YAZI DİZİSİ | AHMET DÖNMEZ
Bu, milli bir dava mı?
Türkiye mi yargılanıyor?
Sanık sandalyesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti mi oturuyor?
Yoksa Türkiye’yi suça bulaştıran bir çıkar örgütü mü?
Bu sorulara verilecek cevaplardan biri de Türkiye ile benzer durumda olan diğer ülkelerin tavırlarında gizli.
Öyle ya, ambargo altındaki İran’la ticaret yapan tek ülke Türkiye değil.
Reza’nın kara para transfer ettiği tek ülke de Türkiye değil.
Peki diğer ülkeler nasıl pozisyon almış, meseleye nasıl yaklaşmış?
“Bu bizim milli meselemiz. Amerika karışamaz. Kiminle ticaret yapacağımıza biz karar veririz. Suç da olsa biz ambargoyu deleriz, kimseye de hesap vermeyiz” mi demiş?
Bakalım.
Söz konusu ticarette Türkiye dışında adı geçen belli başlı ülkeler şunlar: Çin, Hindistan, Güney Kore ve Japonya. Bunlar aynı zamanda İran’ın en büyük petrol müşterileri.
Bunlara bir de Reza Zarrab’ın bir dönem kara para transfer ettiği Rusya’yı ekleyelim.
G.Kore ve Japonya’yı bir kenara bırakırsak diğer 3 ülke, ABD’ye karşı alternatif güç merkezinin en önemli ülkeleri. Bunlara bir de olayın merkezindeki İran’ı eklersek fotoğraf tamamlanmış olur. Haliyle bu ülkelerin ABD’ye karşı, ambargo altındaki ‘müttefikleri’ İran’ı desteklemeleri, uluslararası sıklet mücadelesinin tabiatına uygun olurdu.
Nitekim İran’la da petrol ve doğalgaz ticaretini yapmışlar. Fakat zaten sorun burada değil. Asıl yasak kapsamında olan petrol ve doğalgaz almak değil, bu ticaretin karşılığını para cinsinden yapmak. Sebebi de İran’ın nükleer silah üretme kapasitesini daraltmaktı. En azından finanse etmemekti. Bunun için de İran’a para yerine gıda, ilaç ve bazı endüstriyel ürünlerin gönderilmesi öngörülüyordu.
İran, petrol satışı sonrası bu paraların dönmesini garanti altına almak için ilgili ülkelere yüzde 5 komisyon bırakıyordu. Babek Zencani ve Reza Zarrab gibi ambargo tüccarları da komisyon karşılığı bu paraları değişik yöntemlerle o ülkelerden çıkarıp İran’a döndürüyordu.
ÇİN REZA’YA İZİN VERMEDİ
Şimdi bu ülkelere tek tek bakacak olursak;
Mesela Çin ne yapmış?
Çin, Rusya ile birlikte BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yaptırımları desteklemiş bir ülke. Fakat zaman zaman bazı dev Çin firmaları ambargoyu delmekten dolayı suçlu bulundu. Mesela teknoloji firması ZTE, 1.2 milyar dolar cezaya çarptırıldı.
En büyük ikinci ekonomi olan Çin, aynı zamanda dünyanın en büyük petrol ithalatçısı konumunda. Enerjiye doymak bilmeyen bir talebi var. Günlük petrol ihtiyacı, 10 milyon varilin üzerinde. Kendi üretimi ise 5 milyon civarında. Yani her gün 6 milyon varilden fazla petrole ihtiyacı var. Bu ihtiyaca en fazla cevap veren ülkelerden biri İran.
Fakat Çin’in en büyük ticaret partnerlerinden ABD’yi karşısına almamak için bu yaptırımlara dikkat ettiği de biliniyor. Eylül 2017 tarihli haberlere göre Çin, ABD yaptırımlarından etkilenmemek için, petrol alırken dolar yerine altına çevrilebilir Yuan kontratları kullanma kararı almış.
New York’taki Hakan Atilla / Zarrab davasında da Çin’in yaptırımlara karşı nasıl bir tavır takındığının ipuçları var. Reza Zarrab, New York’taki duruşmalarda 17 Aralık fezlekesindeki bilgileri teyit eden itiraflarda bulundu. Buna göre Zarrab, Çin’deki İran paralarını da çeşitli paravan şirketlerin hesaplarında tutuyordu. Bu işle bizzat yakın adamı Rüçhan Bayar ilgileniyordu. Bu paralar Çin’den Türkiye’deki Halkbank hesaplarına aktarılıyor, oradan da Reza’nın Arap Türk bankasındaki hesaplarına TL olarak havale ediliyordu. Zarrab bu paraları çekip altın alıyor ve Dubai’ye ihraç ediyordu. Oradan da altın veya nakit olarak İran’a sokuluyordu.
Çin bankaları bu işlemler için Zarrab’a zorluk çıkardığında dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler devreye girerek referans mektubu yazıyor ve buna karşılık Zarrab’dan 100 bin dolar rüşvet alıyordu. İşte bu esnada Rüçhan Bayar keyifle Reza’ya, “Abi bu gidişle kabinenin yarısı bize kefil olacak” diyordu.
Fakat Çin’deki saadet çok uzun sürmeyecekti. Çin, Zarrab’ın kurduğu sistemin ABD yaptırımlarını delme amaçlı olduğunu anlar anlamaz bu işlemleri durduracaktı. Zarrab, New York’taki duruşmada bunu şöyle anlattı: “Biz benzer bir operasyonu Çin’de de yapmak istedik ve orada bir şirket açtık. Fakat Çin’deki bankalar bunun İran’la olduğunu anladıkları için hemen işlemi kapattılar. Çin’deki ING Hong ve Muhai Bank’ta hesap açmıştık. Birkaç ay Türkiye’de kurduğumuz sistemi sürdürdük. Ancak bankalar bu ticaretin İran’la olduğunu anlar anlamaz işlemi durdurdular.”
O zaman burada durup bazı sorular soralım:
Çin, en büyük enerji müşterisi olmasına rağmen neden yaptırımları delme konusunda dikkatli davrandı da Türkiye bu hassasiyeti göstermedi?
Çin neden “Bana ne Amerika’dan, ben komşumla ticaretime bakarım” demedi de Zarrab’ın sistemini reddetti?
AKP hükümeti neyine güvenerek Çin’in bile kapıları kapattığı Zarrab’ın önüne yattı?
Öyleyse bu Türkiye’nin davası mı yoksa Zarrab’a kefil olanların mı?
Bu milli bir dava mı yoksa AK-hırsızların şahsi davası mı?
HİNDİSTAN, TÜRKİYE’Yİ MAŞA YAPTI
Gelelim Hindistan’a…
Zarrab, benzer bir sistemi Hindistan’a da kurmak istemiş ama bu ülke de kabul etmemişti. Onun yerine sistem yine Türkiye’deki Halkbank üzerine kurulmuştu. Reza’nın ABD’deki mahkemede anlattığı göre sistem şöyle işliyordu:
İlk olarak Hindistan’daki petrol alıcısı kurum Halkbank’ta bir hesap açıyor. Parayı bu hesaba yatırıyor. Buradan yine Zarrab’ın Arap Türk bankasındaki TL hesabına aktarılıyor. Reza bu paraları çekip yine altın olarak çıkarıyor ve İran’a ulaştırıyor. Ya da İran’ın yapacağı ticaretlerde kullanılıyor.
Yani burada Halkbank, Hindistan ve İran’ın çıkarları için suça bulaştırılıyordu. Suç nerede peki? Şurada: Halkbank’a gelen dolar, Amerika’nın takibinden kaçırılmak için Arap Türk bankasındaki TL hesabına aktarılıyor. Buradan da altın olarak çıkarılıp İran’a ulaştırılıyor. Böylece hem ambargo deliniyor hem de ABD bankacılık sistemi dolandırılıyor.
ABD bankacılık sistemini dolandırmak ne demek? ABD, doların sahibi olarak dünya üzerindeki her türlü transfer hareketlerini takip ediyor. Usulsüz bir dolaşımı cezalandırıyor. Bunun takibini, kendi muhabir bankaları üzerinden yapıyor. Dünyanın her yerinde bir şubeden bir başka şubeye yapılan dolar transferi, önce ABD’deki muhabir bankaya gidiyor, orada kayda girdikten sonra diğer alıcı hesaba aktarılıyor. Bu temel kuralı bütün bankalar ve dolar hesabı sahipleri baştan kabul ediyor. Cezaya da baştan razı oluyor. İşte Reza’nın Halkbank üzerinden yaptığı dolandırıcılık bu.
Zarrab, Amerika’daki davada dönemin Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın bu sistemi onayladığını ama “Basına sızarsa hemen iptal ederim” dediğini aktardı.
Burada yine bazı sorular soralım:
Hindistan kendi milli menfaatlerini düşünerek ambargoyu doğrudan delmezken Türkiye neden bu suça alet oluyor?
Hindistan’ın milli mesele yaptığı bir ihlali, AKP hükümeti neden önemsemiyor?
Yapılan işlem usulsüz değilse Süleyman Aslan neden “Basına sızarsa iptal ederim” diyor?
Türkiye, Hindistan’ın oyuncağı mı? Maşası mı?
Bu Zarrab davası için ‘milli mesele’ diyenler, neden Türkiye’nin Hindistan ve İran’ın taşeronu haline getirilmiş olmasını ‘milli’ bir mesele olarak görmüyor?
Hani halk arasında bir söz var ya: “Bu alemin enayisi sen misin?”
GÜNEY KORE KENDİ ÜRETİCİSİNE KAZANDIRDI
Gelelim Güney Kore’ye…
Belki de en çarpıcı olanı bu. Dün t24.com.tr de hatırlattı. CHP’nin TBMM 17 Aralık Araştırma Komisyonu’na verdiği bir rapor vardı. Bu raporda G. Kore’nin ambargoya karşı tavrı de yer alıyordu.
Daha önce de değinmiştim. Türkiye, İran’dan aldığı petrol ve doğalgazın karşılığını gıda ve ilaç olarak ödeyebilirdi. ABD, bunu ambargo kapsamında tutmuyordu. Hatta Türkiye’ye böyle bir imtiyaz getirmiş, “İstersen ödemeyi ülkenden gıda ve ilaç ihraç ederek yapabilirsin” demişti. Buna rağmen AKP yönetimi ne yapmıştı? Reza Zarrab’la beraber Dubai üzerinden hayali gıda ticareti yaparak İran’ın paralarını taşımışlardı. Halkbank’a sahte gıda ticareti faturaları ibraz etmişler ve yapılmamış ticareti sanki yapılmış gibi göstererek İran’ın paralarını transfer etmişlerdi.
Halbuki Türk şirketlerinin ürünlerini İran’a satabilir, böylece hem kendi üreticisine kazandırır hem de ekonomisini canlandırabilirdi. Bunun yerine İran menfaatlerine olarak parayı nakit veya altın olarak taşımayı seçtiler. Hem de Halkbank’ı suça bulaştırarak! Hayali ihracat yaparak! Ne için? Rüşvet karşılığı!
G.Kore ise kurallara uygun olarak ödemelerini gıda takası üzerinden yaptı. Kendi bankasında bulunan İran Merkez Bankası hesabına petrolün parasını kendi para birimi Won olarak yatırdı. Bu paranın İran’a transferi ile ilgilenmedi. “Bu İran’ın kendi problemi. Ben ödemeyi yaptım. İran nasıl çıkarırsa çıkarsın” dedi. İran bu durumda ne yaptı? G. Kore bankasında bulunan parası miktarınca gıda, ilaç veya endüstriyel ürün almak zorunda kaldı. Böylece G. Kore ambargoyu fırsata çevirerek hem reel bir ticaret yapmış hem de kendi şirketlerine kazandırmış oldu.
Yine burada da bazı sorular soralım:
G.Kore kendi menfaatlerini düşünürken Türkiye neden düşünmedi?
G.Kore kendi yerli ve milli sanayiine kazandırırken Türkiye neden kendi üreticisi yerine Reza’ya kazandırdı?
Şimdi bu dava yerli ve milli bir dava mı? Yoksa tam tersine kendi ülkesine kazık atan, kendi tarım, gıda ve ilaç endüstrisini kazançtan mahrum eden, buna karşılık İran’ın çıkarlarına hizmet eden bir iktidarın şahsi davası mı? Üstelik bütün bunları ne için yapıyor? Rüşvet karşılığı!
RUSYA, REZA’NIN ADAMLARINA CEZA KESTİ
Son olarak Rusya’ya bakalım:
Reza Zarrab, 2008 ile 2011 arasında 3 yıl boyunca Rusya’ya kara para taşıdı. 17 Aralık fezlekesine göre amaç; Rusya’daki bankaların sıcak para ihtiyacını karşılamaktı. Uluslararası bankacılık sistemine takılmayacak şekilde kuryelerle Rusya’ya para taşınıyordu.
Sistem şöyle işliyordu: Zarrab’ın adamları adına kurulmuş 10 paravan şirketin çeşitli bankalarda açılmış hesapları vardı. Sanki bir ticaret karşılığı imiş gibi bu hesaplara yurtdışından paralar geliyordu. Bu paralar bankadan çekilip bavullarla uçakla Rusya’ya götürülüyordu. Rusya’da da işbirliği yaptıkları bazı simsarlar vardı. Onlar da bu paraları Rus bankalarına yatırıyordu. Burada hem Rus simsarlar hem de Reza binde 2 ila binde 5 arasında komisyonlar alıyordu. Burada da sahte evraklar kullanılıyor ve muhasebe hileleri ile hesaplar örtülüyordu.
Bu kara para ticareti ilk kez Aralık 2010’da yakayı ele verdi. 14 Aralık 2010 tarihinde Reza’nın kuryeleri Moskova Vnokovo Havalimanı’nda paralarla yakalandı. 4 kuryenin bavullarında toplam 14.5 milyon dolar ve 4 milyon euro çıktı. Rus gümrük muhafaza yetkilileri, kaçakçılık suçlamasıyla bu kuryeleri gözaltına aldı. Ayrıca Türkiye’ye yazı yazarak bu olayın soruşturulmasını istedi.
17 Aralık soruşturmasına giden olaylardan biri de buydu. Yapılan incelemeler neticesinde Reza Zarrab ismine ulaşıldı ve Türkiye’deki soruşturmanın gerekçelerinden birini bu oluşturdu.
Rusya da kendi ceza kanununun 188. Maddesine göre kaçakçılık işlemi yaptı ve soruşturma başlattı.
Bu noktada bir kez daha bazı soruları yöneltme ihtiyacı doğuyor.
Rusya, kendi yakaladığı bu kara para trafiğine işlem yapıyor da Türkiye neden Zarrab’ın bütün suçlarının üzerini örtüyor? Hem de Rusya’da yakalanan paranın yüzlerce katı Türkiye’de döndürüldüğü halde… Elbette cevap, Reza’dan alınan rüşvetlerde gizli.
Peki, bunun neresi milli bir dava oluyor?
Neden Erdoğan ve kurmayları, “Bu Türkiye’ye darbedir. Türkiye’ye operasyon yapılıyor. Hedef Türkiye” diyor.
Hedef Türkiye falan değil.
Bu sadece bir yutturmaca. Bir istismar. Bir sömürü.
Türk halkının gözünü bağlamak için üretilmiş koca bir yalan.
Tamamen rüşvet karşılığı kendi milli menfaatlerini İran’a ve onun çıkarları doğrultusunda çalışan bir kara para tüccarına peşkeş çeken bir iktidar söz konusu.
Suç işleyen cezasını çeker.
Suçu Türkiye işlemedi. Bazı aç gözlü muhteris yöneticiler işledi.
Tam tersine Türkiye, kendi iktidarınca mağdur edildi. Türk devleti ve milleti bu suçların mağdurudur. En başta hesap sorması gereken de Türk halkıdır.
Ya Hocam,
Mağdur dediğiniz halkın gözünde şu anlattıklarınızın hiçbir önemi yok. Adam anasını bile bunların önüne yatırıyor, yapılan hertürlü pislikten gurur duyuyor, siz hesap sorması gereken türk halkı diyirsunuz. Diğer tarafta 17-25 aralik meselesinin gercek olduğunu anlatan çoktan zihinsel saplantılı sol kesimse, hala olayi araştıran ortaya çıkaran polise ve savcıya ballandırarak F..Ö demeye devam ediyor. Yani herkes halinden mutlu ve mesut. Şimdi soruyorum, hangi duyarli halk!!!! Hesap soracak??
Gerçekten de halktan ümidi kesecek kadar sorunlu bir durumdayız. Doğrusu ümidimiz, duamız Allah’tan gelecek olağan ya da olağanüstü bir kurtuluş. Ama detayları bilmiyoruz. Bir ümit diye yollar arıyoruz…