28 Şubat’ta (bile) hakimler vardı!

YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR

O süreçte Anadolu’nun batısında küçük bir şehirde eğitim Hizmetleriyle meşgul oluyorduk. Öğrencisi çok esnafı pek az bu kentte Anadolu’nun farklı yörelerinden gelmiş üniversite öğrencilerine imkan hazırlamaya çalışıyorduk. Bir defasında 3 arkadaş İstanbul’a gittik ve oranın depolarında kullanılmayan ne kadar ranza, yatak, kitaplık vb varsa kamyona yükleyip getirmiştik. Onlarla öğrencilere evler açtık. Ekonomisi zayıf, halkı sosyal demokrat bu kentte çok fazla öğrencimiz vardı ve gücümüz yetmiyordu. Bir kaç memur, bir iki öğretmen, bir imam, bir iki küçük esnafla yüzlerce öğrenciye destek oluyorduk. Öşür toplayarak, kentin sebze pazarından biber-domates isteyerek ihtiyaçları karşılamaya çalışıyorduk.

Kent merkezinde dini hizmetlere ve dindarlara pek sıcak bakılmıyordu. Ama kırsal kesim hasat mevsiminde ne yetiştirdiyse bizimle paylaşıyordu. Köylerden topladıklarımızın fazlalıklarını başka şehirlerin bizde olmayan ürünleriyle takas ediyor ve gıda sorununu böyle çözüyorduk. Sütçülükte öne çıkan şehirde bayram günleri mandıralar süt toplamazdı. Biz ekipler kurar köylünün alınmayan sütünü toplar amatör yöntemlerle şekilsiz peynirler yapar, öğrencilerin yıllık ihtiyacını karşılardık. Vefat ettiğini duyduğum (Allah rahmetiyle muamele etsin) emekli başçavuş Ali abi minibüsüyle köylerden ne bulursa toplar getiridi. Önümüze düşer, askeri disiplinle bizi çalıştırırdı.

Yoklukla bir şekilde mücadele edebiliyorduk. Ama asıl sıkıntımız kentin üst yönetici kadrosuydu. Belediye başkanı dine, mukaddesata tahammülü olmayan biriydi. Komutan o dönemin “irticayla mücadele”de sembol isimlerinden biriydi. Refahyol hükümetinin atadığı Vali zarar vermemeye çalışıyor ama genel baskıya dayanamıyordu. Çok öğrenci geldiği için alelacele bir yurt açmış, derme çatma tefriş etmiş ve ruhsatı zaman içinde alırız diyerek öğrencileri koymak zorunda kalmıştık. O yurt için pek çok müfettiş geldi, denetimler geçirdik, polis bastı vs. Ama hepsi insanca davrandı ve nezaketi elden bırakmadı. Çocuklar mağdur olmasın diye bütün esneklikleri kullandılar. En son Vali kendi aczini de ifade edecek şekilde ricada bulununca yurdu biz tasfiye ettik.

O dönem okullaşma yaygındı. Biz de kentimize bir okul açalım ve farklı kesimlerin çocuklarına da ulaşalım istedik. ABD ihtisaslı varlıklı bir profesör sekiz daireli, okul yapmaya müsait binasını bize tahsis etti. Okul için yeni ve farklı bir ekip kurduk. Sağolsun Hareketle bağlantısı olmayan bu beyefendiler o dönemin zorluğunda yoğun çaba sarfettiler. Temel giderlere sponsorlar bulduk, öğrenci bulduk. Ama en büyük problemimiz dönemin 28 Şubat zihniyeti ve bunu temsil eden belediye başkanını ve tugay komutanını aşmaktı.

Okul açmak için eninde sonunda yolumuz belediyeye düşecekti. Başkan böyle bir işe asla müsaade etmeyeceğini alenen söylüyor; bize haber gönderip gözdağı veriyordu. Daha önce bir inşaatımızı mühürlemiş, yıktırmıştı. Komutan kentte konuşulan okul gündemini sıkı takip ediyor bürokratları tehdit ediyor, belediye başkanını dolduruyordu. Ama biz okulu açmaya kararlıydık. Mevzuatı bilen birisi mesken ruhsatı olan binanın bakanlık onayı ile okula çevrilebileceğine dair yol gösterdi. Böylece Belediyeden izin almadan MEB onayı ile okulu açabilecektik. Bu stratejimizi gizlilik içinde yürüttük, müracatlarımızı yaptık. Bakanlıktan soğuk tavırlı ama kuralcı olduğu her halinden belli yaşlı bir müfettiş geldi. Ölçümler, incelemeler, denetimler yaptı ve onayımızı verdi. Başkan, Komutanı okul açamayacağımızdan emindiler. Bütün kentin meraklı takibi altında bir kaç gün gecikmeli okulu açtık, dersler başladı.

Okulun açılması yerel 28 Şubatçılarda şok etkisi yaptı. Boş durmayacaklarını bildiğimiz için okul bahçesinde nöbet tutuyorduk. O dönem irtica tetikçiliği yapan, aynı zamanda belediye başkanının yeğeni Cumhuriyet muhabiri hanım açılışı fotoğrafladı ve haberleştirdi. Bizim okul dönemin önemli irticai faaliyetleri arasında yerini aldı. Belediye başkanından beklediğimiz hareket gecikmedi. Açılışı müteakip zabıta aracı geldi ve kovboy kılıkçı 3 zabıta okulu mühürledi. Mührü kırmanın yasal cezasını söyleyerek çekip gittiler. Baktık mühre rağmen kapı açılabiliyor. Dikkatlice mühürlü ipin altından girip çıkmaya başladık. Fakat sonunda mühür hasar gördü ve ip koptu.

Belediye başkanı “mührü kırmaktan” ve “ruhsatsız binada okul açmaktan” bize dava açtı. Kaygılıydık. Hakimler dahil herkes 28 Şubat’ın soğuk ikliminde “irticaya yardım ve yataklık” etmekle korkutuluyor, sindiriliyordu. Bizim dosya yaşlı, sol görüşlü bir hakime düştü. Başkan, komutan, Kemalistler kulis yapıyor, hakimi etkilemek istiyorlardı. Ama hakim “adamlar okul açıyor, siz üfürükten şeylerden kapatmaya çalışıyorsunuz!” deyip lehimize karar verdi.

28 Şubat’ta bile hakimler vardı. Vicdanıyla karar verebiliyor, baskıya rağmen adaleti temin etmeye çalışıyorlardı. AKP iktidarı adaleti bitirdi, hukuku sıfırladı, yargıçları presleyip dümdüz etti. Vicdanıyla hareket eden hakim kendini ya hapiste buluyor veya sürgünde. Siyasi taleplere boyun eğenler ise anında terfi edip önemli noktalara geliyor. Yargıçlar o kadar sefil ve perişan hale düşürüldü, vicdanlarını insaflarını öyle yitirdiler ki evrensel hukuk, İslam hukuku ve mevcut TC yasalarına aykırı olmasına rağmen doğum yaptığı gün lohusa anneye tutuklama verip cezaevine gönderiyorlar. Masum insanları kitleler halinde hapislere dolduruyorlar.

28 Şubat sürecinde de “devleti ele geçirdiler!” “sızdılar!” diye manşetler atılıyor, askerler, bürokratlar hedef oluyordu. Ama en azından bir soruşturma süreci yaşanıyordu. O dönem muhafazakarlar bu tür haberleri görüp: “biz sizi böyle bilmiyorduk, meğer ne güzel işler yapıyormuşssunuz!” deyip çay ısmarlıyor, takdir ediyorlardı. İşinden edilen memurlara, askerlere üzülüyorlardı. Bu gün aynı dindarlar, cemaatler 28 Şubat’ın bin katı zulme, adaletsizliğe, yalana, talana dindar görünümlü AKP den geldiği için susuyor.

Dün okul açmak için çabaladığımız, öğrenciler için köylerden öşür  topladığımız insanlar darmadağın oldu. Bir imam vardı ihraç edildi, soluğu yurt dışında aldı. Lokantacı hapiste, emekli öğretmenler perişan. O dönem yanımızda görünen, sonra AKP’den siyasete giren arkadaş hala pek muteber ve kaç yıldır Mecliste. Emek verdiğimiz, ter akıttığımız okullar, eğitim müesseseleri AKP eliyle kapatıldı ve talan edildi. Komutandan haberim yok! Ama bir binamızı yıkan, okulumuza mühür vuran belediye başkanı ve yeğeni (gazeteci) bir kaç yıl sonra feci bir trafik kazasında vefat ettiler. Hayat tükeniyor, ömür geçiyor yapılanlar, yaşananlar kalıcı hard disklere kaydediliyor.

28 Şubat bin yıl sürecek demişlerdi; sürüyor. Ama bu defa İslamcı kılığında ve çok sinsice geldi. Sağdan yaklaşarak, dini, Kur’an’ı perde yaparak dindarları uyuşturdu, dini kavramların içini boşalttı. Camileri siyasetin göbeğine oturttu. Müslümanları haramın yalanın parçası, zulmün destekçisi haline getirdi.

En kötüsü kimse bu 28 Şubat’ın farkında değil!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin