Erdoğan’ın dostu İslamcı diktatör El Beşir

YORUM |  Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Tayyip Erdoğan’ın samimi dostu Sudan Cumhuriyeti başkanı diktatör Ömer Hasan Ahmed El Beşir devrildi. 30 yıldır ülkesini inanılmaz büyük bir baskı ortamında, adeta demir yumrukla yönetiyordu. 1993 yılından beri hakkında uluslararası yakalama kararı vardı.

2009 ve 2010 tarihlerinde, yine işlediği suçlardan dolayı hakkında yakalama kararı çıkartılmıştı. Suçlamalar adeta bir diktatör/otoriter profil standardı gibi: cinayet ve ölüme neden olma, toplu katliam ve soykırım, zorunlu göç emri verme, sistematik tecavüzler, sistematik işkence. Uluslararası Ceza Mahkemeleri tarafından tescil edilmiş, kanıtlanmış suçlar. Fakat gariptir, Erdoğan yönetimindeki Ankara, El Beşir’e olağan dışı bir ilgi ve teveccüh gösterdi.

Tüm dünyada aranan bu adam, Türkiye’de en üst devlet protokolüyle ağırlandı. Hatta Erdoğan Sudan’ı resmi olarak, Türkiye devleti cumhurbaşkanı sıfatıyla Aralık 2017’de ziyaret etti, yüksek düzeyli stratejik işbirliği de dâhil, onlarca işbirliği anlaşması imzalandı. Erdoğan’a Beşir tarafından madalya verildi, Beşir kardeşi Tayyip’ten “dünya lideri” olarak bahsetti. Elbette Beşir’in dünyasında Tayyip Erdoğan gerçekten bir liderdi. Radikal İslamcı Beşir, ideolojik olarak kendisini Erdoğan’ın lideri olduğu İslamcı harekete yakın hissediyordu. El Beşir’in akademiyi tümden kuruttuğu Hartum Üniversitesi, “reise” fahri doktora veriyordu.

Erdoğan biliyorsunuz demokrasi konusunda çok duyarlı! Mısır’da bir başka ideolojik müttefiki Müslüman Kardeşler lideri Mursi, General El Sisi tarafından askeri darbeyle devrilip seçildiği cumhurbaşkanlığından alınınca, Erdoğan ve İslamcı vakanüvis saray soytarıları ve patlak kanalizasyon medyası tarafından Rabia “saha çalışması” yapılmış, Erdoğan yine Akademi Ödülü çapında bir sahnelemeyle Mısır’ın İslamcılarına ağlamış, Müslüman Kardeşler’ini yere göğe sığdıramamıştı. Böylece Mursi’nin ardından gücü eline geçiren El Sisi cumhurbaşkanı seçildikten sonra da veryansın ederek – Türkiye tarihinde Elçibey’e yapılan darbeden sonra bile reel politik gerekçeler haklı olarak öncelenerek esirgenen – devrik hükümete destek politikasını dayatmış, bizim dışişleri de bunu bir güzel kabullenmişti. Böylece Mısır’da ekarte edilen ve yeraltına inen – zaten oradan geliyorlardı! – Müslüman Kardeşler örgütü, fiilen Türkiye merkezli olarak İslamcı faaliyetlerine devam etmişti. Hala da öyledir bu. Erdoğan Sisi’den nefretini hiç gizlemedi. Onun gözünde Sisi Mısır demokrasisini katleden bir darbeci diktatördü. İşte bu bağlamda, Sudan ve El Beşir önem arz ediyor. Çünkü El Beşir de 1989 yılının Haziran ayında, Tuğgeneral olarak Sudan ordusunda görev yaparken – sıkı durun – bir askeri darbe ile dönemin başbakanı Sadık El Mehdi’yi devirmiş, yönetime el koymuştu!

