Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ‘birlik-beraberlik’ çağrısı yaparken yine ayrıştırıcı, ölümleri yarıştırıcı bir dil kullandı. 33. Muhtarlar Toplantısı’nda konuşan Erdoğan, Ağustos ayındaki Gaziantep saldırısında hayatını kaybeden 56 kişi ile yılbaşı gecesi Reina saldırısında ölen 39 kişi arasında karşılaştırma yaptı. Üstelik tam da ayrımcılık yapanlara tepki gösterirken böyle bir dil kullanması dikkat çekti.
Ortaköy katliamı ile ilgili olarak, “Hemen bunu yaşam biçimleri vesaire buraya kaydırmanın hiçbir anlamı yok.” diyen Erdoğan, “Ortaköy’de feveran edenler Gaziantep’te neden sustunuz?” diye seslendi. Halbuki kimse Gaziantep’teki saldırıya susmamıştı. En az Reina katliamı kadar Gaziantep saldırısı da lanetlenmiş ve herkes tepkisini göstermişti. Ama ülkenin cumhurbaşkanı, iki vahşeti birbiriyle ’rekabete’ soktu. Sanki olaylardan birisinin tarafıymış ve o taraf diğerlerince mağdur edilmiş gibi garip bir mantığa büründü.
Erdoğan, bir yandan “Toplum içinde var olan o fay hatlarını derinleştirme amacı güdenler her fırsatı değerlendirmekten çekinmiyor.” dedi, bir yandan da kendisi o fay hatlarını derinleştirecek sözler sarfetti. Reina saldırısı ile ilgili olarak nedensiz bir şekilde savunmaya giren Erdoğan, “Saldırgan o gece orada değil de ertesi gün mesela bir pazar yerinde aynı eylemi yapsa yine benzer tavırlar sergilenecek miydi acaba?” sorusunu yöneltti.
Ardından “Türkiye’de kimsenin hayat biçimi sistematik bir tehdit altında değildir, asla müsade etmeyiz. 14 yıllık iktidarımızda yaşam tarzı baskısına maruz kalan tek bir kişi var mıdır? Kim acaba ‘Bu ülkede ben şöyle giyinmek istiyordum da giyinemedim, şöyle yaşamak istiyordum da yaşayamadım’ diyordur? Şayet olay gerçekse faili kısa sürede tespit edilip en yakın zamanda cezalandırılıyor, bize göre de böyle olmalıdır.” ifadelerini kullandı.
ERDOĞAN BU AYRIMCILIĞI HEP YAPIYOR
Erdoğan diğer taraftan, “En iğrenç istismar ölü bedenler üzerinden yapılandır.” deyip yine istismara girişti. Bir kez daha saldırıya uğrayanlar arasında ayrımcılık yaptı. “Ben yakın zamanda sakalından dolayı dövülen insanlara örnekler verebilirim, kıyafetleri yüzünden aşağılanmaya maruz kalmış kızlarımıza, kadınlarımıza dair örnekler verebilirim.” şeklinde konuştu.
Ancak yılbaşı öncesi okullarda kutlama yapılmaması için yazılan resmi yazılardan tutun da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yılbaşı kutlamasını haram ilan eden fetvasına varıncaya kadar son 2 haftadaki toplumsal baskıyı görmezden geldi. Kahvehanede IŞİD karşıtı ve laiklik yanlısı konuşma yapan iki gencin tutuklanmasını da anmadı. Farklı yaşam biçimlerine yönelik son aylarda sosyal medya üzerinden organize olan tehditler bir yana doğrudan sokaklardaki şiddet olaylarının artmakta olduğunu da bahse konu etmedi.
BİR AYLIK ÜRKÜTÜCÜ TABLO BİLE DÜŞÜNDÜRÜCÜ
Sadece son bir kaç ay içindeki olaylar ürkütücü gidişat hakkında yeterince fikir veriyor. Örneğin geçtiğimiz Haziran’da, Firuzağa’da Koreli bir esnafın işlettiği plakçı dükkanı, “Ramazan’da içki” saldırısına uğradı. Saldırganların, “Kapat burayı kapat. Ramazan’da utanmıyor musunuz lan! Seni öldürürüm! Sizi içeride yakarız!” diye bağırdığı görüntülerde var olmasına rağmen 3 saldırgan da serbest bırakıldı. Yetmemiş gibi iktidarın Star Gazetesi, saldırgan D.B.’yi aklayıcı bir röportaja imza attı. Hem de saldırgana dükkanın önünde poz verdirerek. Olayı “Yeni bir Gezi denemesi” olarak niteleyen Star, olayın ‘taciz’ nedeniyle gerçekleştiği yalanını ortaya attı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise o zaman “Her iki taraf da hatalı” yaklaşımını sergiledi.
Bu olaydan bir kaç gün sonra, Baltalimanı’nda Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’a ait Oba Cafe çalışanları, yan taraftaki parkta içki içen 7 kişiye sopalarla saldırdı.
Yine geçtiğimiz haftalarda Ayşegül Terzi isimli bir hemşire, şort giydiği gerekçesiyle İstanbul’da bir halk otobüsünde tekmelendi. Saldırgan Abdullah Çakıroğlu, defalarca gözaltına alınıp serbest kaldı. Ekim ayındaki iddianame öncesi tekrar tutuklanan Çakıroğlu, ilk duruşmada tahliye oldu.
Yine Ekim ayında İstanbul Tophane’de 21 kadın sanatçının çalışmalarından oluşan ‘Kuytu’ isimli serginin açılışı içki içildiği gerekçesiyle basıldı. Mahalleli olduğu söylenen bir grup, “Kadınlı erkekli mahallede içki içemezsiniz” diyerek sanatçılara saldırdı. Sergide eseri bulunan sanatçılardan Vardal Caniş, aramalarına rağmen polisin gelmediğini ve sergiyi basanları uzaklaştırmak yerine sergide bulunanların dağılmasını söylediklerini anlattı.
Kasım ayında Lütfi Kırdar’da düzenlenen 11. Contemporary İstanbul’un açılış etkinliği de saldırıya uğradı. Gerekçe, Ressam Ali Elmacı’nın Sultan 2. Abdülhamid’in yüzünü kadın bedeni formundaki bir heykelin yüzüne resmetmesiydi.
Aralık ayı başında Manisa’nın Turgutlu ilçesinde 4 aylık hamile Ebru Tireli, parkta spor yaptığı gerekçesiyle saldırıya uğradı. Tireli ve görgü tanıkları saldırganı teşhis etmesine rağmen şüpheli M.T., serbest kaldı.
Her gün onlarca masum insan ‘terörist’ denilerek delilsiz yere tutuklanırken herkesin gözü önünde gerçekleşen bu saldırıları yapanlar, aramızda dolaşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunların çoğu ile ilgili açıklama yapmadı. Bir tavır da koymadı.
PARTİLİ CUMHURBAŞKANI’NA KARŞI BİR DE GERÇEK CUMHURBAŞKANI GEREKECEK
Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı, Türk halkının birliğini temsil eder. Fakat tam aksine şu anda Türk halkının birliğine kasteden bir Cumhurbaşkanı var. Zaten o Anayasa’yı da değiştiriyor. Yerine partili cumhurbaşkanlığını getirecek. Tam da bu söylem ve bu bakış açısıyla yönetmeye devam edecek. Peki ülkenin ve milletin birliğini, bütünlüğünü kim sağlayacak? O zaman bir de partili cumhurbaşkanının tahribatlarını tamir edecek, tarafsız ve gerçek bir cumhurbaşkanına mı ihtiyaç duyulacak acaba?