Gemerek hâkimi, Kılıçdaroğlu için de devreye girer mi? [Ahmet Dönmez, yazdı]

Bu sorunun biraz havada kaldığının farkındayım. MHP pratiğindeki gibi bir karşılığının olmadığını da biliyorum. Ama buna rağmen özellikle sorulmuş bir soru.

Ne demek istediğimi biraz açayım. CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na “Ya 2019 için başkan adaylığını açıkla ya da çekil” çağrısı yaptı. Şayet aday olursa buna en fazla sevinecek isimlerin başında  herhalde Erdoğan gelecektir. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun kazanma şansı yok. Peki, Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanlığı koltuğundan ayrılmasına Erdoğan’ın gönlü razı olur mu? Sadece son referandum sonrası Kılıçdaroğlu’nun aldığı pozisyona bakarak bile bu soruya cevap verilebilir. Bana göre MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 7 Haziran akşamı yaptığı basın toplantısı ne ise Kılıçdaroğlu’nun 16 Nisan akşamı yaptığı açıklama da odur. Kılıçdaroğlu maalesef, karşısına henüz Meral Akşener çıkmamış bir Bahçeli’dir. Muhalifler kurultay için imza toplasa Gemerek Hâkimliği Kılıçdaroğlu için de devreye girer mi? Bunun olabilmesinin tek bir şartı var: CHP’nin Akşener’inin karşısına çıkması. Böyle bir isim var mı? Görünürde yok. Ancak 45 sene öncesinin Demirel’ine meydan okuyan Ecevit gibi bir Karaoğlan çıkacak ki Saray koruyucu kanatlarını Kılıçdaroğlu’nun da üzerine gersin.

ERDOĞAN PROJESİNİN EN ÖNEMLİ AYAĞI ALTERNATİFSİZLİK

CHP lideri için haksızlık ettiğimi hiç düşünmüyorum. Bahçeli’nin de daha önceki açıklamalarına bakacak olursak “Ver Bilal’i al iktidarı”, en hafif ünlemiydi. Anadolu’da “İt yese it kudurur” diye tabir edilen ağır sözleri, bir zamanlar leblebi yeme rahatlığında peşi peşine sıralıyordu Sayın MHP Genel Başkanı. Erdoğan’ın ne hainliği ne Kandil taşeronluğu; ne kansızlığı ne hırsızlığı kalmıştı. ‘Vatansızların turbosu’ idi Erdoğan. Onu ‘Tuz Gölü’ne atıp kireç banyosu yaptırsak, ardından Van Gölü’ne atıp yıkayıp yusak yine temizlenmez, yine aklanmazdı’ Bahçeli’ye göre. Bir sallanan koltuk aklayıverdi her şeyi.

Recep Tayyip Erdoğan’ın kurduğu bu sistem her ne ise üzerinde durduğu en önemli ayak; bana göre alternatifsizliktir. Bu rejimin elbette birçok bileşeni var. Fakat olmazsa olmazı nedir derseniz; hiç düşünmeden ‘alternatifsizlik’ derim. Normal, rekabete açık bir siyasal düzende yapılması imkânsız şeyleri yapıyor Erdoğan. Daha doğrusu yapmasına müsaade ediliyor. Bütün saha şartları ona göre ayarlanmış. Topu ayağına aldığında rakipler bir bir yere düşerek adeta onun önünü açıyorlar. Hiç bir engelleme ile karşılaşmadan rakip kaleye kadar inip boş kaleye golünü atıyor. Tribünlerdeki binlerce taraftar ve ekranı başındaki milyonların anlamaması için de rakip futbolcular bazen sanki kıran kırana mücadele ediyormuş gibi yapıyor.

AKP’YE ‘MUHALEFETİNİN YOK EDİLMESİ’ VAAT EDİLMİŞTİ

Merkez Partisi Genel Başkanı Abdurrahim Karslı’nın ortaya attığı, daha sonra olayın tarafları olarak Ali Bulaç, Abdurrahman Dilipak ve Aydın Tümen’in de doğruladığı bir iddia var biliyorsunuz: “AKP küresel bir proje”. Dilipak’ın bizzat kabul ettiğine göre, “AKP bir ABD, İngiliz ve İsrail projesi” idi. İsrail’in güvenliği, Büyük Ortadoğu Projesi ve İslamiyet’in tekrar yorumlanması karşılığında Erdoğan’a vaat edilen şeylerden birisi de karşısına çıkacak bütün engellerin ortadan kaldırılmasıydı.

Gülen Cemaatinin tasfiyesinden tutun da Türkiye’nin son 10 yılda yaşadıklarına bir de bu gözle bakınca aslında çok da komplo teorisi gibi durmuyor. Her şey yerli yerine oturuyor.