El koyuş işte o el koyuş, o dönemden bugüne dek El Beşir Sudan’ı tek adam olarak yönetti. Tabi Erdoğan ve Milli Görüş’çü fanatik İslamcı çevresi için bu sadece ufak bir ayrıntıcıktı, hepsi bu. Zaten okumayla yazmayla arası olmayan AKP tabanı için böyle bilgiler fazla kaçardı. Kaldı ki, bilseler bile, tıpkı reisleri gibi, onlar da Müslüman ve İslamcı bir liderin nasıl iktidara geldiğiyle fazla ilgilenmezlerdi. Ne de olsa Müslüman ülkelerde İslami iktidar söz konusu olunca, demokratik kıstas ve standartlar önem taşımıyordu. İktidara gelene dek ağızlarından insan hakları, özgür seçimler, hukuk ve adalet falan düşmeyen İslamcılar, “tramvayın son durağına” geldiklerinde, yani iktidara çöktüklerinde, diğer dinlerden, dünya görüşlerinden, ideolojilerden ve kültürlerden olanların haklarını önemsemiyorlardı. Ve bunu İslami teolojiye dayandırarak, dar-ül İslam’da gayrı Müslimlerin hukuku ile meşrulaştırıyorlardı. Bu tartışmalar ortalama İslamcıyı çok rahatsız eder, fazla üstelediniz mi sizin “küresel Yahudi lobisi” dostu veya yerli ve milli olmayan bir “mankurt” olduğunuzu havlayarak kendilerini rahatlatırlar, tabanlarını daha da iyi konsolide ederlerdi.

Dolayısıyla, ezcümle, Sudan’ın askeri darbeyle meşru anayasal düzeni katleden general El Beşir’i bizim “reisi” ve onun sağlam endoktrinizasyondan geçerek robotlaşmış çevresini çok ırgalamadı. Onunla en samimi ve en stratejik ortak olmak şerefi böylece Türkiye Cumhuriyeti’ne nasip oldu. Ülkesinde tüm siyasi partileri kapatan, işçi sendikalarını lağveden, üst düzey asker ve polisleri vahşice infaz ettiren Beşir, Sünni-İslamcı referanslarla “müspet insan”, “kardeş”, hatta Batı’ya kahramanca kafa tutan bir lider olarak Türkiye kamuoyuna pompalandı, keskin kokulu ve vıcık-vıcık İslamcı bu retorik mütedeyyin kesimde oturdu. İşin enteresanı, 1990’da olağanüstü yetkiler almak ve kafasındaki Sudan’ı yerleştirebilmek için kendisine yapılan bir darbe girişimini bastırmıştı Beşir. Bir yerlerden tanıdık geldi mi? Neden şaşırıyorsunuz? İslamcıların birçok ortak noktası olduğu bir gerçek! Çoğunun şark kurnazı olduğu, hatta dahası İslami “ilm-i siyaset” okumalarını ortak kaynaklardan yaparak modern stratejilerine esin kaynağı bulduklarını literatür yazıyor zaten. Kim bilir, belki El Beşir çalışan bazı çalışkan İslamcılar bazı başka Müslüman ülkelerde de ondan esinlenerek bazı stratejiler geliştirmişlerdir, belli mi olur?

Sudan’da çakma da olsa bir parlamenter rejime geçildi, işler nasılsa kurgulanmıştı. Beşir olağanüstü yetkilerle donatılmış bir başkan oldu, riyaseti sarsılmasın diye tabi. Böylece seçim heyecanından kurtuldu. Artık yüzde yetmiş beşlerden aşağı inmeyen oy oranlarıyla meşru bir cumhurbaşkanı olarak ülkesini geleceğe taşıyabilirdi! Tabi bu gelecekte Darfur’lu garibanların yeri yoktu. Oradaki etnik topluluklar Beşir yönetimiyle ters düşünce olağanüstü hal ilan edildi. Dış güçlerin maşası olarak lanse edilen kabilelerin üzerine ordu sürüldü, ağır silahlar dâhil yapılan saldırılar sonucunda yüz binlerce sivil, kadın, çoluk-çocuk, yaşlı insan hayatını kaybetti. Bu bir soykırımdı. Dünya buna sessiz kalamazdı. Nitekim kalmadı da. 2008’de Uluslararası Ceza Mahkemesi, Ömer El Beşir’i soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçu suçlamalarıyla gıyabında yargıladı ve mahkûm etti. Bu nedenle El Beşir hiçbir yere seyahat edemez oldu. Bazı diktatörlükler ve terörist rejimler hariç kimse Beşir’i ülkesine almadı. Beşir zaten zeki adamdı, medeni demokratik ülkelere uçak biletlerini alsalar, üzerine para verseler yine gitmezdi. Türkiye NATO üyesi, AB katılım ortağı ve üye adayı, Avrupa Konseyi kurucusu bir ülke olarak El Beşir için önemli bir PR çalışması fırsatıydı. Erdoğan, İslamcılığının büyüsü ve hilafetiyle alakalı saplantılı hülyalarıyla beraber, darbeci El Beşir’i korudu-kolladı. Erdoğan’ın Moskova’daki ağabeyi Avrasya lideri Putin, Beşir’i koruyan asıl güçtü. Böylece Türkiye’deki derin yapı da Erdoğan’ın bu Avrasyacı, Batı karşıtı İslami reflekslerinden dolayı memnun oldu. El Beşir de tıpkı Ankara, Moskova, Tahran ve Pekin gibi anti-Batı koalisyonunun aranan bir simasıydı.

Şimdi o artık hapiste

Tıpkı Mursi gibi. Özellikle doğal kaynakları sınırlı, askeri güçleri sahip oldukları benzin kadar olan ülkelerin diktatörleşme heveslisi faşizan liderleri, Moskova’nın, Tahran’ın ve Pekin’in rejimlerinin (kelimenin birinci anlamıyla) yakıtının, ellerindeki fosil enerji kaynakları olduğunu son tahlilde analize dâhil edemiyor. Söyleyecek lafı bol, kaynakları sınırlı bu ülkelerde, tıpkı El Beşir gibi, mutlu günler bir gün bitiyor. O gün geldiğinde, kendi yarattıkları hukuksuzluğun kara deliğinde bir anda yitip gidiyorlar. Tıpkı kendi ışığını bile yutan ve bu nedenle simsiyah görünen kara delikler gibi, siyasetin kara deliği de kendi demokrasisini ve insan haklarını yutan rejimler gibi kendi kendisini yiyip bitiriyor. El Beşir kendi yaratıcısı olduğu sistemin bir kurbanı olacak. Yıllarca nefret kustuğu ve yok ettiği değerler için yalvaracak mı? Bilemiyorum. Onu o kadar iyi tanımıyorum. Acaba El Beşir’in arkadaşları bu soruya yanıt verebilir mi? Onlar biliyorlar mıdır, en azından merak ediyorlar mıdır, El Beşir bay başkan olmaktan tepetaklak edilerek askeri kodese tıkıldığında nasıl bir ruh hali içerisindedir diye? Onu şahsen tanıyan dostları ne mutlu ki bunu bizlerden daha iyi tahmin edebileceklerdir.

Diktatörler demokrasiyi bazı cephelerde yense de, sonunda su testisi hep su yolunda kırılıyor. İnsan hak ve özgürlükleri öyle bir sevda ki, baskı ve zulümden, yasaklardan ve işkenceden, acı ve ölümden her zaman daha fazla taraftar buluyor. Sudan hapishanelerindeki yüz binlerce düşünce suçlusu, bugün serbest bırakıldı! Tıpkı içeri alınmalarındaki gibi, serbest bırakılırlarken kimse “yargıç ve savcılara” sormadı. Bilirsiniz, bu tür rejimlerde yargı siyasetin köpeğidir derler. Sanırım bu bir masumları içeri alırken, bir de onları özgür bırakırken tescil ediliyor. Ve son. Hukukun olmadığı bir yerde iktidar devir teslimleri sonucunda emeklilik ya dört duvar arasında izbe ve nemli bir hapishane köşesinde, ya da evrende varılabilecek son noktada son buluyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Aslinda bizde tipki Sudan’daki gibi bizim çakma, haysiyetsiz, diktatör pisliğin gitmesini istiyoruz. Bu pisliklerin normal yolla gitmeyecekleri aşikardir. Seçimle gideceklerini de hiç sanmiyorum.

    Siyasal islamcilar zift gibiler. Bir yere yapişinca artik kalkmayacaklari aşikardir….

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin