeflerine ulaşmak için Cemaat üzerinden operasyon çekmeye çalışıyorlar. Herkesin çok dikkatli olması gereken bir süreç.”
SONUÇ OLARAK
Hizmet Hareketi; ölçüleri, kriterleri ve prensipleri ile dünyanın en barışçı ve uzlaşmacı hareketlerinden biri. Yüz binlerce Hizmet gönüllüsü 5 yıldır terörist muamelesi görüyor. Tek biri “fiske” ile dahi mukavemet etmedi. AKP tarafından rehin alınmış kolluk güçlerine isyan etmedi, kötü söz söylemedi. Buna hem dünya hem de Türkiye kamuoyu şahit. Önemli olan bu.
Hiçbir koyun postu, kendisine gizlenen kurdu uzun zaman gizleyemez. Gözü medya propagandasıyla köreltilmemiş kitleler artık gerçek teröristi biliyor olmalı. Hırsız belli, polis de belli; masum belli, katil de belli. “Kral’ın çıplaklığı” herkesin malumu.
“15 Temmuz”un uyutulmuş kitleler dışında alıcısı kalmadı. Eksozuna tişört tıkanmış tanklar sadece karikatürleri süslüyor. Şerife Bacılar’ın makyajı döküldü. Geriye birer kamyon yazısı kaldı.
Hizmet Hareketi’nin o kadar farklı türde sütten ağzı yandı ki şimdiden sonra hiç bir “24 Haziran”ın şansı yok gibi. Cevheri Güven de aynı umuda işaret ediyor: “Hizmet Hareketi ya da Fethullah Gülen adına mesaj taşıdığını söyleyenler -ki MİT’in bir numaralı gündemi- bu açıklamadaki duruş ve ilkeleri aşamayacaklardır sanırım.”
“…Bir başka sebep de 15 Temmuz’daki gibi “bilmeden” veya “kandırılarak” veya “kazanılarak” katılmış olanlar var idiyse bunları deşifre edip yerlerine yeni birilerinin istihbarat örgütlerince sokulmasını engellemek olabilir ki; bu bence en stratejik olanı ve şapka çıkarılması gerekeni…”
bu cümlenizde neler var neler!
Aydınlatıcı yazınız için teşekkür ederim.
Izdırap insanı, gözü yaşlı büyüğümüzün bunlara nasıl göğüs gerdiğini anlatan bir yazı yazmanızı da istirham ediyorum.
Ben aynı bu olaydaki gibi 15 Temmuz dan öncede Fethullah Gülen in darbe hazırlıklarından haberi olduğunu ama tuzağı göremediğini,bilerek darbeyi engellemediğini düşünüyorum(Bunu Harun bildik isimli mahrem imam mahkemede itiraf etti,engelleyebilirdim dedi,bu haberi TR724 ten okudum ama 2 gün sonra artık nereden haber geldiyse hemen kaldırdılar).Aksi takdirde Gülen in aynen AfSV nin şimdiki uyarısı gibi uyarılarda bulunması gerekirdi,zira darbe söylentileri ayyuka çıkmıştı.Askeriyede bu kadar elemanı olan birinin bunları duymaması imkansız.Tepedeki bir grup çok bilmiş insan tarafından Gülen ikna edildi.Cemaat elemanları darbeye göz yumacaktı,başka gruplarda darbe yapacak Erdoğan dan kurtulunmuş olunacaktı.Ama…
Yav he he
Yav he he
Dost musunuz düşman mı Mehmet Yıldırımhan bey… lütfen ya….
Veysel bey bu uyarilari yapmakta maatteessuf cok gec kaldiniz,