20 saniyelik reklam filmi üzerinden işlenen organize bir hukuk cinayeti

YORUM | MEHMET TAHSİN

Bir yalan söylüyorsunuz. Bu yalana insanları inandırmak için sahte deliller uyduruyorsunuz, yalancı şahitler buluyorsunuz, suç işliyorsunuz… Bir süre sonra da kendi yalanınıza kendiniz de inanmaya başlıyorsunuz. Buna tıp dilinde mitomani deniyor. Kendi yalanına inanma hastalığı…

Tepemi attırmasınlar; iki polis bir savcıyla Cemaat’i terör örgütü ilan ettiririm!” diyen zat, bu cemaatin terör örgütü olmadığını aslında çok iyi biliyordu. Nitekim tepesi attıktan sonra terörist ilan edip gözaltına aldırdığı 500 binden fazla cemaat mensubu, operasyonların hiçbirinde en küçük bir mukavemet göstermedi. Yaptıkları tek mukavemet, teslim olmayıp ortadan kaybolmak, ‘zalimin işini kolaylaştırmamak’tı. İsterseniz Google’a ‘operasyonda çatışma çıktı’ yazın, bakın bakalım tek bir cemaat haberi var mı? En küçük bir terör ve şiddet eylemine bulaşmamış 500 binden fazla masumu gözaltına aldırmak, iktidar açısından risksiz bir iş. Hiçbir tehlikesi olmadığı için, polis operasyona giderken elini kolunu sallayarak gidiyor.

*

Kucağında ya da karnında bebeği annelerden, 80 yaşını aşmış ihtiyarlara kadar herkesi ‘terörist’ diye yaftalayan iktidar savcıları, hazırladıkları iddianamelerde neredeyse Hz. Adem’den bu yana işlenen tüm suçları sıralayıp, ‘silahlı terör örgütü’ üyeliğiyle suçluyorlar. Bunlardan biri olan 56 yaşındaki din dersi öğretmeni Şemseddin Ayyıldız, hakkındaki suçlamalara şöyle isyan etmişti: “Bu ahlâksızca zulmü reva görenleri Allah perişan etsin. Hırsızlık yapmadım, rüşvet yemedim. Bir defa bıçak tutmamışım. Ben evimde bile aileme bıçağı tersinden veriyorum ki ürkütmemek için. Terörden tutuklanıyorum ben. Benden efendilik beklemeyin. 56 yaşına kadar ben bir din dersi öğretmeniyim. Allah’tan korkun be!..

*

Gülen Cemaati’ni terör örgütü ilan eden iktidar, Zaman Gazetesi’ne de bu örgütün propagandasını yaptığı gerekçesiyle önce el koydu sonra da bir savcı ve birkaç polisle, gazeteciler hakkında gözaltı kararları çıkarttı ve bulabildiklerini tutuklayıp cezaevine tıktı.

Zaman’ın görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı ile marka direktörü Yakup Şimşek de bu cadı avının kurbanlarından. Hayatını tasarıma adamış, dünya çapında ödüllere sahip bir sanatçı olan Fevzi Yazıcı ilk gözaltına alındığında, açıkçası neyle suçlanacağını çok merak ettim. ‘Gazetenin künyesinde ismi bulunan kim varsa toplamışlar, iktidarı rahatsız eden yayınlarla Fevzi’nin bir ilgisi yok. Birkaç gün tutar bırakırlar’ diye düşündüm. Nitekim Zaman yazarları ve yöneticileri hakkında soruşturma yürüten savcı İsmet Bozkurt’un 9 ay sonra hazırladığı iddianamede Fevzi Yazıcı’nın ve Yakup Şimşek’in isimleri yoktu.

Bir gün sonra… Ahmet Altan, Ekrem Dumanlı, Bülent Keneş ve Nazlı Ilıcak’ın da aralarında olduğu 17 gazeteci arasında gördük isimlerini. Hem de akıllara zarar bir suçlama ile… Zaman Gazetesi’nin reklam kampanyası için 2015 yılının Eylül ayında hazırlanan 20 saniyelik reklam filmi ile 15 Temmuz darbecilerine subliminal mesaj vermek!

ORGANİZE KARAR!

Savcı Can Tuncay’a göre bu reklam filmi Zaman Gazetesi bünyesinde görev yapan bir ekip tarafından hazırlanmış ve 15 Temmuz darbecilerine mesaj vermiş. Bu yüzden reklamın hazırlanmasında katkısı olan isimlerin tamamına ağırlaştırılmış müebbet hapis istedi. Ağırlaştırılmış müebbet ceza hukukunda idam cezasının yerine konulmuş. Eğer idam cezası kalkmasaydı, Savcı Can Tuncay idam isteyecekti.

Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek’in bu reklam filminin iç bünyede hazırlanmadığı, Tibet Sanlıman’ın sahibi olduğu Vietnam Ajans tarafından hazırladığına dair savunmaları dikkat alınmadı.

Davanın görüldüğü İstanbul 26 Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, yargılama esnasında sanık savunmalarını ısrarla görmezden geldi. Müebbet hapis talebiyle yargıladığı sanıkların duruşmalarda konuşmalarına dahi fırsat vermedi.

Reklam filmini hazırlayan ajansın sahibi Tibet Sanlıman, ‘ben zaten 2013 yılından itibaren bunlarla ilişkimi kestim, reklam filmi bana ait değildir’ şeklindeki savunması mahkeme için yeterli oldu.

Savcı Tuncay’ın ifadesini aldığı ancak beyanları çarpıtılarak iddianameye giren tanıkların mahkeme huzurunda dinlenilmesi ve Zaman Gazetesi kayıtlarından reklam filmiyle ilgili bilgi ve belgelerin istenmesi talepleri reddedildi.

Gözaltına alındığında el konulan Yakup Şimşek’e ait dijital materyaller incelenmedi. İncelenmiş olsaydı reklam ajansıyla aralarındaki yazışmalar görülecek ve savcının iddiası çökecekti.

Reklam filminin yapımında rol alan Ter Film adlı firmanın Zaman’a kestiği fatura, sanıklar tarafından mahkemeye ibraz edildiği halde mahkeme bunu da dikkate almadı. Alsaydı Ter Film’in Tibet Sanlıman’la birçok ortak projesi olduğu ortaya çıkacaktı. Mahkeme bunu istemedi. Aksi halde dava konusuz kalacaktı.

21 Eylül 2018’de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’nde görülen istinaf duruşmasında aynı savunmalar yapıldı. Tanıkların dinlenmesi ve kayıtların istenilmesi talepleri yine reddedildi ve dosya onandı.

*

Savcı Can Tuncay’ın hazırladığı iddianamede Zaman ekibine yöneltilen suçlamanın tek dayanağı, malum reklam filminin Zaman bünyesinde hazırlandığıydı. Oysa bunun böyle olmadığı o kadar aşikardı. Savcı Tuncay ve hakimler kendi uydurdukları bu yalana inandılar. Bu yalanı ortaya çıkartacak her şeye kulaklarını tıkadılar. Bu yalanın ortaya çıkmaması için her türlü hukuk cinayetini işlediler. Delilleri toplamadılar, toplananları incelemeye gerek duymadılar… Tanıkları yönlendirdiler, beyanlarını çarpıttılar… Savunmayı kısıtladılar… Ve vicdanları sızlamadan iki masum insana müebbet hapsi uygun gördüler.

*

Dosya şimdi Yargıtay’da. Ocak ayında Yargıtay Başsavcılığı, tüm sanıklar hakkında Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçunun oluşmadığı için müebbet hapis cezası kararının bozulmasını istedi. Aynı davanın sanığı olan reklam ajansı sahibi Tibet Sanlıman hakkında verilen beraat kararına da onama talep etti.

Üzerinden üç ay geçti ancak Yargıtay hala dosyayı gündemine almadı. Çünkü savcılığın talebine uyacak olsa tutuklu gazetecilerin serbest kalması gerekecek. Bunu da kimse göze alamıyor!

Bu arada bir gelişme daha yaşandı. Gözaltına alındığında el konulan Yakup Şimşek’e ait telefon, geçenlerde avukatına iade edildi. Savcılığın dikkate almadığı telefondaki yazışma kayıtları Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek’in savunmalarını doğruluyor.

Tutuklanmaları üzerinden neredeyse 33 ay geçti. Fevzi Yazıcı’nın aldığı müebbet hapis cezası bazılarının ateşini söndürmemiş ki sonradan ortaya çıkan bir sahte mektup bahane edilerek 16 aydır tek kişilik bir hücrede tutuluyor.

*

İnternet sitelerine düşen bir habere göre İnterpol’ün kırmızı bültenle aradığı üç IŞİD şüphelisi çıkarıldıkları ilk duruşmada serbest bırakıldı. Hayatlarında bir karıncayı ezmemiş bu insanlar ‘iki polis bir savcı’ tarafından uydurulan sahte delillerle 33 aydır cezaevinde.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin