Hangi hakim üç Aliler’den birisi olmak ister?

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Türkiye kamuoyu birkaç aydır seçimle yatıp kalktı, seçim konuştu. Diğer gündem ekonomi olsa da aslında unutulmaması gereken çok önemli bir konu var.

Şu an Türkiye’de yargının bağımsızlığını kaybederek siyasetin emrine girmesiyle fişlemelerle ve komik iddialarla insanlar hapse mahkûm ediliyor, hamile ve çocuklu kadınlar hapse gönderiliyor.

Bu durum akıllara bazı sorular getiriyor. Bir savcı veya hâkim neden hukuk ve evrensel insan haklarının gereğini yapmak yerine siyasi iradenin isteğini yerine getirir? Bunu yaparken beklentisi ne olabilir? Ve bütün bunlar yaşanırken bizim ülkemizde bu hukuksuzluklara karşı vicdanın sesi olacak Emile Zola’lar neden çıkmaz?

Bu soruların cevabını galiba geçmişimizde aramak gerekiyor. Bugün yaşananlar 12 Eylül’de ve 12 Mart’ta cuntaların emrine giren hâkimleri ve 27 Mayıs’ta Bayar ve Menderes’e “Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor!” diyen Yassıada hâkimi Salim Başol ve savcısı Altay Ömer Egesel’i hatırlatıyor.

Bir taraftan da İstiklal Mahkemelerinin tetikçi hâkimleri “Üç Aliler” akla geliyor.

“Üç Aliler”  de bugüne benzer şekilde yeni rejime giden süreçte verdikleri hukuksuz kararlarla bir döneme damga vurmuş ve birçok mağduriyet yaşanmasına neden olmuşlardı.

İSTİKLAL MAHKEMELERİ

“Olağanüstü mahkemeler” olarak bilinen İstiklal Mahkemeleri, 9 Eylül 1920 tarihinde kuruldu. Bu mahkemelerin hukukî bir dayanağı yoktu. 23 Nisan 1920’de açılan TBMM henüz bir anayasa yapmadığından 24 Nisan 1920 tarihli önergeye göre çalışıyor ve hüküm olmayan konularda 1876 Anayasası esas alınıyordu. Bu Anayasada “özel yetkili ve olağanüstü mahkemeler” kurulmasını yasaklanmıştı.

İstiklal Mahkemelerinin kurulmasındaki amaç, asker kaçaklarının orduya kazandırılmasıydı. Mahkemelerin üyeleri TBMM’deki vekillerden seçildiğinden “hukukçu olma” şartı yoktu. Ancak “idam kararı verme yetkisi de tanınan” bu mahkemelerin kararları temyiz edilemiyor ve bu durum telafi imkânı olmayan sonuçlara yol açıyordu.

İlk mahkemeler çeşitli yerlerde faaliyet gösterdi. 5 Ağustos 1921 tarihli Başkumandanlık Kanunuyla M. Kemal Paşa, TBMM’nin yetkilerini tek başına üstlenince İstiklal Mahkemeleri de kendisine bağlandı.

1922 Temmuzunda ise mahkemelerle ilgili bir kanun çıkarılarak kararların infazının TBMM onayı ile gerçekleşmesi hükmü getirildi.

1923’e kadar faaliyet gösteren bu dönem mahkemelerinde 5.000’in üzerinde idam cezası verildiği, bunların da 1450-1500 kadarının infazının gerçekleştiği tahmin edilmektedir.

1924 yılına gelindiğinde İstiklal Mahkemeleri yeniden sahneye çıktı. Başlangıçta “asker kaçakları” için kurulan mahkemeler yeni dönemde iktidarın muhalefeti yok etme aracına dönüştüğü gibi şapka inkılabı örneğinde olduğu gibi devrimlerin zorla yerleştirilmesine yönelik faaliyet gösterdi.

İstiklal Mahkemelerinin delilsiz, kanaate dayalı ve hukukun en temel esaslarına bile aykırı kararları, sonraki dönemlerde büyük tartışmalara neden oldu. Ama “mahkeme şartını bile yerine getirmeyen” bu mahkemelerin tetikçi hâkimleri sayesinde muhalefet tasfiye edildiği gibi tek sesli bir yapı ve “tek parti rejimi” kuruldu.

Bu hâkimlerden öne çıkanlarsa “Üç Aliler” yani Kel Ali, Kılıç Ali ve Necip Ali idi.

KEL ALİ (ALİ ÇETİNKAYA)

Aslen Afyon’lu olan Kel Ali, “piyade subayı” olarak Osmanlı ordusuna katılmış ve İttihat ve Terakki’ye üye olmuştu. 31 Mart Olayı sırasında İstanbul’a yürüyen Hareket Ordusu’na katılmış ve sonrasında Selanik’e sürgüne gönderilen II. Abdülhamit’in muhafazasını üstlenen Fethi Bey’in (Okyar) yardımcılığı görevine getirilmişti.

Trablusgarp Harbine de iştirak eden Kel Ali, Birinci Dünya Savaşı’nda da görev aldı. İstiklal Harbi’nde Ayvalık cephesinin oluşmasında öncülük yaparak Milli Mücadele’ye katkıda bulundu. İngilizler tarafından Malta’ya sürülen Kel Ali, sürgün dönüşünde TBMM’de milletvekili olarak M. Kemal Paşa’nın en yakınındaki isimlerden birisi oldu.

Atatürk tarafından “Çetinkaya” soyadı verilen Kel Ali’nin meşhur olması ise 1925’de Ankara İstiklal Mahkemesi reisliğiyle gerçekleşti.

Şeyh Sait İsyanı üzerine çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu sonrasında kurulan Ankara İstiklal Mahkemesi 1925-1927 arasında görev yaptı.

Bu iki yıl inkılap hareketlerinin yoğunlaştığı ve gerek siyasi gerekse “devrim muhalifi” olarak değerlendirilen kişilerin çok sert bir şekilde cezalandırıldığı bir dönemdi. Bu mahkeme iki yıl içinde Terakkiperver Fırka’nın kapatılması, muhalif gazeteciler davası, telgrafçılar grevi, Komünistler davası, Şapka Kanunu’na muhalif olan aralarında Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ve İskilipli Atıf Hoca gibi kişilerin davası, İzmir Suikastı ve İttihatçılar davası gibi çok önemli davalara baktı.

Bu davalarda amaç yeni rejimin muhalefetin tasfiyesiyle tek parti rejimine dönüştürülmesiydi. Yargılamalarda “İnkılapları koruma ve devrimleri yerleştirme” öne çıkarılarak bütün muhalefet ortadan kaldırıldı. Kel Ali bu konuda kendisine verilen görevi “hukuki” olmasa da “siyaseten” mükemmel bir şekilde yerine getirdi.

HALİT PAŞA (DELİ) CİNAYETİ

Elbette önemli bir soru aslen asker kökenli olan Ali Çetinkaya’nın neden mahkeme reisi yapıldığıdır. Bunda M. Kemal Paşa’ya yakınlığı yanında başka faktörlerin de olabileceği akla gelmektedir. Bu sorunun cevabını ararken öncelikle Kel Ali’nin “İttihatçı” kimliği dikkate alınmalıdır.

Diğer taraftan Kel Ali’nin İstiklal Mahkemelerinin kurulmasından kısa bir süre önce TBMM’de bir siyasi cinayete adının karıştığı dikkat çekmektedir. 9 Şubat 1925’de Meclis’te çıkan bir tartışmada “Kars Fatihi” olarak bilinen Halit Paşa (Deli) vurulmuş ve birkaç gün sonra da vefat etmiştir.

Halit Paşa’nın Kel Ali’nin silahından çıkan kurşunla vurulmasına rağmen soruşturma sonunda Kel Ali’nin “nefs-i müdafaa” ile Paşa’yı öldürdüğü kanaatine varılarak dosya kapatılmıştır. Böylece Kel Ali mahkûmiyetten kurtulmuştur.

Paşa ile Kel Ali’nin husumeti Trablusgarp Harbi’ne kadar gitmektedir. TBMM’de zaman zaman aralarında tartışmalar yaşanmış ve üst rütbelere çıkamayan  “Yarbay” Kel Ali, Halit Paşa tarafından suiistimalle suçlanmıştır.

Bu aşamada akla Halit Paşa cinayetinin örtbas edilmesi ve yolsuzluk iddialarının kapatılmasına karşılık Ankara İstiklal Mahkemesinde “tetikçi” olarak seçilmiş olabileceği gelmektedir.

Ali Çetinkaya hakkında çeşitli çalışmalar olsa da İstiklal Mahkemelerindeki konumu genellikle “Kemalist ve devrimci” olmasından hareketle izah edildiğinden mahkemelerde görev alma nedeninin anlaşılabilmesi için daha ayrıntılı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

KILIÇ ALİ VE NECİP ALİ

İstiklal Mahkemelerinin diğer iki önemli figürü ise Kılıç Ali ve Necip Ali’dir. Asıl ismi “Asaf” olan Kılıç Ali astsubay kökenli olmasına rağmen subaylığa geçerek yüzbaşılığa kadar yükselmiş ve Kafkas İslam Ordusu ile Bakü’ye gitmişti.

Futbolcu “Baba Gündüz (Gündüz Kılıç)” ve gazeteci Altemur Kılıç’ın babası olan Kılıç Ali “Enver Paşa’nın adamı” olarak görülse de sonraki dönemde M. Kemal Paşa’nın güvenini kazandı ve Paşa tarafından kendisine “Kılıç Ali” denildi.

Kılıç Ali de Ali Çetinkaya gibi Milli Mücadelede önemli bir rol üstlenerek Antep ve Maraş’ta Fransızlara karşı Güney Cephesini örgütledi. TBMM’de Antep Mebusu olarak görev alan Kılıç Ali, ilk İstiklal Mahkemelerinden itibaren görev yaparak yeni rejimin kurumsallaşmasında etkin bir rol oynadı.

Zamanla M. Kemal Paşa’nın adamı olarak görülen Kılıç Ali, İsmet Paşa devrinde tasfiye edilen isimler arasında yer aldı.

Kılıç Ali yeni rejimin kurulmasında önemli bir kilometre taşı olan, İzmir Suikastı davasına bakan ve İttihatçıları tasfiye eden Ankara İstiklal Mahkemesi’nde görev aldı.

Bu mahkemenin savcısı ise bir hukukçu olan Necip Ali (Küçüka) idi. Necip Ali hazırladığı iddianame ile İzmir Suikastı davasını “suikast ve İttihatçılık” olarak iki ayrı davaya dönüşmesini sağlamıştı. Yine somut hiçbir delil olmasa da İttihatçı Kara Kemal’i “en büyük fail” göstermişti.

Mahkemenin tutuklama kararı verdiği ilk kişiler arasında Kazım Karabekir de yer almış, hatta Karabekir’in serbest bırakılması emrini verdiği gerekçesiyle dönemin Başbakanı İsmet Paşa için bile tutuklama kararı çıkarılmıştı.

Bu süreç Kazım Karabekir, Rauf Bey, A. Fuat Paşa ve Refet Paşa gibi “halk tarafından sevilen” Milli Mücadele liderlerinin siyaset dışına itilmesiyle ve İttihatçılığın tasfiyesiyle sonuçlanmış ve tek parti rejiminin önündeki önemli bir engel ortadan kaldırılmıştır.

EMİLE ZOLA ÇIKMASA DA

“Üç Aliler” örneği her iktidarın başvurabileceği bir örneği göstermesi bakımından ilginçtir. “Hâkim” olarak seçilen Kel Ali ve Kılıç Ali asker kökenli olup önce İttihatçılıklarıyla öne çıkmış sonra da yeni rejimin kurulmasında kendilerine “tevdi edilen” görevi hakkıyla yerine getirmişlerdir.

“Savcı” Necip Ali’nin de kanunun “hukukçu” şartının yerine getirilmesi için seçildiği ve davanın genişlemesinde etkin bir rol oynadığı anlaşılmaktadır.

Kel Ali ve Kılıç Ali, Milli Mücadele kahramanı olmalarına rağmen TBMM’de “yolsuzluk” iddialarıyla karşı karşıya kalmışlar, Kel Ali ilave olarak bir siyasi cinayete karışmıştır. Bu zaafları onların “emir kulu” olmalarında etkili olmuştur.

İki yıl içinde iki yüz kırk idam kararı veren Üç Aliler, verilen görevleri yerine getirmelerinin karşılığını Ali Çetinkaya’nın Bayındırlık Bakanı olması örneğinde olduğu gibi üst görevlere getirilerek almışlardır. Ancak Atatürk’ün ölümünden sonra yeni lider İsmet Paşa ikisini de tasfiye etmiştir.

İlginç olan bu kişilerin Milli Mücadele’deki katkılarını kimse bilmezken,  örneğin Ali Çetinkaya’nın “başarılı” sayılabilecek bakanlığı dönemindeki faaliyetlerini kamuoyu hatırlamazken “Üç Alilerin” hukuktan uzak yargılamaları her zaman gündeme gelmektedir. Elbette bunun nedeni verdikleri “hukuksuz” kararların toplum vicdanında ciddi yaralar açmasıdır.

Bugünün yargısında hukuk yerine siyasetin emrinde hareket eden hâkimler de bu topraklarda bir Emile Zola çıkmasa da yıllar sonra “Yassıada Hâkimleri” ve “Üç Aliler” gibi hatırlanacaklardır.

Kaynakça: M. Balcıoğlu, “Ölümünün 48. Yılında Ali Çetinkaya”, ATAM, S. 38, 1997; C. Küçük, “İstiklal Mahkemeleri”, TDV İA, C. 23; U. Üçüncü, “Halit Paşa Olayı ve Yankıları”, History Studies, Volume 4/1, 2012; Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları (Der. Hulusi Turgut), İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2005; İstiklal Mahkemeleri Sempozyumu, ATAM, Adıyaman, 2016.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin