Cemaate yapılan polislik değil, haydutluk! (2)

YORUM | OSMAN ERTÜRK

Geçen hafta Cemaat yargılamaları ile Ergenekon yargılamalarını karşılaştırmış aradaki muazzam farkı örneklendirmeye başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Ülkemizde cemaate yapılan benzeri görülmemiş zulüm ve toplumsal linci, hafife alıp görmezden gelmeye çalışanlar, geçmişte polisin yaptıklarını da eleştiriyorlar. Muhatap olan müvekkilim polislerin büyük çoğunluğu cezaevinde olduğu için ortalığı boş bulup, atıp tutuyorlar. Bu yazımızda Ergenekon dosyalarında çalışan polislerin aslında çıkardıkları işin muazzam bir polislik başarısı olduğu, eğer bir karşılaştırma yapılacaksa, tek rakibinin 17/25 Aralık dosyaları olduğu söylenebilir. Her iki büyük hizmetin tanımını, İstanbul Organize Suçlar Şube eski Müdürü Nazmi Ardıç şöyle yapmıştı: “Bu operasyonlar, devlet imkânları ile yetişmiş, şimdiye kadar devletine ihanet etme bir yana, devletin çayına bile tenezzül edip el uzatmamış, devletin asli organları tarafından yapılmıştır. Bunlar devletin vicdanının operasyonudur.”  

Hukuka uygun gözaltı, usulüne uygun iddianame hazırlanması, gözaltı halinde insana yakışır muamele, bir lütuf değil aslında olması gerekendir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, tarihinde bu münasip tavrı hiçbir zaman gösterememiş, yine bu ülke, polislikte en insani muamele dönemini belki de parlak çağını ismi cemaatle anılan polisler zamanında yaşamıştır. Günümüzde, Avrupa Birliği üyeliği diye yıllardır çabalayan bir devletin, hâlihazırda cemaate yaptığı kadar çukur bir seviye görülmedi. Tüyler ürperten hadiseler her gün onlarca örneği ile gözümüzün önünde arz-ı endam etmekte. Bu yazının yazıldığı saatlerde Ankara Emniyeti, dışişleri bürokratlarına yapılan kötü muamele ile tekrar görünür olup, işkencenin merkez üssü olma iddiasını pekiştirip cümle âleme duyurmaktaydı.

Bu anlattığımız polislik usulünü, örneklerle delillendirip karşılaştırırsak, söylediklerimizin farazi olmadığı görülecektir. Mesela, Ergenekon’da gözaltına alınan paşaların hepsi şube müdürlerinin odalarında ifade verdiler. Gözaltı süresi uzayınca, müdürlerin dinlenme odasında çekyatlarda istirahat ettiler. Muameleye bakar mısınız? Bugün böyle bir imkân hangi cemaat mensubuna sağlanmıştır? Hele, Çetin Doğan’ın her odaya girdiğinde ifade alan memurun ayağa kalkması şubede hemen duyulan bir anekdot olmuştu. Muhataplara gösterilen saygıya dikkatinizi çekmek isterim. Günümüzde ise üç kişinin kalacağı yerde on-on beş kişiyi gözaltında tutan bir zihniyet, insanların en hayati ihtiyaçlarını gidermeyen, ilaçlarını dahi vermeyenler polislik yapılıyor. Aradaki dağlar gibi farkı görmemek mümkün mü?

Adı cemaatle anılan polislerin bir Ergenekon sanığına kelepçe taktığı görülmüş müdür? Yalnızca bir örnek gösterilebilir mi? Fakat bu polislere bir sahur vakti yapılan intikam operasyonunda gösterilen kötü muamele ve kelepçe takılmasını nasıl ifade etmek gerekir? En azılı suçlulara, kaçma şüphesi olanlara takılan kelepçe milyonda bir mevzu bahis olurken, günümüzde cemaat mensubu diye gözaltına alınanlara, hamilelere, lohusa kadınlara ilk iş olarak kelepçe takılmaktadır. Çukurluk bu değil de nedir acaba?

Yine, o dönemde insan onurunu inciten bir davranış görülmüş değil. Bir tane Ergenekon şüphelisi çıkıp da “Bana kötü muamelede bulunuldu” dememiştir. Diyemez. Çünkü örneği yok böyle kötü bir davranışın. Şunu açıkça söylemek gerekir ki; 1990’ların işkenceci polis imajını kıran polisler, şu an içerde olan, vatanın namusunu kurtaran polislerdir. Onlar hakkında atıp tutanlar, kötü niyetli zavallılardır.

Başka bir örnek de Teğmen Mehmet Ali Çelebi ile ilgili. Şu an CHP milletvekili olan Çelebi’nin telefon rehberinde yapılan yanlışlığı polis fark edince, yine kendisi savcıya bildirerek bu yanlışlığı düzeltmiştir. Polisin şüpheli olan kişi ile alıp veremediği olmaz. Olamaz. Düşmanı değildir o insan! Eğer bir yanlış yaptığında, bunu fark edince kabul edip düzeltmek bir erdem değil midir? Mehmet Ali Çelebi şu an hayatta. Çıksın aksini iddia etsin?

İlhan Selçuk’a kulak verelim!

Ergenekon yargılamalarında polisi eleştirmeye çalışanlar hilaf-ı hakikat beyanlarda bulunuyor. Onların eleştirilerini bir çırpıda ters yüz edecek en önemli delil İlhan Selçuk’un beyanları. Kendi mahallelerinden ve itibarlı biri o. 21.03.2008 tarihinde Doğu Perinçek ile beraber gözaltına alınan Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı Selçuk’un sözleri, bugün ortayı boş bulup da atıp tutanlara en güzel cevap aslında:  “Vatan Caddesi’ndeki Emniyet Müdürlüğü’nde yaklaşık 11 saat sorgulandığını, Beşiktaş Adliyesi’nde üç savcıya 4.5 saat ifade verdiğini anlatan Selçuk, 48 saatlik gözetim süresinin dolmasına 1.5 saat kala serbest bırakıldı. Gözaltında bulunduğu sürece kendisine çok sıcak davranıldığını anlattı: “Dün sabah biraz peynir, adliyeye getirildiğimde de bir sandviç yedim. İmza karşılığı getirdikleri yemeği ise yemek istemedim. İnsan sorgudaki sorulara konsantre olunca pek de açlığı düşünmüyor. Uyku derseniz, gerektiğinde uyudum; her yerde de rahat uyurum; koltuk veya kanepede. Özel bir şey yoktu. İlk başta şunu söylemeliyim. Emniyet’in çok şeyin değiştiği anlaşılıyor. Etrafta genç, yakışıklı, uzun saçlı ve küpeli memurlar vardı. Bilgisayar kullanıyorlar. Aralarında uzman polisler vardı. Hatta birisi bana PKK’yı sordu, sonra da kendisi anlattı bana; ilginç bilgiler aktardı.”
Selçuk, sorgusunu anlatmaya devam ediyor: “Gözaltındayken yanımdaki polisler ’Size abi dersek kızar mısınız’ diye sorduklarında güldüm. Merdivenlerden inerken koluma giren polis memuruna ’Kaçacak halim yok’ deyince, ’Yok abi bir şey olmasın diye koluna giriyorum’ dedi. Evet, böylece de epeyce yaşlandığımı anladım.” 12 Mart işkence dönemlerinden bugünlere Türkiye’de çok şeylerin değiştiğini, belirli bir zihniyet değişiminin görüldüğünü” beyan eden kişi İlhan Selçuk. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden ayrılırken tüm memurlara teşekkür ederek ayrıldığını biliyoruz. Şimdi hayatta olsa, kendisine yapılan insani muamelenin bugünün mağdurlarından esirgendiğini, hele kendisine iyi davranan polislerin tutuklu olduğunu bilse ne derdi acaba? Yukarda söyledikleri bugünün intikam mangalarına, polis müsveddelerine en iyi cevap aslında.

Polislerden dinlediğim anekdotlar

Muhatap olduğum ve müvekkilim olan polislerden mütemadiyen duyduğum ve mutlu olduğum şeyi sizlerle paylaşmak isterim. Eskilerin “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” dediği şeyi, bu polislerin iş anlayışında görmek mümkündü. Şöyle ki; hazırlanan iş, kişinin tarzını ve yeteneğini gösterir. Devran dönüp bu vatansever polisler şüpheli sandalyesine oturduğunda, gittiğimiz emniyet ifadelerinde, polislerin kendileri ile ilgili hazırlanan dosyayı incelerken, “Avukat bey, bizde yıllarca fezleke hazırladık, soruşturma dosyalarında savcılara destek olduk. Elinizdeki şu dosyayı biz hazırlasaydık, o dosyanın savcısı bunu bizim yüzümüze fırlatır ve “Ne biçim hazırlanmış bir dosya bu? Kaldır şunu önümden.” derdi, diyerek gülüşürdük. Vatansever polislerin soruşturduğu, hırsızlar, çete üyeleri, uyuşturucu satıcıları, dolandırıcıları hapishanelerde tek tek bulup kendilerinden şikâyetçi olmalarını sağladıklarını biliyor musunuz? Kumpas diye ne kadar yüzsüzleştiklerini anlatmaya gerek yok! Savcısıyla, polisiyle bunlara haydut diyorum. Bu seviyesizliğe başka bir tabir oturmaz çünkü.

Diğer can alıcı bir örnekle devam edelim. Ergenekon’da birçok dosyada silahları “Polis oraya koydu veya gömdü.” dediler. Gobbels taktiği olan büyük bir yalan yine ama yabana atılacak bir iddia değildi bu. Dönemin Terörle Mücadele Şube Müdürü olan Ömer Köse’ye Silivri’de tutukluyken bir görüşmemizde bu konuyu sordum. “Böyle bir şeyin olması mümkün mü Allah aşkına  avukat bey?” dedi bana. “Beykoz, Poyrazköy’de askeriyenin nizamiye kapısında, tüm devlet gücünü arkalarına aldıkları halde, saatlerce kepçe ve onlarca polis ile beklediklerini, içeri giremediklerini” söyledi. “Askerin gücünü buradan anlayın kardeşim. Yanımızda sürekli nöbetçi subay duruyordu ve diğer askerler bize eşlik etti. Arama kararı ile bu halde askeri bölgeye giremezken, başka bir zaman gelip, o kadar termal kamera ve nöbetçi askeri aşıp, toprağı metrelerce eşip, yüzlerce silah ve mühimmatı gömecek mişiz ha? Buna kargalar bile güler.” demişti. Haksız mı?

Yurt Atayün ise bir önceki TEM müdürüydü. Onunla da paşaların ve diğer şüphelilerin gözaltına alınma ve gördükleri muamele üzerine Çağlayan -7. katta bir iftar sonrası konuşmuştum. Hatırlarsınız, Yurt müdür, ilk defa kelepçe takılan kişiydi. Onlara nasıl davrandıklarını sormuştum kendisine. O Ramazan günlerinde gördükleri kötü muamele üzerine konuşurken şunları söyledi bana. “TEM’de kendi döneminde işkencenin bitirildiğini, nezarethanelerin insanca kalınacak hale geldiğini, kötü muamele gibi bir şikayetin yıllarca yaşanmadığını” söylemişti. Sözü Ergenekon’a getirip, “Paşa eşlerinin kendilerine çiçek, kek getirdiğini, çıkışta da insanca davranışları sebebiyle hepsinin teşekkür ettiğini” söylemişti. Hepsi hayatta, çıkıp , konuşssunlar. İlker Başbuğ’dan, Mustafa Balbay’a, Çetin Doğan’dan, Doğu Perinçek’e kadar hangisi polisten kötü muamele görmüş. Hodri meydan!

Evet, Türkiye Cumhuriyeti’nde bir döneme damga vurmuş o şanlı polisleri ne kadar karalamaya çalışırlarsa çalışsınlar. Onların işini çamur atmayla karalamak, balçıkla sıvamak mümkün değil. O gün polis müvekkillerime, ramazan, sahur, oruç demeden saldıran aynı gözü dönmüş zalim bir güruhtu. Bugünde benzer zalimliği masum insanlara yapanlara polis denemez. Bunlara olsa olsa üniformalı hayduttur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. -sayın moderatör, yorumumu elbette yayınlamazsınız;bari bu köşe yazısını yazana iletiniz. teşekkürler.-

    sayın ertürk;

    bu sitede yazıyor olmanız, sizin mensubiyetinizin neresi olduğuna kâfi bir delildir.

    “Cemaate yapılan polislik değil, haydutluk! (2)” başlığınız ve yurt atayün’ün fotoğrafı ve yazınızın kurgusuyla, biz okurlara söylediğiniz şu:
    eski hakimdim, sonrasında avukat. cemaatın yayın organında yazıyorum. ergenekon ve 17/25 operasyonlarını yapan polisler de cemaat mensubuydu?!

    alıntı yaptığınız nazmi arkadaşımızın cümlesi bile sizi durdurmaya yetmemiş!
    şayet bu operasyonları yapanlar mensupsa ve bu mensubiyetleriyle adli işlem yaptılarsa (2 şart); başımıza gelenler az bile!
    darbecilere, hırsızlara, derin devletçilere hizmet hareketi iyi davrandı, siz de hizmet hareketine iyi davranmalıydınız?!
    mantığınız bu!
    hafsalam almıyor!

  2. Uzun zamandır ihmal edilen, ergenekon davaları ile ilgili çok önemli bilgiler vermişsiniz. Çok teşekkürler. İnanılmaz istifade ettim. Eski Teğmen Çelebi’nin her yerde köpürtülen telefon iddiası, Poyrazköy’e silahlarrın neden önceden yerleştirilemeyeceği, tutuklulara ve ailelerine yapılan insanca muameleleri detaylıca anlatmışsınız. Bütün bu anlatılanlarla ilgili tek kelime etmeyip, bütün bunları yapanlar mensupsa diye yukarıda yorum yapan arkadaşın iyi niyetinden şüphe ederim. Allah izan ve insaf versin…

  3. Can girasun kardeşim bak yorumunu yayınlamışlar
    Vede bu yazıda belgeleri ile anlatılan güzel hareketler seni niye rahatsız etti anlamadım
    Düşene bir tekme de onlar vurmaz
    Yaratılanı yaratan dan ötürü severler
    Bunun kötü olan nesi var kardeşşşşşş

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin