A’mâk-ı Hayâl peşinde metafizikî bir kurgu…
Yaklaşık 5 yıl önce… Esved, İbrahim, Mültezem, Safa ve Zemzem isimli beş ehl-i hâl derviş, gecenin bir vakti Mescid-i Haram’ın uzak bir köşesinde bir araya gelmişti.
NİYETLERİ TEMİZ, ÖZLERİ DURU AMA…
Mültezem: – Dokunacak ipliklerin seyrek değil sık dizilmesi lazım. Geceler boyu mekik dokumak lazım…
Esved: – Bu işler pahalıya mal olacak o halde!
İbrahim: – Dediğim gibi bunlar Efendimizin (sav) kardeşleri iseler çile dönemleri daha başlamadı.
Esved: – Eksiklik dua dediniz başka…
Zemzem: – Aslında niyetleri, fevklade temiz; özleri, olağanüstü duru ama lağviyat çok. Sohbeti canan yetersiz. Siyasiyat, boş lakırdı, gıybet… var maalesef.
İbrahim: – Namazları nasıl?
Zemzem: – Gıybet olmasın ama bazıları namazların vaktini bir sonraki ezanla belirliyor.
YARIM KALMIŞ AMELİYATA KOŞMAK
Safa: -Nasıl, anlamadım.?
Zemzem: – Bir kısmı mesela öğleyi kılacaksa ikindi ezanını gözetliyor. Akşamı kılacaksa “Yatsı kaçtaydı” diye bakıyor. Yani geciktiriyor, geciktirince de tabii olarak geçiştiriyor.
İbrahim: – O zaman tesbihat da yapamazlar doğru düzgün.
Zemzem: – Evet selam verir vermez fırlıyorlar, dağılıyorlar. Yarım kalmış ameliyata koşan cerrah gibi. Halbuki masada olan kendileri. Kendi ameliyatları yarım kalıyor. Günaha girmeyeyim. Tesbihatı hakkıyla yapanları tenzih ederim.
İbrahim: – Bediüzzaman rükünleri basitçe sıralamış. “ittibâ-ı sünnet; ferâizi işlemek, kebâiri terk etmek. Ve bilhassa, namazı tâdil-i erkânla kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmak.”
Safa: – Sade ama altın bir formül. “Bilhassa tâdil-i erkân”
İbrahim: – Kaldı ki tesbihat bile namaz ciddiyeti ister. Abdullah b. Mübarek’in güzel bir sözü var: “Edepli davranmakta gevşeklik gösteren kimse, sünnetlerden mahrumiyet ile cezalandırılır. Sünnetleri edada gevşeklik gösteren kimse, bir gün gelir farzlardan mahrum bırakılır. Farzlarda gevşeklik gösteren kimsenin akıbeti ise mârifetten mahrum kalmaktır.”
Safa: – Allah muhafaza buyursun!
İbrahim: – Efendimiz binbir tehlike ve zorlukla hicret ederken, o tasviri kabil olmayan yorgunlukta bile gece hayatını, teheccüdünü, evradını ihmal etmemiş. Hele işi irşad ve tebliğ olanlar… “Yol gece alınır.” Gecesi yoksa gündüz 10 saat vaaz etse, 20 defa toplantı yapsa boş. Kocaman bir boş. Zaten “gece”si olmayanı “gündüz” ne yapar eder mutlaka yutar.
Esved: – Şair de bunu diyor herhalde: “Geceye yenilmeyen her kişiye, ödül olarak bir sabah ve bir gündüz, bir güneş vardır.”
İbrahim: – Bu iş Hira sultanlığının aydınlık karanlığında başladı. O aydınlığı eve, obaya, ovaya taşımadan hiç bir şey olmaz.
KUR’AN’DAKİ HER İMTİHAN YAŞANACAK MI?
Esved (hafif tebessüm ederek) : – O zaman yeryüzü mirasçısı bunlar olacaksa sağlam bir sıra dayağı lazım. İyi bir elden geçmeleri lazım.
İbrahim: – Allah, rububiyeti ile tecelli ederse olur. Kendi iradeleriyle varmadıkları velayete cebri lutfi ile ulaşırlar.
Zemzem: – Bu, nasıl olur?
İbrahim: – Kur’an’a göre şunlarla olur: “Korkuyla sarsılırlar.” “Mal ve mülklerini kaybederler.” “Sabırsız olanlar elenir.” “Yeryüzü bütün genişliğiyle onlar için daralır.” Hz. Meryem gibi iffetlerine çamur atılır. Terk edilirler, ihanetlere uğrarlar, ağır hakaretlere maruz kalırlar.
Safa: – Kur’an’daki her imtihanı yaşarlar mı?
İbrahim: – Kur’an niye 600 sayfa? Belki de tamamının hitab ettiği zaman dilimi ahir zaman. O kıssalar boşuna anlatılmıyor. Kıssaları, menkıbeleri, sahabenin ağır çilesini okudular, şimdi de o sorulardan imtihan vakti.
İbrahim: – Kıyamet öncesi hitam-ı misk olmak; Kur’anda, neticesi misk-ü amber olan her imtihanı yaşamak demek. Hz. Yusuf (as) gibi kuyulara inme, hücrelere atılma olur. Ashab-ı Kehf gibi gaybubetler olur. Cebri hicretler olur.
Zemzem: – Ashab-ı Uhdud?
İbrahim: – Evet. Olması lazım. Efendimizden(sav) sonra her ne asırda kim ne çektiyse kemmi olarak nihayette de aynen çekilecek zannımca. Hatta daha seçkin olanlar ashab-ı uhdud gibi öncekilerin çektiklerinden çeker.
ORTALIKTA NE HACCAC VAR NE HÜLAGU
Zemzem: – Bu insanlar “içinde bulundukları hizmet itibariyle, İmam-ı Rabbanî, Abdülkadir-i Geylanî, Şâh-ı Nakşibendî olmaya namzet bir yerdeler. Yani onları bu ufuklara taşıyacak altyapı, temel dinamiklerin hepsi hazır…”
İbrahim: – Olamıyorlarsa işte o yüzden tekamül süreci geliyor demektir.
Safa: – Bahsettiğiniz sürecin, yani tekamül sürecinin bir emaresi görünmüyor. Ortalık süt liman. Herkes onları seviyor, tüm toplum onları alkışlıyor. Stadyumlar, kapalı spor salonları alkışlarla medihlerle inliyor.. Ne zaman başlayacak? Kim nasıl çile çektirecek? Ye’cüc ve Me’cüc mü gelecek, Moğollar mı tekrar hücum edecek? Ruslar mı saldıracak? Yoksa yeni bir haçlı seferi mi olacak. Bu zulüm kimin eliyle olacak?
Zemzem: – Evet, her şey güllük gülistanlık görünüyor. Ortalıkta ne Haccac var ne Hülagü; ne Yezid var ne Firavun. Sanki Hitler’lerin Stalinlerin dönemi kapandı gibi…
İbrahim: – Beşer aynı beşer. Dün nasıl çıktıysa bugün de çıkar. Bu terbiye süreci olacaksa bir yerden peydahlanır. Şöyle önemli bir hadis var: “Ahir zamanda sultanları / yöneticileri tarafından ümmetimin başına öyle şiddetli belalar / musibetler (sıkıntılar, zulümler) gelecek ki, koca geniş dünya kendilerine dar gelmeye başlar. Bütün yeryüzü o derece zulüm ve haksızlıklarla dolar ki, mümin kimse o zulümden kaçıp sığınacak bir yer bulamaz…”
ZALİM, TOPLUMU NASIL İKNA EDECEK?
Esved: – Peki zulmedenler nasıl bir bahaneye sığınacaklar masumlara gadrederken? Toplumu nasıl ikna edecekler?
İbrahim: – Bir hadisle izah edeyim. Efendimiz (sav): “İnsanlar aldatıcı yıllar göreceklerdir. O yıllarda yalancı doğru kabul edilecek, doğru olan da yalanlanacaktır. Haine güvenilecek, güvenli olan biri de hain görülecektir.”
Esved: – En emin insanlara hain diye iftira atılacak öyleyse!
İbrahim: – Maalesef. Hz. Meryem gibi, Hz. Aişe gibi. Hadis bitmedi: “O dönemde Rüveybida söz sahibi olacaktır.”
Zemzem: – Rüveybida ne?
İbrahim: – Hadiste var: “Efendimize (sav) ‘Kimdir rüveybida?’ diye sorulduğunda buyurdu ki: ‘İdari konularda konuşan cahil ve seviyesiz adam!”
Zemzem: – Böyle insanlar olacaksa bunların halkı kandırmaları zor değil! Bir de şimdi her evde olan televizyonları düşünün. Halkı bir ağızdan fitnelerle aldatmak çok kolay.
GÖKTEN YAĞACAK FİTNELER
İbrahim : – Esasen ona da işaret var. Allah yanlış tevil ettirmesin. Bir başka hadis şöyle: “Ben şüphesiz evlerinizin içine yağmur gibi girecek fitneler görüyorum.” Bu fitnelerle melek, şeytan diye, şeytan da melek diye halka gösterilebilir.
Esved: – Gökten, uydulardan evlere inen televizyon sinyalleri daha güzel nasıl anlatılırdı ki! BarekAllah.
Zemzem: – Bunlar olacak o zaman. O halde masumlar, hain olarak damgalanınca hepsine mi zulüm yapılacak? Sadece önde gelenlere mi?
İbrahim: – Herkese olmalı. Ufukta büyük bir bahar varsa -ki var- muazzam bir şehrayin olacaksa -ki olacak- 7’den 70’e herkes potalara tabi tutulur, mengenelerde sıkılır.
Safa: – Kadınlar, çocuklar da mı? Fakat dini düşüncelere ve tesettüre saygılı görünen bir idareler İslam coğrafyasında? Beklediğimiz zulüm Yunan işgalini Haçlı saldırısını da mı aşacak? Çünkü onlar kadın ve çocuklara dokunmadı.
İbrahim – Ümit ederiz Allah hafifletir. Zâlimin psikolojisini, içinde bulunduğunuz mümin psikolojisiyle anlayamazsınız. Zulüm başta küçük de olsa insan seciyesini zamanla başkalaştırır. Serçe zamanla atmacaya döner. Köpek kurda, tavşan çakala döner. İnsan zamanla gorilleşir. Mesh olup Kur’an ifadesiyle ‘aşağılık maymun’a dönüşür.
ZÂLİMİN GIDASI ZULÜM, NEŞESİ MAZLUMUN GÖZ YAŞI
Esved: – İmanları ne olur?
İbrahim: – Zâlim, zulme devam ettikçe ne imanı kalır ne kutsalı. Zâlimin gıdası zulüm, neşesi mazlumların göz yaşıdır. Mutluluk kaynağı, ezdiklerinin acı duyması ve feryadıdır. Böylece azdıkça azar. Kendine secde etmeyeni müftülerine tekfir ettirir, fırak-ı dalle dedirtir. Kadına da zulmeder, bebeklere de.
Böyle biri tesettür falan da dinlemez. Engelliye de yaşlılara da zulmeder. Emevi halifesi Yezid maiyyeti ile haccediyordu sık sık umre yapıyordu. Allah’ın laneti gelmiş ve gelecek Yezid’lerin üstüne olsun. Namaz kılıyordu. Ardında Müslümanlar saf tutuyordu.
Zemzem: – Fırtına öncesi sessizlik yıllarını yaşıyoruz o halde. Bekleyip görelim.
Esved: – Bakalım yüz binlerce insanın velayete çıkma kurgusu nasıl örgülenecek?
İbrahim: – Bence Allah’ın en büyük sanatı “kader”. Bu terbiye ve tekamül sürecini nasıl gerçekleşecek, zulmün aktörleri kimler olacak merakla bekliyorum.
GÖLGESİ ÜSTÜMÜZE DÜŞMEK ÜZERE
Mültezem: – Şimdiden duaya başlayalım .
İbrahim: – Varaka b. Nevfel gibi diyeyim. Ufukta ihtişamlı bir bahar var. Gölgesi üstümüze düşmek üzere. Ama her bahar gibi ‘fırtınanın gözü’nde neşet edecek, kışın rahminde devleşecek.
Teheccüd ezanı başladı. Hepsi vedalaşıp ibadet yerlerine gitmek için ayrıldı.
(devamı var)