Ergenekon masalı! (2)

YORUM | LEVENT KENEZ

Geçen hafta başladığımız masalımıza kaldığımız yerden devam edelim.

Derin devlete-gladyoya karşılık gelen ve bugün olmadığına karar verilen örgüt ile ancak bu yapıyla işbirliği yaptığı takdirde hayatta kalabileceğine inanan ve gırtlağına kadar suça batmış hükümetin işbirliğinde kalmıştık. Elbette ne üzerinde anlaştıkları herkesin malumu. Bu iki suç örgütünün aynı anda düşmanı olmak bile çok şey anlatır ancak ne anlama geldiği ve değeri  ileride anlaşılacak.

Sadece, AKP’nin iktidarı kaybettiği 7 Haziran ve kan döke döke geri aldığı 1 Kasım seçimleri arasında ülkede yaşananlar ittifakın varlığının somut delilidir.

AKP’ye ana avrat söven Bahçeli’nin bir anda AKP Ülkücü kolları başkanına dönüşmesi de…

İstediği zaman ülkeyi kan gölüne çeviren PKK’nın, hükümetin Güneydoğu’da taş üstünde taş bırakmadığı zamanlardaki tepkisizliğinin sebebi de…

Hukukun ırzına geçilen günlerde ne olduğu malum Barolar Birliği başkanının yalakalıkta Zühtü’yle yarışması gibi.

Susurluk’tan bu yana ne kadar kirli adam varsa bugün muteber ve mağdur olması gibi.

Bizzat hükümeti devirmek her türlü kara propaganda faaliyetin emrini veren Genelkurmay Başkanı’nın bugün hükümete en çok alkış tutan adam olması da.

Masalımıza dönersek…

Olmayan örgütün elemanları birer birer hapisten çıkmaya başlarlar. Kendilerine hala dokunulduğuna inanamayan adamlar içeride geçen yıllarda adeta birer intikam topuna dönmüşlerdir. Siyasi iktidar istemese içeriye tıkılmayacaklarını bildikleri halde ağızlarında tek bir düşman vardır. Nefret ettikleri Erdoğan’dan önce işinin bitirilmesi gereken başkaları vardır çünkü. Bunu da Erdoğan ile beraber yapacak olmaktan da ayrı bir heyecan duymaktadırlar.

Hükümet kanadında da cemaatin bitirilmesi için toplantı üzerine toplantı yapılan günler. Merkez üssü Ergenekon operasyonlarından sıyrılmayı başarmış MİT’tir. Önce cemaati bölmek için girişimler yapılır ancak bunun pek mümkün olmayacağı görülür.

İnsan kaynakları ve mali imkanlar hedef alınır. Dershaneleri kapatmak, Bank Asya’yı batırmak ve işadamlarına tehdit dönemi başlar. Dünya tarihinde ilk kez bir devlet bir bankayı batırmaya çalışırken ortakları ve mudiler bankayı kurtarmaya çalışmaktadır. Dünyanın her yerinde batacak denilen bankadan herkes  parasını çekmeye çalışırken bu sefer tam tersi olmuş insanlar para yatırmaktadır. Dershaneydi, bankaydı bunlarla bu işin pek olmayacağı görülür.

Olmayan örgütün istediği tek bir şey vardır. AKP’nin bir müdahaleden korktuğu orduyu dikensiz gül bahçesi halinde teslim almak. Hem kaybettikleri bir kozu yeniden ele geçireceklerdir hem de AKP ile ileride girişilecek mücadelede güç dengesi değişmiş olacaktır.

Her iki tarafın kazan-kazan olayında anlaştığı gibi 15 temmuz senaryosu cemaatin bir darbesi olarak paketlenir. Elbette cemaat ile irtibatlı kimseler olmadan bunu gerçekleştirmek mümkün olmadığı için MİT’in yıllardır süren çalışmaları epey sonuç vermiştir.

Bütün bunlardan önce yapılması gereken de cemaatin sesini kesmektir. Etkili medya gücüne sahip cemaatin yayın organları birer birer susturulur. 15 Temmuz’un Zaman’a el konulmasından kısa bir süre sonra gerçekleşmiş olması tesadüf değildir. 15 Temmuz’dan sonra KHK ile yüzlerce medya kuruluşunun kapatılması da aynı plan dahilindedir.

Ve sonrasında yaşananlara hepimiz şahidiz. Ancak tarih kitaplarında yer alan zulüm ve hukuksuzluklarla soykırım suçu işleniyor.

Derin yapı kazanmış, yıllarca istedikleri şey olmuş can düşmanı ordudan ve devletten temizlenmiştir. İslamcılar devlete sahip olduklarına inanmaktadır. Bu inanç o kadar ileri seviyededir ki MİT’in kendilerine çalıştığını dahi sanmaktadır. Değişen rejim ile birlikte eli oldukça güçlenen hükümet tek karar alıcı olmanının rahatlığıyla her istediğini yapabilmektedir.

Cemaat bir örgüt olsaydı bugün yaşadığı şeylerin hiçbirini yaşamazdı. Hitler’in birçok konuşmasında üstüne basa basa bağırdığı Yahudiler 1.Dünya Savaşı’nda Almanları satmasalardı başlarına bunlar gelmezdi diyecek babayiğit var mı bilmiyorum? Evrensel hukukta suç olmayan bir şeyi suç ilan edip insanlara cadı avı başladığında mağdur ile katil aynı terazide olamaz.

Masalın sonunun nasıl olacağı aşağı yukarı belli. Türkiye gibi yönetilen ülkeler bir süre sonra duvara tosluyor, değişimler kaos ve çatışmayla gerçekleşiyor. Elinde kimin gücü varsa son sözü o söylüyor. Bu masalın sonunda da yine öyle olacak.

Bakalım artık arada düşman kalmadığına göre birbirini yiyecek adamların cenazesini kim kaldıracak?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin