AB Türkiye Delegasyonu Başkanı’ndan vize serbestisi mesajı: Türk hükümeti terörün tanımını daraltmalı, top onlarda

Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut, vize serbestisi için Türkiye’nin atması gereken adımların hâlâ masada durduğunu söyledi.

T24’ten Cansu Çamlıbel’in sorularını cevaplayan Landrut, Türkiye’nin ‘terör’ kavramını çok geniş yorumluyor olmasının ve kişisel verilerin korunması konusundaki Türk mevzuatının AB mevzuatından uzak olmasının vize meselesiyle arasında doğrudan bir bağ olduğunun ifade etti.

Landrut’un bazı sorulara verdiği cevaplar şöyle:

Türkiye’de terör tanımının kapsamıyla ilgili olarak AB geçtiğimiz 20 sene içinde pek çok farklı düzlemde eleştirilerini dile getirdi. AB müktesebatına göre ifade özgürlüğü kapsamına giren pek çok şey Türkiye’de yasalar kullanılarak mahkemeler tarafından kolaylıkla terörle ilişkilendirilebiliyor. Bu şu anda Brüksel ile Ankara arasında yapılan görüşmelerin bir konusu mudur?

Terörizmin tanımı, vize serbestisi sürecindeki ölçütlerden biridir. Türk hükümeti de bunu biliyor. Hükümet hem diğer alanlarda hem de vize serbestisi yolunda ilerlemek istiyorsa topun kendi sahasında olduğunu biliyor.

Okuyucularımızın anlaması açısından buraya açıklık getirmenizi rica ediyorum. Zira terör tanımı ile vize serbestisi arasındaki koşulluluk ilişkisi Türkiye kamuoyunda pek bilinen bir konu değil. Mesela İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine vetoyu kaldırmak için Türkiye’nin bu iki ülkeden iadesini istediği kişilerle ilgili olarak iki ülkeden de ‘bazıları terör suçlamasına denk gelmeyen şeyler nedeniyle isteniyor’ şeklinde itirazlar gelmişti. Benzer bir sorundan mı bahsediyorsunuz?

Suçluların iadesi adli iş birliğine dayanır ve her dosyanın kendi içinde değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmenin ardından AB üyesi ülkelerin yargı makamları kendi hukuki mevzuatlarına göre iade talebine yanıt verir. Bu bir siyasi süreç değildir, adli iş birliği sürecidir. Ama evet şu var; bizim AB içindeki müktesebatımıza göre terörizm tanımı daha sınırlı bir tanımdır. Ve aday ülkelerden beklediğimiz de budur.

Yani Türkiye’nin de terör kavramını bu kadar geniş yorumlamaması gerektiğini söylemiş oluyorsunuz değil mi? Peki bu neden Türkiye’ye vize serbestisinin de bir koşulu? Dışişleri Bakanı Hakan Fidan birkaç hafta önce yaptığı bir açıklamada “Bu konuda eksik kalan hususların tamamlanması konusunda çalışmalarımıza devam ediyoruz. Amacımız vize serbestisinde AB ile müzakereyi tam anlamıyla başlatmak” dedi. Türkiye 2016’daki geri kabul anlaşmasının diğer şartlarını yerin getirdiğine göre geriye kalan kriter bu mudur; terör kapsamını daraltmak?

Türkiye Geri Kabul Anlaşması ile taahhüt ettiklerini belli bir süre yaptı ama 2020 yılında durdurdu. Yani 4 yıldır Yunan adalarından sığınmacılar geri alınmıyor.

Ama buna rağmen Yunanistan hâlâ memnun, dahası takip edebildiğim kadarıyla Yunanistan Türkiye’den geçen sığınmacılar konusunda büyük rakamlar raporlamıyor.

Bu mülteci anlaşmasıyla ilgili olarak şunu söyleyeyim; göçlerin azaltılması, dolayısıyla Ege Denizi’ndeki ölüm ve sefaletin azaltılması yönünde iş birliğinin temelleri duruyor. Bu süreçte

Türkiye’nin bu yükle başa çıkması konusunda AB’den büyük destek geldi. Bugün görüntü sizin söylediğiniz kadar net değil, biraz daha karışık. Kimin ne zaman geri aldığına, kaç gönüllünün geri döndüğüne biraz daha detaylı bakmanızı öneriyorum.

Öte yandan evet, 2016’da bu anlaşmada yer alan vize serbestisi için belli kriterler konulmuştu. Oradaki yol haritasına bakarsanız Türkiye’nin hâlâ yerine getirmesi gereken kriterlerin olduğu açık. Ve Türk yetkililer bunu biliyor. Kriterler arasında hem terör tanımı var hem de kişisel verilerin korunması konusunda Avrupa mevzuatına uyum var. O kriterler hâlâ Türkiye tarafından uygulanmayı bekliyor.

Ege’de Türkiye’den Yunanistan’a kaçak geçişler konusundaki tablonun karışık olduğunu söylediniz. Oysa Türkiye’de 2023 seçimlerinden sonra göreve gelen İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bu konudaki kontroller konusunda çok iddialı. Son bir senedir Türkiye’nin aldığı tedbirler konusundaki değerlendirmeniz nedir?

Hem sahil güvenlik görevlileri hem de Türkiye’den sınır güvenlik görevlileri ve komşu Avrupa ülkeleri (Bulgaristan, Yunanistan ve aynı zamanda İtalya) arasında operasyonel düzeyde yenilenmiş bir iş birliği görüyorum ve bu çok önemli. Türkiye’den gelenlerin azaldığını görüyoruz ama hâlâ gelenler var. Sıfır değil ama elbette bu göç sorunlarının üstesinden gelmek zor. Kasım ayında AB Komiseri ile yeni İçişleri Bakanı arasında üst düzey bir diyalog gerçekleştirdik. Bu iş birliğini daha da somutlaştırmak ve daha etkili hale getirmek için yakın zamanda bu düzeyde ikinci bir üst düzey diyalog toplantısı yapmayı umuyoruz.

Bu gezi sırasında bize sıklıkla şu söylendi; 2023 yılında Schengen bölgesine siyasi veya ekonomik göç statüsünde başvuran Türklerin toplam sayısı çok artmış.

Ekonomik sığınma diye bir şey yok. Sığınma başvuruları hep politik.

Anladığım kadarıyla sadece bir yıl içerisinde yüz binden fazla Türk AB ülkelerine göçmem statüsünde başvurdu.

Bundan biraz daha fazlası evet.

Bu rakam size Türkiye’deki siyasi durum konusunda ne söylüyor? Bu kadar yüksek oranda bir göç vermeye başlayan Türkiye, demokrasi yolunda bir ülke midir yoksa otoriterleşen hibrit bir rejim midir?

Ülkeyi nitelendirmeyeceğim. Benim böyle bir görev tanımım yok. Ama şunu söyleyebilirim elbette; Türkiye’den bireysel sığınma başvurularının son iki yılda ciddi oranda artış açıkça görülüyor. Avrupa ülkelerine sığınma hakkı kazananların oranı ise yüzde 20’nin biraz altında. Bu da şu demek; siyasi zulme uğradığını söyleyenlerin yüzde 80 kadarı yaşadıklarını gerekçelendirmede başarısız olmuş.

AB ülkelerine sığınma başvurusunda bulunanların yüzde 80’i başvuru kriterlerini karşılamamış olabilir ama bu kadar yüksek bir rakam 10 sene önce yoktu mesela, değil mi?

Hayır yoktu, dört yıl önce de yoktu.

Bu size Türkiye’deki siyasi durum hakkında hiçbir şey söylemiyor mu?

Bunu bize değil, ülkeyi terk edenlere sormak lazım. Bu konuda spekülasyon yapmayacağım. Biz ancak elimizdeki somut verileri değerlendirebiliriz.

Tabii bir de Türkiye’de Schengen bölgesine artık turist vizesi bile alamayan büyük bir çoğunluk var. Bırakın vize almayı, vize başvurusu için aylarca randevu dahi alınamıyor. Bunun sebebi Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye’den ziyarete geleceklerin turist statüsünde gelip kalmanın yollarını arayacağına dair bir korku taşıyor olması mı? Neden bu kadar büyük boyutta bir Schengen vizesi krizi yaşıyor Türkiye?

Bu bahsettiğiniz sanki Türkiye’deki büyükelçiliklerden kaynaklanıyor gibi görünse de aslında vize başvurularını inceleyen ülkelerin merkezdeki yetkilileri. Yani başvuruları inceleyen büyükelçilikler değil. Tabii her dosya kendi içinde değerlendiriliyor. Ama şunu söyleyebilirim; son yıllarda yapılan başvurularda çok fazla eksik belge var, hatta sahte başvurularda artış olduğunu da gördük. Bu yüzden de yetkililer başvuruları incelerken daha titiz davranıyor

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin