YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN | @ademyarslan
20 küsur yıllık meslek hayatımın yarısı Zaman’da yarısı da Bugün gazetesinde geçti. Dolayısıyla kariyerimin hiçbir yerinde ‘askerlerle yakın temasta’ olmadım.
‘Sakıncalı’ olduğum için TSK’nın hiçbir programına davet edilmedim.
Hatta çok onur kırıcı muamelelere maruz kalmışlığım bile var. Mesela bir yurt dışı seyahatinde, akredite olmadığımı gerekçe gösteren silahlı askerler beni siyasilerin gözleri önünde otobüsten indirmişti.
Demokratik standartların biraz olsun rayına oturmaya başladığı 2010’lu yıllarda da bu durum değişmedi. Yine TSK’nın hiçbir programına davet edilmedim ama en azından aradığınızda artık telefonlar yüzünüze kapanmıyordu.
O yüzden rahatlıkla ‘Bütün meslek hayatım boyunca konuştuğum tek general, TSK basın sorumlusudur’ diyebilirim. Onunla da telefonda birkaç kez konuşmuşluğumuz var, o kadar.
Yazıya bu detayla girdim çünkü aylardır cevabını aradığım bir soru var ve ben o soruya cevap bulamadım. Arayıp, ‘Bana bunu izah edebilir misiniz?’ diyebileceğim üst düzey askeri kaynağım da yok.
Belki yazıyı okuyup beni ve dolayısıyla kamuoyunu ‘aydınlatacak’ birisi çıkar diye umuyorum.
SORULAR SORULAR…
15 Temmuz darbe girişimi – ya da adına ne derseniz deyin – ile ilgili temel sorular aradan geçen bunca zamana rağmen cevap bulamadı.
O kadar çok çelişki, soru işareti ve mantıksızlık var ki bunları sıralasanız darbeye katılan asker sayısını (8 bin 651) geçecek.
Fakat benim kafamı meşgul eden, aylardır cevabını bulamadığım başka bir soru var: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ne yapmak istedi?
Çünkü darbeyle alakalı olarak Erdoğan’ın amacı, Fidan’ın nasıl bir rol oynadığı ve ‘ulusalcı generallerin’ pozisyonu az çok netleşti.
Ancak Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın ‘ne yaptığı’ ya da ‘ne yapmaya çalıştığına’ dair net bir cevap yok.
Gerçi ilk günden bu yana Akar üzerinde çok fazla soru işareti vardı ama 10. celsesi geride kalan Akıncı Davası’nda yaşananlar mevcut soruları çoğalttı.
Özellikle de ‘darbenin 1 numarası’ diye gösterilen Akın Öztürk ve Akar’ın ‘yakın dostu’ sayılan Mehmet Dişli’nin ifadeleri sonrası tüm gözler yeniden Akar’a döndü.
AKAR DARBECİLERİN ‘ESİRİ’ AMA ‘KOMUTAN GİBİ’
Bugüne kadar ifade veren tüm sanıklar benzer noktalara işaret ediyorlar.
‘Terör tehdidi’ ya da ‘emir komuta içinde icra edilecek bir hareket’ vurgusu dikkat çekici. Bir diğer nokta da şu: Akıncı Üssü’nde olan ve olaylara şahit olan herkes Akar’ın ‘esir alınmış bir halinin olmadığını’ söylüyorlar.
Mesela Akın Öztürk çapraz sorgusunda “Kesinlikle ona karşı bir saygısız tavır zinhar görmedim. Verdiği emirlerin hepsine baş üstüne dendi. Bir komutana nasıl davranılırsa öyle ve aynen önceki gibi davranıldı. İstediği zaman telefonla görüşme imkânı vardı” dedi.
Akar’a ‘en yakın’ general olarak gösterilen Mehmet Dişli de ifadesinde benzer şeyler anlattı.
Hatta mahkemeden yansıyan az sayıdaki haberlere göre ‘ağlamaklı bir ses tonu ile’ Akar’ın kendini neden suçladığını anlayamadığını söyledi. “İnşallah buraya gelir ve açıklar” diyen Dişli “Cezaevinde 22 kilo vermeme sebep olan bu ifadeleri neden söyledi, bunun cevabını bulamadım” dedi.
Mahkemeden yansıyan ifadelerde başka detaylar da var fakat meselenin özünü kaçırmamak için onları başka bir yazıya bırakıp temel sorumuza dönelim: Akar’ın motivasyonu neydi?
DARBENİN BİLEREK ENGELLENMEDİĞİ NETLEŞİYOR
Gerek mahkemelerde ifade veren sanıklar gerekse de TBMM Komisyonu’na konuşan isimler aynı konuya dikkat çekiyor;
“TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz ‘personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında mesaiye devam eder. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz 2016’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı.”
Bir an için bütün çelişkileri ve absürtlükleri bir kenara bırakalım ve ‘resmi söylemin’ doğru olduğunu varsayalım.
Yani 15 Temmuz’da bir binbaşı MİT’e gidiyor ve darbeyi ihbar ediyor.
İhbardan iki saat sonra Hakan Fidan, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’e telefonla ‘durumu’ iletiyor. Saat 18’de Fidan Genelkurmay’a gidiyor. Ardından da Akar, ‘Türk hava sahasını her türlü askeri uçuşa yasaklıyorum’ diyor.
‘Resmi söylem’ bu şekilde.
Yani Genelkurmay Başkanı bu saat itibariyle cuntadan haberdar. Ama ‘iki dakikada açığa çıkarılacak olan darbeyi’ önlemeye dair adım atmıyor.
Kuvvet komutanları ile görüşmüyor. Cumhurbaşkanı ve Başbakanı bilgilendirmiyor.
İçişleri Bakanı ile konuşmuyor.
‘Personel kışlayı terk etmesin’ dese darbe baştan önlenecek fakat bu kritik adımı ‘nedense’ atmıyor.
Karargâhta ‘darbecilerin gelip kendini esir almasını’ bekliyor. Buna rağmen TBMM’ye ‘geç gönderdiği’ yazılı cevapta ‘alınan tedbirlerle darbe öne çekildi ve akamete uğratıldı’ diyor.
Bu cümle bile tek başına skandal fakat 15 Temmuz’dan bu yana yaşanan her şey skandal olduğu için değerini kaybetti.
Akar’ın darbeyi önlemek için neler yapabileceğinin listesi uzun. Bir cümlelik basın bülteni hatta tweet bile darbeyi önleyebilirdi.
Fakat hiçbir şey yapmadığı gibi gece boyunca ‘darbecilerle birlikteymiş’ imajı verdi.
Akıncı iddianamesini açın okuyun. Ya da bugünlerde devam eden mahkemeye bakın. Akar ve Ünal’ın ‘esir alınmış’ bir halinin olmadığında herkes hemfikir.
Akın Öztürk’ün ifadesiyle ‘önünde telefon var ve istediği kişiyle görüşebilirdi’ fakat o yapmıyor.
Olayların çığırından çıkmasını bekliyor.
Darbe sonrası kendi talimatıyla hareket eden isimleri ‘darbeci’ diye tutuklatıyor.
Mesela Mehmet Dişli önceki günkü savunmasında iddianamede çok çelişki olduğunu söyleyerek Akın Öztürk’ün Orgeneral Akar’ın emriyle Akıncı Üssü’ne geldiğini, Öztürk’ün daha sonra Çankaya Köşkü’ne gelmek üzere, planlama gereği orada kaldığını anlattı.
Akar ile ilgili tuhaf ve şüpheli durumların listesini uzatmak mümkün.
Çok kolay önlenebilecek bir darbe girişimi kasıtlı olarak önlenmedi. 249 sivil hayatını kaybetti.
Yaşananlar Türkiye Cumhuriyeti tarihine utanç vesikası olarak geçti.
Yüz binlerce insan mağdur oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri, tarihinde görmediği kadar itibar kaybetti. Kurmay subaylarının yüzde 90’ı uzaklaştırıldı.
Her iki generalden birisi, darbeye direnen, darbeye karışmamış binlerce subay astsubay tutuklandı. Orgeneral seviyesindeki isimler bile öyle ağır işkenceler gördüler ki yaşadıklarını mahkemede anlatmaya ‘utandılar’.
Askeri okullar kapatıldı. Yüksek Askerî Şûra’nın yapısı değiştirildi. Genelkurmay Başkanlığı sembolik bir hale getirildi.
Normal şartlarda onlarca yılda yapılabilecek yapısal değişiklikler birer KHK ile geçirildi.
AKAR EĞER ‘PLANLAYICILARDAN BİRİ’ DEĞİLSE!
Akar hala sessiz. Üstelik görevine devam ediyor.
Eğer ‘işin planlayıcılarından biri değilse’ çoktan görevden alınması gerekirdi. Sonuçta emrinizdeki askerler darbe planlıyor, siz haber alamıyorsunuz, ihbara rağmen önleyemiyorsunuz ve 249 kişi hayatını kaybediyor.
Ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve yönetim kademesi darbe girişimini eşinden dostundan, eniştesinden öğreniyor!
Eğer hala görevde iseniz o zaman ‘işin planlayıcılarından’ biri olduğunuz anlamı çıkar ki o zaman benim kafamı kurcalayan soru daha da anlamlı hale geliyor.
Akar hangi motivasyonla hareket etti?
Gerçekten bir darbe planladı fakat başarısız olacağını anlayıp Erdoğan ile işbirliği mi yaptı?
Yoksa en baştan Fidan ve Erdoğan ile işbirliği yapıp, TSK’nın içine ‘darbe yanlısı’ mesajlar verip gerçekten darbeye niyetli olanların ‘boş havuza atlamasına’ zemin mi hazırladı? NATO görevinde binlerce kilometre uzakta iken ihraç edilen bazı subayların tanımıyla ‘kendi ordusuna kumpas kuran bir komutan’ mı?
Veya bir şantaja, tehdide maruz kalıp TSK’nın iğdiş edilmesine, Türkiye’de rejimin değiştirilmesine aracı mı oldu?
Ya da bir ara sosyal medyada sıklıkla tartışıldığı gibi sıkı bir Siyasal İslamcı’ydı ve uzun yıllar kendini gizleyip ‘halifenin ordusunu kurmak’ gibi bir ‘gizli ajanda’ ile mi hareket etti?
Sahi Akar’ın ‘durumunu’ ve ‘yaptıklarını’ izah edebilen var mı? Bunca zaman sonra bile hala bu soruya cevap bulamamamız tuhaf değil mi?
Her ne iduyse, dengeli olmadigi, ilkeli bir hareketinin bulunmadigi, easasen makaminin izzetini gozetmedigi, su anda akp nin TSK uzerindeki her turlu maniplasyonuna araci olmaya devam ettigi somut bir gercek.
yapmaya çalıştığı birşey yok verilen görevi yerine getirdi onursuzca da koltuğunda devam ediyor.