Babamın vefatının ardından ve zamanın Yusufları!

YORUM | UĞUR TEZCAN

Son birkaç yıldır kanser hastalığı ile mücadele ediyordu babam. Kanseri metastaz olmuş, en ileri seviyeye ilerlemişti. Ağrıları artmış, hareket kabiliyeti azalmış ve bir yatağa sınırlanmıştı koca hayatı. Tüm bunların üzerine bir de torun hasreti çekiyordu yatağında. Ülkenin üzerine bir kara bulut gibi çöken zulüm onun gönül dünyasını da karatmış ve onu torunlarından özellikle de 5 yaşındaki Yusuf’undan ayrı düşürmüştü. Memleketin üzerine açgözlülükle çökmüş Kırk Haramiler dürüst insanları ‘hain’ ilan etmişler; gelirlerse dürüstlükleri ile işimize engel olurlar diyerek kapıldıkları evhamlarla ülkeyi onlara ‘haram’ etmişlerdi! Gireni de zaten tutuklamaları an meselesiydi.

Ayrı bir sevgisi vardı en küçük torununa karşı. Anne sevgisini hiçbir zaman anlayamayacağım gibi, henüz bir torunum olmadığı için, bu sevgiyi de tam olarak idrak edebildiğimi zannetmiyorum. Torun sevgisi üzerine çocukluğumdan beridir hep gözlemler yaparım ve her seferinde daha büyük bir şaşkınlığa düçar olurum. Babamın torun sevgisi de böyle bir gözlemdi benim için. Kendisi çocukluk ve gençlik yıllarında hakettiği sevgiyi göremeden büyüdüğü ve sonraki hayatında çok zorluklar, haksızlıklar gördüğü için kendi çocuklarına sevgisini çok gösteremeden geçirdi yıllarını. Ancak torunu olduğunda sergilediği ‘sevgi patlaması’ sanki yıllardır içine hapsettiği sevme duygusunun bir yanardağ patlaması gibiydi adeta. Yusuf’unu iki yaşında iken görmüştü ilk kez bir yaz tatili sırasında. O ayrılıp Amerika’ya döndüğünde ise birkaç gün kendine gelememişti. Hatta sonrasında ilaç kullandığını duyduğumda çok şaşırmıştım.

Daha sonra hastalığı ilerledi. Tüm ülkeyi saran kanser nasıl toplumun her uzvuna yayılıp toplumu metastaz haline getirdiyse, benzer bir durum onun vücudunda da cereyan etmişti. Bir kanser hastasının en büyük ihtiyacı belki manevi destek, moral ve sevgidir; ama torunlarının hasreti onun dertlerine daha da dert katıyordu belli ki!

Sadece babam mı?

Çok daha acı hikayeler dinledik son birkaç senedir. Münafıkane işler gören zalimlerin zulmü yüzünden haksız bir şekilde zindanlara atılan nice masum Müslüman kardeşimiz ya kansere yakalandı, ya işkencelere maruz kaldı, ya üzüntüsünden ruh sağlığını yitirdi, ya da göç yollarında Meriç’in soğuk sularında can verdi. Bu acılar süregiderken babamın durumuna ve kendi yaşadığım gurbet acılarına üzülmek bile utanç gibi geliyordu bana çoğu zaman.

Son dönemlerinde artık bilincini kaybetmeye başlamıştı babam. Ölmeye yakın günlerinde bir ara kendisine gelivermiş ve son sözleri sayılabilecek ifadeleri içerisinde ‘’Yusuf için mücadeleye devam!’’ tarzında bir şeyler söylemiş; oğlumdaki konuşma geriliği onu hep çok üzmüş anlaşılan. ‘’Yusuf!, Yusuf!’’ diye sayıklamış çoğu zaman.

Bir bakıma kendi çapında bir Yakup gibi hayata kapadı gözlerini kendi Yusuf’unu sayıklayarak. Yıllar önce Hocaefendi’den dinlemiştim. Kendi babasının vefatına yakın dönemlerinde kendisine söylediği ‘’… git, seni başka gözler bekliyor’’ sözünü bir daha aktarırken sarfettiği bir söz kulaklarımda yankılandı. ‘’Her baba ölüm döşeğinde evladını yanıbaşında görmek ister’’ mealinde asla unutamayacağım çarpıcı bir sözdü bu. Ne oğlu olan ben ne de Yusuf’u son dönemlerinde onun yanıbaşında olamadığımız gibi cenazesinde de bulunamamıştık ne yazık ki, tıpkı aynı hasreti, acıyı ve kalp burukluğunu yaşamış ve daha önce Twitter’da üzüntülerini paylaştığım gurbetteki nice kardeşlerim gibi…

O kendi Yusuf’una ağlayan küçük bir Yakup iken, daha makro bir planda insanlığa bakıyorum ve zalimlerin zulümleri altında inleyen, acı çeken, haksızlıklara, açlıklara ve bilumum bela ve sıkıntılara maruz kalan; yani kendi Yusuf’larını bekleyen insanlığı ve Müslümanları hayal ediyorum! İnsanlık Yusuflarını bekliyor hasretle, ızdırapla ve sabırla; münafıklık çağında iyice azmış, şeytanları bile hayretlere düçar edecek çirkeflikleriyle dünyanın her yerinde at koşturan münafıklara katlanarak… Bu bağlamda aslında hepimiz yani tüm insanlık gözü yaşlı bir Yakup olmuşuz diyebilirim. Hırs ve kıskançlıkla azmış o münafık karakterler işlerine engel olacağı vesvesesi ve korkusuyla asrın Yusuflarını da atmışlar kuyulara…. İnsanlığın kalan son ümit kırıntılarını da yok etmek ve son ümitleri de kırılan insanlığı köleleştirmek istercesine…

İşte bu duygularla günlerimiz geçerken kendimi teselli adına söyleyebileceğim tek şey var kendime. O da; elimizden çok bir şey gelmiyorsa en azından Yakup gibi gözü yaşlı bir şekilde duaya, ümidini hiç kaybetmemeye, sabra ve en önemlisi de Allah’a güvenmeye devam etmektir!

Ama ben size daha önemlisini söyleyeyim ki o da gerçekte Yakubi bir yoldur ve işaret ettiğim sabır, sevgi, ümit ve Allah’a güvenden beslenen bir güç ve hedeftir. Sizlere yakışanı da zaten budur:

O da şudur:

Zamanın Yusufları için; insanlık için, mücadeleye devam!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin