Ekmek neden karneye bağlandı?

Yorum | Dr. Yüksel Nizamoğlu

Türkiye ekonomik olarak sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Hükümet bunu açıkça ifade etmese de sokağa yansıyan görüntülerden sıkıntıların boyutu çok rahat anlaşılıyor.

Son olarak iktidarın yıllar önceki uygulamalarına dönerek etten sonra tarım ürünlerinde de aracılığa soyunması, ekonominin geldiği noktanın tam bir göstergesi denilebilir. Depolara baskın yapılması, hallerin hedef alınması ve belediyelerin doğrudan satış yapması gibi savaş ve kıtlık yıllarının uygulamalarının geri gelmesi durumun ciddiyetini ortaya koyuyor.

Tanzim satışların başlaması ve ekranlarda gördüğümüz kuyruklar, bizim yaşımızdakilere 1970’li yılların sonlarında şahit olduğumuz benzin, tüp, şeker, gaz kuyruklarını hatırlatsa da yakın dönem tarihçilerine Tek Parti devrinin her şeyi kontrol etmeye çalışan ve ekonomik problemleri bu yolla çözmeyi tercih eden yaklaşımını çağrıştırıyor.

DEVLETÇİLİK MODELİ

Osmanlı Devleti son yıllarında üst üste büyük felaketler yaşadı ve Türkiye on bir yıllık bir savaş döneminin ardından kuruldu. Yeni devlet kapitülasyonlardan kurtulsa da önünde ekonomik olarak halletmesi gereken birçok problem bulunuyordu.

İlk yıllarda “karma ekonomik model” uygulanarak ve özellikle yabancıların elindeki işletmeler devletleştirilerek ekonomik gelişmelere zemin hazırlandı. Ancak 1929 Dünya Ekonomik Buhranı, ekonomiye büyük bir darbe vurunca “devletçilik” yeni model oldu ve devlet, ekonominin temel sürükleyicisi konumuna geldi.

1933-1938 arasındaki Birinci Ekonomik Beş Yıllık Plan başarıyla uygulansa da Avrupa’da esen savaş rüzgârları, Türkiye için ekonomik felaketi başlattı.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE TÜRKİYE

1939’da İkinci Dünya Savaşı başladığında “İkinci Adam” ve “Milli Şef” İsmet İnönü; “tek adam, tek parti” olarak ülkeyi yönetmekteydi. Devletle parti öylesine iç içe geçmişti ki İçişleri Bakanı aynı zamanda CHP’nin genel sekreterliğini yapmakta, valiler de partinin il başkanlığını yürütmekteydiler.

İnönü, akıllı bir stratejiyle Türkiye’yi savaş dışında tutarak ülkeyi savaşın yıkımından korumayı başardı. Ancak Türkiye savaşa girmese de önce Almanya sonra da Rusya tehlikesine karşı savunma harcamalarını artırmak zorunda kaldı.

Savaş esnasında hem büyük bir ordunun ihtiyaçlarının karşılanması hem de halkın aç bırakılmaması gerekiyordu. Hükümetin bulduğu çözüm, Merkez Bankası’na para bastırmak ve vergileri artırmak olduysa da bu durum enflasyonun yükselmesine yol açtı.

TEK PARTİ TEK EKONOMİ

Tek Parti yönetimiyle idare edilen Türkiye’de savaş ekonomisi de tek elden yönlendirildi. Aslında iktidarın önünde Birinci Dünya Savaşı gibi bir örnek bulunmaktaydı. O dönemde alınan tedbirlere rağmen karaborsa ve vagon ticareti nedeniyle “İttihatçı yandaşlar” servetlerine servet katarken halkın en temel ihtiyaçları bile karşılanamamıştı.

CHP yönetimi de çeşitli kanunlar çıkararak ekonomik sıkıntıları çözmeye çalıştı. 1942 yılında çıkarılan ve dünya kamuoyuna mal olan Varlık Vergisi ile zenginlerin ve özellikle de gayrimüslimlerin mallarına el konuldu.

İşte bu yılların önemli bir kanunu da “Milli Korunma Kanunu” oldu ve bu kanunla ülke içinde karaborsanın önüne geçilmesi ve halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması amaçlandı.

MİLLİ KORUNMA KANUNU

Harbin daha başında Türkiye’de karaborsa başlamış, özellikle dış basında halkın “sefalet derecesinde” yaşadığına dair haberler çıkmıştı. Türkiye’de sadece iki aylık kahve stokunun kaldığı, birçok fabrikanın kapandığı ve devam eden inşaatların durduğu belirtilse de Hükümet sözcüsü bunların doğru olmadığını, hiçbir ürünün vesikaya bağlanmadığını ve kimsenin malına el konulmadığını açıklayarak “pembe bir tablo” çiziyordu.

Hâlbuki ekonomik problemler ciddi boyutlara ulaşmıştı. Savunmaya ayrılan pay sürekli artıyor, enflasyon 1938 yılı fiyatları 100 olarak temel alındığında 1941’de % 175’e çıkıyordu. Ordunun beslenmesi ciddi bir probleme dönüşüyor, askerdeki erkeklerden dolayı toprakların işlenememesiyle buğday üretimi sürekli azalıyordu. Nitekim beş yıl içinde buğday üretimi yarı yarıya düşmüştü.

Parası olan az sayıdaki kitle stok yapmaya başlamış, karaborsacılık ve vurgun artmış, savaş nedeniyle ithalat yapılamaması sıkıntıları iyice artırmıştı.

Bütün bu sıkıntılar üzerine Refik Saydam Hükümeti, Milli Korunma Kanunu’nu TBMM’ye sevk etti. 18 Ocak 1940’da kabul edilen Milli Korunma Kanunu (MKK) Hükümete savaşa girme, kısmi ya da genel seferberlik gibi durumlarda olağanüstü yetkiler veriyordu.

Kanuna göre Hükümet fiyatları belirleme, ürünlere el koyma ve zorunlu çalışma koyma yetkilerini elde etmekteydi. Hükümet sonradan tarım alanının da bu kapsama dâhil edilmesiyle bütün ekonomiyi yönlendirme imkânına kavuştu. Kanuna uymayanlara para cezası, işyerini kapatma ve işyerinin teşhiri gibi yaptırımlar uygulanabilecekti.

Uygulamalar sonucunda verilen cezalar dönemin ulusal ve yerel basınından takip edilebilmektedir. Bu tedbirlere rağmen vurgunculuğun önüne geçilemeyecek, ekmek vesikaya bağlanacak, küçük üretici fakirleşirken İkinci Dünya Savaşı da “CHP zenginleri” denilen bir zümreyi ortaya çıkaracaktır.

TAZE EKMEK SATMAK YASAK

MKK sorunları çözmediğinden durum daha da kötüye gitti. Türk halkının en önemli yiyeceği olan ekmeğe önce çavdar, sonra da arpa karıştırılması da sorunu çözmedi.

Son çare olarak 1942 ocak ayında ekmek önce Ankara’da sonra da İstanbul’da karneye bağlandı, ekmeklerin bir gün sonra “bayat olarak ” satılması kararlaştırıldı ve undan ekmek ve makarna dışında bir şey yapılması yasaklandı.

Buna rağmen birçok yerde ekmeğin “çamur gibi” satılması önlenememiş, lokantalara ekmek verilmediğinden vatandaş lokantada yemek yerken ekmeğini yanında götürmüştür. Bir de “ekmek karnesi ticareti” gibi bir sorun ortaya çıkmıştır.

Kanuna uygun davranmayan kişilere cezalar verilmeye başlanmıştır. Örneğin Antalya’da iki fırıncı aynı gün çıkan ekmeği sattıklarından “taze ekmek satmak” suçuyla para ve mallarına el konulması cezasına çarptırılmışlardır.

Kanunun getirdiği bir uygulama da çiftçinin tohumluk ve kendi ihtiyacı dışındaki ürününün devlet tarafından satın alınmasıdır. Bu uygulamayla ürünler değerinin çok altında satın alındığından küçük üretici büyük mağduriyetler yaşamış ve köylüde CHP’ye karşı büyük bir tepki oluşmuştur. Büyük üreticilerse CHP’ye yakınlığın etkisiyle ürünlerini vurgunculara satarak daha da zenginleşmişlerdir.

Uygulamada Hükümetin sadece temel gıda maddelerine değil ot, saman, çavdara bile Bakanlar Kurulu’nun gizli kararları çerçevesinde el koyduğu görülmektedir.

Hükümet fiyatlara doğrudan müdahale edince bu sefer de ciddi bir kalite sorunu yaşandığı ve işlemeyen saatler, kesmeyen jiletlerle ilgili şikâyetlerin yer aldığı görülmektedir.

Benzinde yaşanan sıkıntılar nedeniyle taksiler için tek çift plaka uygulanmaya başlanmış ve benzine aylık sınırlama getirilmişti. Benzin yokluğundan bazen otobüs seferleri iptal edilmiş, birçok ilaç sadece karaborsada bulunur hale gelmiştir.

ÇÖZÜM OLUR MU?

Sonuçta büyük tüccar ve büyük toprak sahipleri daha da zenginleşmiş, polisiye önlemler bir işe yaramadığı gibi hırsızlık, karaborsa ve vurgunlar artmış, halkın temel maddelere ulaşımı bile problemli hale gelmiştir.

Dönemin hatıralarında insanların kıtlık gerekçesiyle çividen bir avuç şekere kadar her şeyi stoklamaya başladıkları, her şeye müdahale eden uygulamalar sonucunda zaten kıt olan malların piyasadan tamamen çekildiği anlaşılmaktadır.

Bu dönemde yaşananlar, üretimi artıracak tedbirlerle küçük üreticiyi ve köylüyü desteklemek yerine devletin iktisadi hayatın her alanına müdahaleci yaklaşımının olumlu bir sonuç vermediğini göstermektedir.

Nitekim savaşa girmeyen Türkiye, “müdahaleci yöntemler ve vurgunculuk nedeniyle” İkinci Dünya Savaşı’nda % 365 enflasyonla dünyada enflasyonun en fazla olduğu ülke olmuştur.

Son olarak şunu hatırlatalım. CHP’nin “devletçi” politikalarını eleştirerek iktidara gelen Adnan Menderes iktidarı da ekonomik krizle baş edemeyince MKK’yı biraz revize ile yeniden uygulamaya koymuş, karaborsaya son vermek için ağır cezalara başvurmuş ancak hiçbir tedbir çözüm olmayınca büyük bir devalüasyon sonrasında IMF ile anlaşmak zorunda kalmıştır.

Kaynakça: İ. M. Öztürk, “İkinci Dünya Savaşı Türkiye’sinde Olağanüstü Kararlar: Milli Korunma Kanunu ve Varlık Vergisi”, TAD, 2013; B. Duru, “1941: Kıtlık Yılında Milli Korunma Kanunu Uygulamaları”, Açıklamalı Zaman Dizini, Ankara, 2009; A. Özbil, Türkiye’de Savaş Ekonomisi Olarak Milli Korunma Kanunu, İÜ AİİT Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul, 2015.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin