Ergenekon diye bir şey yokmuş! 

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Ergenekon diye bir şey yokmuş! Bunu “bağımsız” mahkeme kararı da artık tescil etti. Hani iddialar vardı, Erdoğan güçlü, bak güçlü olmasa bu Ergenekon ve Balyoz davaları devam eder miydi, türünden. Bu mantıktan hareketle rejimin Erdoğan’ın kontrolünde olduğunu iddia ediyorlar, benim derin devlet ile ilgili paylaştığım “anomalileri” komplo teorisi yaklaşımı diye itibarsızlaştırmaya çalışıyorlardı. Oysa herkes bal gibi biliyor ki, bugünkü Türkiye siyasetinde bir zamanlar darbecilikten hüküm giyen ve sonra 17 Aralık ertesinde “milli orduya kumpas” çarkıyla 180 derece tornistan edilerek apar topar hapisten çıkartılan ve TSK’da aktif stratejik görevlere getirilen yüksek rütbeli kurmay subaylar etkin.

Abdurrahman Dilipak Ergenekon ve Balyoz darbe planlarının sanal olduğunu söylüyor. Neymiş, Cemaat – o tabi “FETÖ” diyor! – Ergenekon ve Balyoz isimlerini vermiş. Haydi, Ergenekon’u geçtim, ama Balyoz’un ve diğer türevi olan darbe planlarının (Ayışığı, Yakamoz, Sarıkız, vs.) isimlerinin bu askeri planlamaları yapanların yazışmalarında olmalarına ne diyeceğiz? Haydi, bunu da geçelim ve çok daha can alıcı bir noktaya gelelim. Dilipak Ergenekon’un ve Balyoz’un “FETÖ’cüler” tarafından uydurulan kavramlar olmaları iddiasıyla, bu darbe planlarına sanal diyor. Fakat sonra bu sanal olma durumunun içerik olarak Ergenekon ve Balyoz gibi darbe planları olmadığı anlamına gelmediğini söylüyor! Yani Ergenekon adı ve Balyoz adı uydurmaymış. Bu, adı geçen darbe planlarının sanal olmaları anlamına geliyormuş. Sonra? Sonracığıma, bu darbe planları sanalmış tamam da, aynı zamanda bu onların olmadığı anlamına gelmezmiş! Kafanız mı karıştı? O halde sıkı durun, benim de öyle!

Dilipak enteresan bir iddiada bulunuyor ve bu darbeci yapıların esasında başka bir isim altında var olduklarını ortaya atıyor. Neymiş, bu yapıların adı BÇG’ymiş. BÇG nedir? Açıklıyor zat. Batı Çalışma Grubu’ymuş. Hani 28 Şubat post modern muhtırasını veren ve kurdukları vesayet düzeninin 1000 yıl süreceğini iddia eden darbeci askerlerin kendilerine verdikleri isim vardı, hatırladınız mı? İşte Dilipak ona işaret ediyor. Dilipak rejimin şifrelerini vermeye devam ediyor. Diyor ki, “BÇG ile baş etmek için AKP sırtını FETÖ’ye dayamıştı, FEFÖ ile baş etmek için de sırtını BÇG’ye dayadı”. Yani Erdoğan’ın arkasında BÇG var diyor. BÇG kim? Bizim Ergenekon ve Balyoz’cu darbeci subaylar olarak bildiğimiz derin yapı.

Bakın, biri gelir size sivri kulaklı, tüylü, keskin dişli, uzun kuyruklu, ağızlarından salyalar akan ve havlayan bir grup memeli hayvan tarafından saldırılara uğradığını, ısırıldığını söylerse, bu o saldırının köpekler tarafından yapılmış olduğu gerçeğini değiştirir mi? Bir nesneye veya canlıya hangi ismi verirseniz verin, o nesne veya canlının fizyonomisini, anatomisini, karakterini, diğer özelliklerini değiştiremezsiniz! İsim değişiklikleriyle illegal darbeci yapıları aklayamaz, onların yaptıklarını yok sayamazsınız. Dahası, mesela darbeci olmayan ve şiddeti/terörü yöntem olarak kullanmayan grupları da sadece ad uydurarak şiddet yanlısı ve terörist grup haline getiremezsiniz. Yani algı değiştirmekle, gerçek olan durumu değiştirmek arasında fark vardır. Diyorum ki, siz akıl sağlığınızı mı yitirdiniz? Adı ister Ergenekon olsun, ister Balyoz, ister konfeti, isterse hokkabaz, bu subaylar eğer darbe amaçlı plan yaptılarsa, bu onları suçlu kılar! Batı çalışma Grubu’ymuş da Ergenekon değilmiş de, o yüzden beraat etmiş de falan filan. Siz insanları aptal mı zannediyorsunuz? Tasnif veya grup aidiyeti falan değildir asıl mesele. Fiildir, fiil! Ben savcı değilim, yargıç değilim, detaylarını bilemem, bilmek zorunda da değilim.

Haksızlıklar yapılmışsa, genellemeler, kurunun yanında yaşın da yakılması gibi iğrenç prosedürler, doğrudur, bunca hukuksuzluk yaşadıktan ve gördükten sonra her şey beklenebilir Türk “adaletinden”. İyi de, ortada birçok maddi kanıt var, yazışma var. Bunları yok mu sayalım? Bunun haricinde, nasıl oluyor da siyasi bir 180 derecelik manevrayla, milli orduya kumpas kurulmuş gerekçesiyle 17 Aralık soruşturmalarının hemen akabinde darbe girişiminden hükümlü subaylar ve siviller salıveriliyor? Yani hukuki prosedürler bu mudur bir hukuk devletinde. Lafın gelişi söylüyorum tabii. Çünkü ortada hukuk da yok, devlet de yok, dolayısıyla teoride de pratikte de bir hukuk devleti olması da beklenemez!

Yaşasın Dolmabahçe Mutabakatı öyleyse! Yaşasın Yeni Türkiye. Öyle mi? Efendim? Mayınlı tarla mı dediniz? Zaten Abdurrahman Dilipak da öyle diyor. “İstersen beni mayınlı tarlaya daha fazla sürme, olur mu?” diyor, pis bir sahte gülücük maskesi takınarak. Sunucu da yanıtını aynı laubalilikle “derin gerçeklerin tabi özelliği olduğu için!” diye bir cümleyle, şark kurnazı bakışı fırlatarak sırıtıyor! Rezilsiniz! Ortada oynadığınız iğrenç vodvili saklama gereği bile hissetmeksizin, Türkiye’nin esasında 15 Temmuz’da nasıl bir oyuna geldiğini ortaya koyuyorsunuz.

Türkiye gördüklerine inanmayıp duyduklarına inanan, gerçekleri değil hayalleri tercih eden, başını kuma gören insanların diyarı! Kendi söylediği yalana inanmayı başaranların gayet rahatlıkla, hiçbir şey olmamışçasına hayatlarına devam edebildiği bir ülke. İşlenen veya işlendiği iddia edilen suçlara karşı pozisyon alırken, ilkeler doğrultusunda değil, şahsi münasebetler bağlamında yargıda bulunan insanların çoğunlukta olduğu bir memleket. Böyle bir yerden adalet çıkmaz. İsterseniz dünyanın en düzgün, en iyi tasarlanmış anayasal düzenini kurun, bu insani malzemeden bir hukuk devleti çıkartamazsınız!

Ergenekon, Balyoz veya BÇG, adı ne olursa olsun, darbe yapmaya yeltenen ve bu doğrultuda çalışan bir grup askeri eğer ideolojik nedenlerle veya bulaştığınız suçların üzerini kapatmak için aklayarak onları yargıdan “kurtarma operasyonu” yaparsanız, bu devleti içerden çürütür! Bunu yapanlar vatansever falan değil! Kemalistler-ulusalcılar ideolojik nedenlerden ötürü, AKP suça battığı için, MHP bazı miyop çıkar algılarından (anti Kürt vs.) veya mafyatik kirli ilişkilerden dolayı bugün yaşanan rezilliği onaylıyor. Yaşanan sürece ocu-bucu gözlükleriyle yaklaşarak objektifliği kaybetmek, aslında hukuku, devleti, doğruyu, çocuklarımızın geleceğini kaybetmek anlamına geliyor! Bunu kısa vadeli veya kişisel bir takım çıkarlarla meşrulaştırmaya çalışan insanlar ya şahsiyetsizdir, ya zekâsız!

Tüm bu vodvili, maskeli baloyu, sirki, ne derseniz deyin adına, görüp de hiçbir şey yokmuş gibi devlet güzellemesi yapan herkes, sizi kandırıyor! Bunları göremiyorsanız, lütfen biraz eleştirel bakmayı deneyin olaylara. En azından büyük çelişkilerin nedenlerini sorgulayın. Yine de size anlatılan masala inanmayı mı seçiyorsunuz? O zaman inanın inanmak istediğinize, ne diyeyim!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Merhaba.
    Dinsizin hakkından imansız gelirdi ve geldi..kemalizm vs sislamofaşizm… Fakat yeni bir devir açılıyor.. İsmini veririz yakında…imansız dinsizin hakkından geldiği için dinsizin hakkından gelindi artık..şimdi imansızların hakkından gelmek için dinsizler yeni bir kılıf arıyor kendine…fakat dinsizler asla imansızın hakkından gelemez! Burada bir evir çevir durumu gerekiyor..kemalistler kemalizm dinine sıkı sıkıya daha da bağlanıyor birkez imansızlar haklarından geldikten sonra…yani hakkından gelinen dinsiz dindarlaşıyor..haklarından gelecek imansızlar da pusu da bekliyor… Onların vazifesi bu..içgüdü gibi…leş yiyen hayvanlar var..ot yiyen…hatta masaya oturup insanlarla beraber ne yeniyorsa onu yiyen..evet haklısın…toplumun bir kesimini insan psikolojisiyle tartmak yersiz ve sonuçsuz gerçekten..artık hayvanı olduğu gibi görme vakti geldi… Böylece daha iyi analiz yapar ve etkili sonuçlar alabiliriz!
    Başarılar

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin