Ege Adaları, Lozan’da mı kaybedildi?

Yorum | Dr. Serdar Efeoğlu

Türkiye’de en sık gündeme gelen konulardan birisi de Ege Adaları. Bazen ismini hiç duymadığımız bir adanın Yunanlılar tarafından işgal edildiğine dair bir haberle, bazen de Türkiye’ye çok yakın mesafedeki bir adanın nasıl Yunanlıların elinde olduğuna dair yorumlarla Türk kamuoyu adaları tartışmaya başlıyor.

Gündemin çok sık değiştiği Türkiye’de bu konular da çabucak unutuluyor. Ancak toplumu sürekli gerilimde tutmak isteyen politikacılar gündem sıkıntısı çektiklerinde hemen akıllarına Ege Adaları geliyor. Fatura Lozan’a ve bu adaları almayı başaramayan Türk Heyeti başkanı İsmet Paşa’ya kesiliyor.

 

EGE ADALARININ FETHİ

214.000 kilometre kare bir alana sahip olan Ege Denizi’nde yer alan 1.800 civarında irili ufaklı adadan sadece yirmi dört tanesinin yüzölçümü yüz kilometrekareden büyüktür.

Ege Adalarının Türk egemenliğine girme süreci Fatih devrinde başlamış ve Taşoz, Semadirek, Limni, Gökçeada, Bozcaada, Midilli, Eğriboz, Şeytan Adaları ve Sisam bu dönemde fethedilmişti.

İkinci büyük fetihler Kanuni devrinde gerçekleşmiş, 1566’ya kadar Rodos, Menteşe Adaları, Kiklad Adalarının tamamı ve Sakız alınmıştı. 1669’da Girit’in ve 1718’de İstendil’in fethiyle Ege Adalarının tamamı Türk egemenliğine girmişti. Ege Adalarındaki Osmanlı hâkimiyeti bu şekilde 1830’a kadar devam etti.

 

YUNANİSTAN’IN KURULUŞU   

Osmanlı Devleti, 1829 yılındaki Edirne Antlaşmasıyla Yunan devletinin kurulmasını kabul etti. Yunanistan’a Mora ve Attika yarımadalarıyla beraber Eğriboz, Şeytan Adaları ve Kiklad Adaları bırakıldı. Diğer Ege Adalarında ise Osmanlı egemenliği devam etti.

İtalya’nın 1911’de Trablusgarp’a saldırmasıyla Ege’de de mücadeleler yaşandı. Libya’da ilerleyemeyen İtalyanlar Osmanlı Devleti’ni barışa zorlamak için 1912’de önce Sisam’ı ardından Menteşe adalarını işgal ettiler.

Bu sırada Balkan Harbi başladığından Osmanlı Devleti, İtalyanlarla Ouchy (Uşi) Antlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı. Bu antlaşmayla Trablusgarp ve Bingazi İtalyanlara bırakılıyor, İtalya da işgal ettiği adalardan çekilmeyi kabul ediyordu.

Ancak İtalyanlar adaların Yunanlıların eline geçeceği bahanesiyle antlaşmaya uymadılar. Osmanlı Devleti de Balkan Harbinden dolayı sorunun çözümünü savaş sonrasına bıraktı.

BALKAN HARBİ’NDE ADALAR

Balkan Harbiyle birlikte Ege Denizi’ndeki adalara hâkim olmak isteyen Yunanistan’la Ege’de savaş başladı. Osmanlı donanması, Yunanlıların üstün donanması karşısında Rauf Bey’in (Orbay) kumandasındaki Hamidiye kruvazörüyle başarılar kazansa da işgallere engel olamadı.

Yunanlılar Ekim 1912’de Limni, Taşoz ve Gökçeada’yı; Kasım ayında da Semadirek ve Bozcaada’yı ele geçirerek Trakya ve Boğazönü’ndeki adalara hâkim oldular. Ardından Saruhan Adalarını ele geçirdiler.

3 Aralık 1912’deki Çatalca Ateşkesi sonrasında yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmadı. Yunanistan ateşkese rağmen işgallere devam ederek Mart ayında Meis ve Sisam’ı ele geçirdi.

30 Mayıs 1913’deki Londra Antlaşması savaşı sona erdirdi ve Osmanlı Devleti, Girit’te Yunan egemenliğini tanıdı. Ege Adalarının durumuna ise büyük devletlerin yani İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan, Rusya ve İtalya’nın karar vermesi kabul edildi.

Altı büyük devlet 1914’de Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları haricindeki adaları Yunanistan’a bırakan bir karar aldılar. Osmanlı Devleti iade edilen adalarla ilgili kararı kabul ettiyse de diğer adaların Yunanlılara bırakılmasına karşı çıktı. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla adaları geri alma imkânı kalmadı.

 

LOZAN’DA ADALAR

Birinci Dünya Savaşı’nda yenilen Osmanlı Devleti 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması’nı imzalayarak Ege Adaları üzerindeki egemenlik haklarından tamamen vazgeçti. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması sonucunda Sevr’in yürürlüğe girmemesiyle 20 Kasım 1922’den 24 Temmuz 1923’e kadar devam eden Lozan Barış Konferansı’nda Ege Adaları da gündem oldu.

Adaların görüşüldüğü oturumda İngiltere, Fransa, İtalya, Romanya, ABD, Japonya, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı ve Yunanistan temsilcileriyle Türk heyeti yer aldı. İsmet Paşa Anadolu’nun bir parçası olan adaların Türkiye’ye verilmesinin bir zorunluluk olduğunu söyleyerek Gökçeada, Bozcaada ve Semadirek’in mutlaka iade edilmesini, Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikerya adalarının da güvenlik yönüyle Türkiye’ye verilmesini talep etti.

Yunan temsilci Venizelos ise adalarda nüfusun çoğunluğunu Rumların oluşturduğunu; Rodos, İstanköy ve Bozcaada hariç Türk nüfus olmadığını ileri sürerek adaların Yunanistan’da kalması gerektiğini ifade etti.

İngiliz temsilci Lord Curzon da Osmanlı Devleti’nin adaların geleceğini Büyük Devletlere bıraktığını ve bu devletlerin de İtalya’ya verilenler hariç diğer adalarda Yunan egemenliğini kabul ettiğini ifade etti.

Türk tarafının bir teklifi de Gökçeada, Bozcaada ve Semadirek dışındaki adalarda özel bir rejim kurulması olduysa da bu teklif kabul görmedi. Türk heyeti ayrıca Türkiye’ye yakın adalar eğer Yunanistan’da kalacaksa bu adaların askerden arındırılmasını teklif etti.

İtilaf devletleri 30 Ocak 1923’de Gökçeada ve Bozcaada’yı Türkiye’ye bırakan, diğer adaları ise Yunanistan’a veren, fakat bazılarında asker bulundurmayı yasaklayan bir teklifte bulundular. Türk tarafı bu teklifi reddetti.

Adaların durumu Lozan’ın ikinci devresinde belirlendi. Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan adaları Türkiye’ye, Doğu Akdeniz adaları ve Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya Yunanistan’a verildi.

Asya kıyısından üç milden daha az mesafede bulunan diğer adalar da Türk egemenliğinde kalacaktı. Ayrıca Yunanistan’a devredilen adalardan Türkiye’ye çok yakın olan Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya adaları askeri amaçla kullanılamayacaktı.

Antlaşmada sadece adalara yer verilmiş, daha küçük adacık ve kayalıklarla ilgili hükümler yer almamıştı. Ayrıca Gökçeada ve Bozcaada’da yaşayan Rumların haklarıyla ilgili olarak da Türkiye’nin sorumlulukları belirlendi.

Türkiye, On iki Ada’nın ve ilave olarak Meis’in İtalyanlara ait olduğunu Lozan’da onayladı. Bu bölgedeki kayalıklar ise İtalya’ya devredilmediğinden Türkiye’de kaldı.

 

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE ADALAR

İkinci Dünya Savaşı’nda adalarla ilgili çeşitli pazarlıklar yapıldı. İtalyanların Yunanistan’ı işgalinde büyük bir direnişle karşılaşmaları üzerine Almanlar Ege Adalarını işgal ettiler. Almanlar da Sovyetlere saldırmadan önce Türkiye’nin tarafsızlığını sağlamak için bazı adaların Türkiye’ye verilebileceğini açıkladılar. Aynı dönemde Stalin de bazı adaların ve On iki Ada’nın Türkiye’ye verilebileceğini söyledi.

Savaşın son yılında ise Mihver devletlerinin yenilmesiyle Rodos ve On iki Ada, Türk tarafının tarafsızlık politikasının da bir sonucu olarak fiilen Yunanlıların eline geçti. Türk basınında bu adaların Türkiye’ye bırakılmasına dair birkaç yazı çıktıysa da resmi çevrelerde sessizlik yaşandı. 10 Şubat 1947 tarihli Paris Antlaşması ile de yirmi bir devletin onayıyla bu adaların tamamı Yunanistan’a verildi.

1970’lerde Demirel hükümetlerinin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, Bakanlık arşivi kayıtlarına göre Türkiye’nin İngiltere aracılığıyla konferansa önce katılımcı, ardından gözlemci olarak davet edilmesine rağmen olumlu cevap verilmediğini iddia etti.

Dönemin Dışişleri Bakanlığı bürokratlarından Feridun Cemal Erkin ise bu iddiaya 1976 ve 1982’de bir gazetedeki yazı ve hatıralarında cevap vererek Türkiye’nin kesinlikle konferansa davet edilmediğini yazdı.

 

PROVOKE YERİNE

Ege Adaları ilk defa Yunanistan’ın kurulmasıyla elden çıkmaya başlamış, Trablusgarp ve Balkan Savaşlarıyla bu kayıplar devam etmiştir. Sevr’de Osmanlı Devleti’nin Ege Adalarından tamamen vazgeçtiği dikkate alındığında Lozan’da en azından Tavşan Adaları, İmroz ve Bozcaada Türkiye’de kalmıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonunda 1912’den bu yana İtalyanların elinde bulunan On iki Ada’nın Yunanlılara verildiği göz önüne alındığında Lozan’a taraf devletlerin Ege Denizi’nde Türkiye lehine bir düzenlemeye onay vermeyecekleri açıktır.

Bu şartlarda Türkiye’nin Ege’de uluslararası antlaşmalardan doğan haklarını sonuna kadar savunması temel amaç olmalıdır. Özellikle Lozan’da üç mil olarak belirlenen sınır ve askerden arındırılan adalar konusunun ısrarla takibi şarttır. Çünkü bunlar, Lozan’a iştirak eden devletlerin onayı ile yapılmış düzenlemelerdir.

Bu şartlarda Türk ve Yunan taraflarının yanlış bilgilerle kendi halklarını provoke etmekten vazgeçmeleri ve anlamsız gerginliklerden kaçınmaları, iki taraf için de temel strateji olmalıdır.

 

Kaynaklar: F. İnce, “Lozan Barış Antlaşması ve Ege Adaları”, AÜ Atatürk Yolu Dergisi, S. 53, 2013; N. Hayta, 2. Dünya Savaşı Yıllarında Ege Adaları Sorunu”, ATAM Dergisi, S. XII.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin