Bizi bu yüzden dövmüştünüz

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

Hikaye bu ya

‘Bir zamanlar kasabanın birine eşkıya musallat olmuş. Sürekli evleri basıyor, çarşı-pazarı talan ediyor, millete hayatı burnundan getiriyorlarmış. Haraca bağlanmış halk canından bezmiş bir halde çare arıyor. Kasabanın ileri gelenleri sonunda bir araya gelerek, bu çeteye karşı güçleri birleştirme kararı alıyor. Amaç, kasabayı çetelerden kurtarıp, güvenli, huzurlu ve müreffeh bir yer haline getirmekmiş. Parası olan para, elemanı olan eleman, aklı olan akıl, yani kimin neyi varsa ortaya koymuş. İçlerinden birisine de mücadeleyi yürütme görevi verilmiş.

Zorlu uğraşlardan sonra kasabada çetelerin etkisi kırılmış, halk bir nebze rahatlamış, ama bu kez de yürütme görevi verilen kişi çetenin boşluğunu doldurmaya başlamış. Yapılan mücadeleyi gerekçe göstererek çevreden haraç toplamaya, gayri meşru işleri kontrolüne almaya başlamış. Bunun için önceki çeteyle de gizli gizli ittifaklar kurmuş. Paranın, gücün, iktidarın zevkine vardıkça iyice yoldan ve zıvanadan çıkmış.

İşlerin gittikçe raydan çıktığını fark eden kasabanın imamı bu kez ikazlarda bulunmaya başlamış. Gayrı meşru yollara sapılmaması gerektiğini dillendirip sürekli olarak ilk yola çıkış gayesini hatırlatınca gayrı meşru işlerin cazibesine mest olanlar imama tepki göstermeye başlamışlar.

Bu laflardan bıkan kasabanın ileri gelenleri hep bir olup bu imamı ve yakınlarının tartaklayıp dışarı atmış ve hain ilan etmişler. İmam son bir kez heyette bulananlara dönüp ‘bir gün hepiniz bunun ne olduğunu anlayacaksınız ve çetelerin etkili olduğu eski günleri arar hale geleceksiniz ama korkarım ki o gün iş işten geçmiş olacak’ demiş.

En son Ali Bayramoğlu yazmış, diyor ki: ‘Cumhuriyet tarihinde ilk kez sandıkta kaybettiği halde gitmeme direncini gösteren bir iktidar var.’

Etyen Mahçupyan’dan Osman Can’a, Ahmet Taşgetiren’den, Fehmi Koru’ya, Kemal Öztürk’ten Bayramoğlu’na kadar daha önce ‘seçimle gelen ancak seçimle gider’ diyen pek çok kişi seçimle gelen bu adamların artık seçimle gitme niyetinde olmadığının farkına varmış durumda. Ama bu farkındalık bugünden sonra işe yarar mı bilemiyorum.

Tam beş yıl önce bunları söylediğimizde bütün mahalle bir olup bizi tekme tokatla mahalleden kovmuşlardı.

Daha sonradan bizzat Reza Zerrab tarafından bütün hepsinin doğruluğu tek tek teyit edilen 17-25 yolsuzluk operasyonlarına destek verince herkes ayağa kalkmıştı. Yolsuzluk operasyonlarını feryat figan eleştirenler, siyasete dışarıdan müdahalenin kabul edilemez olduğunu siyasilere hesabı sadece sandıkta halkın sorabileceğini dillendiriyorlardı. Yolsuzlukları bile görmezden gelmeye hazırdılar.

Onlara göre halk beğenerek getirdiğini, beğenmeyince gönderir demokrasilerde bunun haricinde müdahalelere yer olamazdı. “Yaptıklarını beğenmiyorsak oy vermeyiz giderler.” diyorlardı.

Bizi o gün tefe koyanlar, en şiddetli cümlelerle eleştirenlere bugün avazım çıktığı kadar söylemek istiyorum; ‘biz böyle olacağını söylemiştik. Biz bunları söylediğimiz için başımıza getirmedik şey bırakmadınız.’

Başta yargı olmak üzere devletin bütün kurumlarının bir kişinin tasallutuna geçmesine fiili destek verenler ya da susarak katkı sunanların,  ‘bunlar seçimle gitmeyecek’ diye yakınması trajikomik bir durumdur. Bu kadar öngörüsüzlük ve cehalet ancak tahsil ile olabilir.

Yargıyı tam kontrolü altına alanın medyayı da aynı şekilde dizayn etmesi kaçınılmazdı. İtiraz eden herkesin yargı yoluyla hizaya getirilmemesi mümkün değildi zaten.

Hükümetle ilgili her olumsuz habere yayın yasağı getiren, beceriksizliklerinin görünmesini ve sorgulaması yayın yasaklarıyla engelleyen, kendisini sorgulayan her medya organına ya el koyan, ya terörist ilan eden bir gücün seçimle gideceğini ummak ahmaklık derecesinde saflık değil de nedir?

2011 seçimleri öncesi Batı standartlarında demokratik yeni bir anayasa vaat eden, üstünlerin değil hukukun üstünlüğü sözü veren AK Parti’nin seçimden hemen sonra bu sözleri unutunca başlamıştık itiraz etmeye.

Recep T. Erdoğan’a itiraz ettiğimizde bunun bir çıkar savaşı olduğundan herkes öylesine emindi ki, üzerine düşünmeye bile gerek görmediler. Oysa bu bir çıkar çatışması değil, ülkenin gelecek meselesiydi. Birine hukuksuzluk yapma imtiyazı tanıdığınızda nerede duracağını bilemezsiniz; daha doğrusu duracağına emin olamazsınız. Dominonun ilk taşı düştüğünde bugünün geleceği aşikardı. Görmek istemeyenlerin kapısına dayandıklarında uyandılar ama iş işten geçti. Bu arada; bizim bir fiyatımız olsaydı Erdoğan bunu vermeye yüz kere razıydı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin