Yorum | Naci Karadağ
Biz senin zulmünle baş edemedik ey zalim!
Yolumuzdan döndüremedin ama ciğerlerimizi lime lime etmeyi başardın nihayet.
Malımıza mülkümüze çökmen zerre kadar hırpalamadı bizi.
Kurumlarımızı kapatman, varlıklarımızı senin ve çetenin yağmalaması, ekmeğimizle oynaman da umurumuzda değildi.
Rızkı veren sen değildin çünkü çok iyi biliyorduk…
Zulmettin…
Bir eşkıyaymışlar gibi kovaladın masum insanları. Utanmadan bunu kahramanlık gibi anlattın her yerde..
Alçaklıkta çıtayı öyle bir yere yerleştirdin ki, bilmiyorum dünyanın geri kalan ömründe gelir mi bir daha senin kadar kötüsü.
Baskı yaptın. Tuzak kurdun, iftira attın, vebal aldın, günahlarını girdin tertemiz insanların.
Nefes bile aldırmadın.
Kuduz bir köpek gibi peşimize takıldı senin para kokusuyla yönlendirdiğin av köpeklerin. Kapılarımıza geldiler, taciz ettiler, yalanlar ve iftiralarla resimlerimizi bastılar boy boy.
Hepsine direndik, önümüze baktık, yolumuzu doğru bildik çünkü.
Ellerimize kelepçe vurdun birer şaki gibi.
Gülümsedik kadere, tebessümle karşılık verdik yaptığın her türlü melanete.
İşkence ettin…
Aç bıraktın…
Susuz bıraktın…
Küçücük odalarda onlarca kişiyi nefessiz, havasız bıraktın…
Sığınacak limanı olana, senin limanın köhne bir paçavradır ancak, dedik.
Tenezzül etmedik hiçbir lütfuna…
Ama şimdi…
Canımızı yaktın.
Kabul ediyoruz, ciğerlerimizi kanattın ey zalim…
Annesine sarılarak azgın sularda bu dünyadaki son nefesini veren henüz bir yaşında bile olmayan minik Bekir ile dağladın yüreklerimizi.
Sen ve gözü dönmüş kitlen sevinebilirsiniz…
Mutlu olup kahkahalar da atabilirsiniz.
Bekir’in annesine sımsıkı sarılı minik yumrukları bir balyoz gibi ahirette inecek tepene, Allah’ın varlığı ve birliği kadar eminiz bundan.
Ama kor düşürdün be sinelerimize, Allah’ın yeryüzüne yolladığı son alçak!
Sen, darbe yalanları ve entrikalarında koskoca ülkeyi mundar edip, yaşanılmaz hale getirirken, masumların birer birer Meriç’in bulanık suyunda boğulması artık nefes almamızı bile zorlaştırıyor.
En çok da bir şey yapamamak kahrediyor bizi.
Saçlarımızı yolmak, derilerimize tırnaklarımızı geçirmek istiyoruz çaresizlikten.
Ahmet’in, Mesut’un, Bekir’in tertemiz bedenleri cansız şekilde yuvarlanırken azgın nehrin sularında yüreklerimizden kan boşalıyor gözlerimize adeta.
İçimizi yaktın ey sinsi kalleş, içimizi.
Kanına girdiğin kaçıncı masum bu bilmiyorum.
Kaç tane bebek ahirette seni bekliyor suratına tükürmek için sayısını unuttuk.
Bu dünyadaki akıbetini de merak etmekle beraber, kanına girdiğin masumların ahirette karşına çıktığı sahneyi görmek istiyoruz. Belki bir nebze hafifler acımız.
Yüreğimizi dağladın ey zalimlerin zalimi, ey bu çağın süfyanı.
Kana doymayacaksın, zulmünden vazgeçmeyeceksin biliyoruz…
Sende merhamet, vicdan diye bir şey hiç olmadı değil mi?
Artık her gün şu duayı ettiğimizi bil:
İnsanların canını yaktığın kadar yansın canın.
Aldığın her ahın bedelini ödemeden son nefesini verme.
Zulmünde boğul….
Amin..
Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz Hâdis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyor:
“Üç kimsenin duası muhakkak kabûl olur. Mazlumun, misâfirin ve ana babanın.” (Hâdis-i şerif- Zevâcir)
“Kâfir bile olsa, mazlûmun duâsı red olmaz.” (Hâdis-i şerif- Zevâcir)
Mazlumun bedduâsından korkunuz. Çünkü onunla Allah’u Teâlâ’nın arasında bir perde yoktur. (Hâdis-i şerif- Zevâcir)
İmam-ı Rabbanî (k.s) bu konuyu şöyle açıklamışlar:
İyi bir Müslüman olarak ölüme hazır ol! Mazlumların bedduasından çok sakın ve hiç kimseye zulmetme! (Muâz bin Cebel) Aldatmasın seni, diktatörün sarayları, kumaşı, Saray bahçesini, sular daim, mazlumların gözyaşı.
Amin
Amin Amin Amin
Amin