Adım adım bütün muhalefet yolları kapatıldı. Sanki bir el, bütün şartları oluşturarak Türkiye’yi Tayyip Erdoğan’a mecbur ediyor. Bu nasıl bir kurgu ise Doğu Perinçek’inden Devlet Bahçelisi’ne Abdullah Öcalan’ından Mehmet Görmez’ine kadar herkes ve her şey bir kişiye hizmet ediyor. Erdoğan karşıtlarının iradesinin siyasete yansımasına müsaade edilmiyor. Bizzat muhalefet, bu iradenin karşısına baraj kurmuş durumda. 7 Haziran’da Devlet Bahçeli, AKP’siz bir koalisyon kurulmasına müsaade etmeyerek bu projenin devamının sigortası olduğunu gösterdi. Deniz Baykal’ın Saray ziyareti ile 7 Haziran sonrası AKP aleyhine oluşan psikolojik atmosferi nasıl darmadağın ettiğini de unutmayalım.

ERDOĞAN’IN PEŞİNDE TIPIŞ TIPIŞ

Peki, Kılıçdaroğlu da bu fotoğrafın bir parçası mı? Yani kaset operasyonu ile genel başkanlıktan indirilen lider de onun yerine gelen halefi de aynı kurguya hizmet ediyor olabilir mi? Çok uçuk geldiğinin farkındayım. Ama izahı gerçekten güç bir fotoğraf var karşımızda. Gezi olaylarından bu yana dünyada çok az muhalefet partisine kısmet olacak elverişli bir siyasi ortam var Türkiye’de. Erdoğan’ın yanlışlarının sadece 10’da biri ile iktidarlar devirirdi gerçek bir muhalefet. Al da at dercesine verilen gollük pasları bile boş kaleye yuvarlamaktan aciz bir parti görünümünde CHP. Sadece 17-25 Aralık’la ilgili yapması gerekip de yapmadıklarından iyi bir siyaset bilimi doktora tezi çıkar. Ben bizzat kendisine sunulup da Kılıçdaroğlu’nun kulağının üstüne yattığı birçok etkili proje biliyorum 17 Aralık’la ilgili.

Düşünün, 7 Haziran sonrasında Davutoğlu’nun ardından hükümeti kurma görevi kendisine verilmesi gerekirken verilmeyip erken seçime gidilmesine bile sesini çıkaramayan bir anamuhalefet lideri olabilir mi? Daha o gün ‘partili cumhurbaşkanı’nı Anayasal sınırlarına çekebilmek için etkili bir muhalefet ortaya koyamayan bir Kılıçdaroğlu, bugün Türkiye’nin yüzde 49’una liderlik edebilir mi? “Erdoğan bana görevi tıpış tıpış verecek” demişti o zaman; kendisi tıpış tıpış erken seçime gitti.

Erdoğan’ın başkanlık yolunda en önemli taktiklerinden olan dokunulmazlıkların kaldırılmasına da ‘tıpış tıpış’ destek verdi. CHP’nin hatırlı isimlerinden Fikri Sağlar’ın geçtiğimiz günlerde sarfettiği, “Dokunulmazlıkların kaldırılmasını AYM’ye götürecek 110 milletvekilini partiden atmakla tehdit ettiler. Meclis’in kapanmasına fiilen o gün karar verildi.” şeklindeki sözleri çok şey anlatıyor.

Erdoğan 17 Aralık sonrası yargıya darbe yapıp Türkiye’nin Anayasal düzenini alt üst ederken bir ‘demokrasi mitingi’ yapamamış Kılıçdaroğlu’nun, 15 Temmuz’dan sonra ‘tıpış tıpış’ Yenikapı’ya gitmesi de tartışmalı tavırlardan. Bir gün Erdoğan’ın, “Bilsem onu Yenikapı’ya davet etmezdim” diyeceğini bile bile… Tıpkı aynı Erdoğan’ın bir gün “Tükürdüğünü yaladı” diyeceğini bile bile, “Başbakan da olsam gitmem” dediği Kaçak Saray’a ‘tıpış tıpış’ gitmesi gibi… Emin Çölaşan’ın harika bir ironiyle ‘Yandaş Seçim Kurulu’ adını taktığı YSK, alenen kanunları çiğnerken Kılıçdaroğlu 16 Nisan gecesi, ateşi söndürmekle görevli itfaiye eri gibi çıkmıştı ekranlara. Gazetecilerden soru bile almadan indi kürsüden.

KILIÇDAROĞLU’NUN KARŞISINA BİR KARAOĞLAN ÇIKARSA…

Eğer Gemerek ya da Tosya hâkimliği bir gün Kılıçdaroğlu için devreye girmeyecekse bu sadece ve sadece karşısına bir ‘Karaoğlan’ çıkmayacağı içindir. Türkiye’de sağ-muhafazakâr seçmenin yüzde 65-70 civarında olduğu bilinen bir gerçek. Erdoğan’ı yerinden etme potansiyeli olan bir liderin de ancak sağdan çıkabileceği varsayılıyor. O yüzden Akşener’in varlığı Saray yargısını harekete geçirebilmişti. CHP’de ne olup bittiğiyle çok ilgili değiller. AKP’den de ciddi oranda oy alabilecek biri genel başkanlığa aday olsun da o zaman izleyin siz Erdoğan’ın CHP aşkını…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin