Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ı Türkiye’nin tek adamı yapacak Anayasa değişikliği referandumdan geçer mi, geçmez mi? Artık tartışma bu. Erdoğan’a göre cevap belli: Millet ‘evet’ diyecek. Daha 1 Kasım seçimlerinin ardından, 18 Kasım 2015 tarihinde A Haber canlı yayınında, “Eğer Meclis’ten geçerse milletimiz referandumda bunu onaylayacaktır” demişti. Neye dayanarak bu kadar kesin konuşmuştu? Oysa aynı millet, AKP’nin ‘başkanlık’ vaadiyle gittiği 7 Haziran seçiminde ‘hayır’ cevabını vermişti. Bu yüzden de 1 Kasım’a gidilirken proje unutturulmuş, hiç bahsedilmemişti. Bütün anketlerde de başkanlığa destek düşük çıkmasına rağmen Erdoğan, neye güveniyordu acaba?
Cumhurbaşkanı aynı röportajda, AKP’nin tek başına bu anayasa değişikliğini Meclis’ten geçiremeyeceğini bildiği için, “Sadece ana muhalefet partisinin vereceği destekle bile milli iradenin temsilcileriyle bu iş parlamentoda çözülür.” demişti. O desteği anamuhalefet partisinden bulamadı belki ama aradığı can simidini MHP kendisine sundu. Referandumdan beklentisini, ondan sonra da sürekli pozitif tuttu Erdoğan. 28 Ocak 2016’da Türkiye Anayasa Platformu’nun düzenlediği toplantıda yine milletin başkanlığı onaylayacağına olan inancını dile getirdi. Bir de “Kendim için istiyorsam namerdim” mesajı verdi. “Milletime özellikle sesleniyorum, şu yanlışı peşinen düzeltmek istiyorum; Başkanlık sistemi Tayyip Erdoğan’ın kişisel meselesi değildir. Bunu böyle bilelim. Bu sistemi Cumhurbaşkanlığımda da konuştum, Başbakanlığımda da konuştum, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum zaman da konuştum.” ifadelerini kullandı. Şüphesiz milletin hafızasının zayıflığına olan inancı da tam Cumhurbaşkanı’nın. Zira 1993 yılında Refah Partisi İl Başkanı iken, “2. Cumhuriyet Tartışmaları” kitabı için Metin Sever ile Cem Dizdar’a verdiği röportajda, “Türkiye şimdilik buna (başkanlığa) hazır değil. Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi. Bunun oluşması için siyasette serbest piyasanın oluşması lazım.”
ARTIK SİYASETTE ‘SERBEST PİYASA’ MI VAR?
Şimdi artık Türkiye buna hazır mı yani? Ne oldu da hazır hale geldi? Siyasette serbest piyasa mı var artık? Bir muhalefet partisine kongre bile yaptırmayan Erdoğan’ın kendisi. Bir başka muhalefet partisininse genel başkanı dâhil neredeyse bütün milletvekilleri hapiste. Erdoğan’ın o sözleri söylediği tarihte bile Türkiye’de çok daha fazla “serbest piyasa” vardı. İktidara aday çok daha fazla siyasi parti ve şimdiyle kıyaslanamayacak derecede “çok seslilik” vardı. Şu anda yarı yarıya sindirilmiş 1,5 muhalefet partisi ile siyasette hangi serbest piyasadan bahsedilebilir?
Tayyip Erdoğan, 17 Şubat 2016 tarihli bir başka konuşmasında, “Yeni Türkiye’nin inşası çerçevesinde yeni anayasamızı da çıkartacağız. Başkanlık sistemi de inşallah bu şekilde hayata geçecektir. Öyleyse haydi millete gidelim. Millet bu kararı versin” diye seslendi. Çağrısını bundan sonra da hemen her konuşmasında tekrarladı. Ancak karşılık bulamadı. Başbakanı Ahmet Davutoğlu bile oralı değildi. Sonra “Allah’ın bir lütfu” geldi. O zamana kadar başkanlık talebini “Diktatörlük olur” diye reddeden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından fikir değiştirdi. 11 Ekim 2016’da, “AK Parti TBMM’ye getirsin, tartışalım.” çıkışına imza attı. Erdoğan 3 gün sonra Konya’da katıldığı toplu açılış töreninde, “Milletim ne diyor? Yapılan kamuoyu araştırmalarına baktığımızda milletim ‘başkanlık sistemi’ diyor. Milletim diyor. Gelin millete götürelim” ifadelerini kullandı. Nedendir bilinmez, Erdoğan’ın milletin vereceği karardan hiç şüphesi yok.
Peki, millet gerçekten ‘başkanlık sistemi’ mi diyor? Millet, Türkiye’yi Erdoğan’ın üzerine yapmak anlamına gelen böyle bir anayasa değişikliğine ‘evet’ mi diyecek? Bir kişinin, tek bir kişinin bütün yetkileri elinde toplayacağı; yasama ve yargıyı kendisine bağlayacağı; canının her istediği kararnameyi çıkarıp istediği her bakanı ve bürokratı atayacağı; istediği zaman ülkeyi seçime götüreceği ama bütün bunlara karşılık kimseye hesap vermeyeceği bir düzeni kabul mü edecek? Peki, daha kendi milletvekillerine bile dahi güvenmeyip ‘açık oy’ kullandırtan Erdoğan, millete nasıl bu kadar güvenebiliyor?
DAVUTOĞLU ‘EVET’ Mİ DİYECEK, ‘HAYIR’ MI?
Sahi o milletvekilleri, gizli oy kullanacakları referandumda ne diyecekler acaba? Meclis’te attıkları oylar gerçek oyları mıydı? Sandığa giderken de pusulalarını basın mensuplarına göstererek mi zarfları atacaklar? Yoksa bu kez kapalı kapılar ardında vicdanlarının sesini mi dinleyecekler?
Mesela eski başbakan Ahmet Davutoğlu ne yapacak? Geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak’a verdiği röportajda, söz konusu anayasa değişikliğine karşı olduğunu açıkça dile getirdi. “Kaygılarım var” dedi. Dahası, bu kaygılarını Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım ile de paylaştığını söyledi. Peki, nedir kaygısı? Özetle yukarıda sıraladığımız tehlikeler. Siyasetin ve Meclis’in güçlendirilmesi gerektiğine vurgu yapan Davutoğlu, kuvvetler ayrılığının bozulmaması gerektiğine de işaret etti. Meclis Genel Kurul aşamasında bu kaygıları ortadan kaldırılmadığı halde “AK Parti’de fire olur mu?” sorusuna “İnşallah olmayacak” cevabını vermesini ise Davutoğlu’nun klasik ‘stratejik derinliğine’ vermek lazım. Asıl soru şu; Davutoğlu referandumda ‘evet’ mi diyecek, ‘hayır’ mı?
REFERANDUMDA DA FİİLEN ‘AÇIK OY’ KULLANILACAK
Tabi halkoylamasında da ‘açık oy’ kullanılmayacaksa. Bütün bir milletin, AKP’li vekillerin Meclis’te maruz kaldığı baskıya maruz kalmayacağını kim iddia edebilir? Resmen olmasa bile fiilen ‘açık oy’ kuralı olacak aslında. Bir kere referanduma OHAL şartlarında gidilecek. Sabah akşam “15 Temmuz” propagandası yapılacak. ‘Hayır’ oyu verecek vatandaşın ‘darbeci’ ya da “F…’cü” damgası yemesi sadece bir ihbara bakacak. 7 Haziran’da AKP’ye yüzde 41 oy veren milleti 6 ayda yüzde 50 verir hale getiren faktörlerden çok daha ağırı sahnelenecek. Daha kötüsü; buna belki gerek bile kalmayacak. Başına geleceklerden korkan ‘hayırcı’ vatandaş, kendi ‘otokontrolünü’ sağlayarak sandıkta ‘evet’ demek zorunda hissedecek.
Bundan daha kötüsü de var: Kimsenin sandığa güveni olmayacak. Eskaza ‘hayır’ çıkacak olsa bile sonuçlar açıklandığında tabelada ‘evet’ yazabilir. O gün ne Cihan Haber Ajansı olacak sandıkların başında ne de muhalefet. Anadolu Ajansı sonuçları yüzde 80’le açıp yüzde 60’la kapattığında kimsenin gıkı çıkmayacak. Hesap sorulacak ne bir YSK ne de Anayasa Mahkemesi olacak. Bir de zaten kim hesap soracak ki? CHP mi? CHP daha 30 Mart’ta kazandığı Ankara’nın gece yarısı zorbalıkla elinden alınmasına ses edememiş bir parti. O yüzden anayasa değişikliğinin Meclis’ten geçmesinin ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Milletimiz parlamentoda oynanan oyunu bozacaktır” açıklamasının romantizmden öte bir anlamı yok. Aynı şekilde CHP Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, “Artık karar Halkın… Bu mücadeleyi Halk kazanacak… Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır…” şeklindeki tweet’leri de naif birer temenniden öte anlam ifade etmiyor. Onu, dün muhalif medyanın kapısına kilit vurulurken düşüneceklerdi. Bir kere sağlıklı, adil bir seçim süreci olmayacak ki. Halka doğruları kim, nasıl anlatacak? Bakın daha CHP, ülke elden giderken 15 Temmuz’dan sonra yaptığı gibi Taksim’de bir ‘Demokrasi Mitingi’ dahi yapmış değil.
ERDOĞAN: HALK TOTALİTER REJİM İSTİYORSA BUNA SAYGI DUYMALIYIZ
Bana göre o tren kaçtı artık. Erdoğan’ın bir bildiği var; millet bu başkanlığa “Evet” diyecek. Demeyecek olsa da ‘diyecek’. Erdoğan, 1993 yılındaki o röportajında, demokrasiyi sadece bir araç olarak tanımlamış ve “O zaman halk iradesi adına iktidara yerleşmiş düşünce demokrasinin aleyhinde işlemeye başladığında, yani totaliter özellik kazandığında ne olacak?” sorusuna şöyle cevap vermişti: “Eğer halk totaliter bir rejimi istiyorsa buna saygı duymalıyız.”
Erdoğan halkını iyi tanıyor…